Paylaş
Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi'nde (Galatasaray) açılan Radyo Günleri Sergisi'ni gezerken, birden RCA mikrofonunun önünde takıldım kaldım.
İstanbul Radyosu'nda o mikrofondan yaptığım ilk konuşmayı anımsadım. O mikrofonun önünde heyecanlanmıştım. O mikrofonun görüntüsüne yabancı değildim, çocukluğumda her hafta cumartesi günleri aldığım radyo dergilerinde bir çok ses sanatçısının kapak fotoğrafı o mikrofonun önünde çekilmişti.
Demek ki ben de zihnimde simgeleşen o mikrofonun önünde konuşacaktım.
Rahmetli dostum Oktay Arayıcı beni çağırmıştı, o yıl Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Aleksandr Soljenitsın üzerine bilgi vermemi istemişti.
Uzun süre hazırlandım, ama káğıtta yazdığımdan başka şeyler söyledim. Radyo ve televizyon ile bitmeyen serüvenim böyle başladı.
Sonra prodüktör arkadaşım Oray Tuğlan ile TRT 2'de kitap programı yaptık. Sonra da Sedat Örsel, bana televizyonculuğu öğretti, Yaşayan Edebiyatçılar dizisi ile gerçekten edebiyat dünyasının ustalarını toplumun geniş kesiminin tanımasını sağladı.
Bugün radyo ve televizyon programlarında başarı payım onlarındır, hatalarım, yanlışlarım da benim yeteneksizliğimdendir.
Üçü de iyi hocaydı.
* * *
İSTANBUL Radyosu Müdürü Ayhan Dinç, Sirkeci'deki Yeni Postane binasına bir plaket çaktı.
İstanbul Radyosu'nun yayın yaptığı ilk binanın neresi olduğunu sanırım genç kuşak bu haberden öğrendi.
O yıllarda, evimizin içiyle dış dünya arasında bağlantı kuran tek aracı radyoydu.
Belli yaşlarda olan bir kuşak İstanbul Radyosu'nun programlarını ve bu programların yaratıcılarını unutamazlar.
Radyo tiyatroları, arkası yarın'lar heyecanla dinlenirdi. Tiyatro sanatçılarının konuşmalarından, hepimiz hayalimizde bir sahne canlandırırdık. Efektler, bu hayal işlemine yardımcı olurdu.
Zaman zaman özel programlara giderdik. Ben eski radyoevinin aşağıdaki kantinine uğrar nota alırdım.
Radyo sadece, müziğin eğlencenin bir aracı değildi.
İhtilalaleri de biz o kutudan öğrendik.
1960 ihtilálinini tok sesli Albayı Alpaslan Türkeş'in sesinden bir devrimin ilk mesajını öğrendik, geceleri; Yassıada Mahkemeleri'ni tek kelimesini kaçırmadan takip ettik.
Özgürlüğümüzün, yükseliş ve tükeniş çizgisini sese dalgaları olarak radyodan algıladık.
Woody Allen'ın Radyo Günleri filmini görenler, İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında, New York'ta yaşayanların rayodan nasıl etkilendiklerini hatırlar.
Biz de farklı değildik.
* * *
Sergi dolayısıyla Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık güzel, ayrıntılı bir kitap hazırlanmış: İstanbul Radyosu-Anılar,Yaşıntılar.
Bir de CD eklenmiş. Tanıdığım bir çok ses, çağrışımlarla bir tarih yarattı kafamda.
Radyo günlerinin önemli bir tanığının kitabını da okumanızı tavsiye ederim.
Müzik eleştirmeni Faruk Yener'in Radyo ve Televizyon Günleri- Olaylar, İnsanlar, Anılar'ını. (Remzi Kitabevi)
Sergide, ilk kayıt aletlerini, ilk pikapları görebilirsiniz.
Böylece işin teknik serüveni konusunda da bir fikir sahibi olabilirsiniz.
* * *
BENCE radyo günleri bitmedi. Bunca radyo dinleniyor, seviliyor.
Ben de hala sadık bir radyo dinleyicisiyim.
İlk göz ağrısı unutulmuyor.
Paylaş