GÜNDÜZ güneş altında uzun yürüyüşlerden, deniz taksilerini beklemekten yorulsam, bu şikáyetlerimi herkese anlatsam da, gece odama çekildiğimde, bu şehrin büyüsünün beni içine çektiğini ruhumda duyuyorum.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurumsal iletişim yetkilisi Üstüngel İnanç, Bienal’in küratörü Robert Storr’un özellikle Türk Pavyonu ile Afrika Pavyonu’na davet ettiğini söyledi.
Çok ilgi toplayan Çin Pavyonu’nun küratörü Houan Ru, bu yıl gerçekleştirilecek olan İstanbul Bienali’nin de küratörü.
İtalyan ve yabancı basınla televizyonlar, Türkiye Pavyonu’nda Hüseyin Bahri Alptekin’in (1957) ’Şikayet Etme (Don’t Complain)’ yerleştirmesine büyük ilgi gösteriyorlar. Alptekin, dünyanın sorunlarının, sıkıntılarının, insan yaşamının evrensel bileşkesini yakalamış.
Vasıf Kortun, özellikle Hollanda, Kanada, Çin, Afrika pavyonlarının görülmesi gerektiğini söyledi. Ben de tavsiyesini yerine getirdim.
Kanada Pavyonu’ndaki David Altmejd’in çalışması insanı etkileyici güçte. Bir ağacı yerleştirmesinin içine koyması doğaya saygısını simgeliyor. Altmejd, 2005 yılında İstanbul Bienali’ne de katılmıştı.
Bienallerin önemi, sanatın güncel eğilimlerini, yeniliklerini sergilemesi. Sergileri gezerken videonun her geçen gün artan önemini anlıyorsunuz. Çin Pavyonu’nda olduğu gibi mekánı bozmadan, ona bir değişiklik kazandırdığını da görüyorsunuz.
Garanti Bankası’nın Bienal’le ilgili hazırladığı kitapçığın başındaki bir cümleyi özellikle yazmalıyım: "Garanti’nin kültür-sanata desteği uluslararası sınırları aşıyor."
Robert Storr’un Bienal’in ana temasının açıklaması da birçok şeyi özetliyor: "’Duygularınla Düşün Aklınla Hisset’; sanatın, yaşadığımız şu anda, insanoğlunun varoluşunu fark etmesine yol açan bir araç olduğu inancına dayanıyor."
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da gelip, Türkiye Pavyonu’nu gezmiş. Bir de öneride bulunmuş: Türkiye Pavyonu’nu ziyaret edenler arasında kura çekilecek. Kazanan üç kişi İstanbul Bienali’nde davet edilecek ve belediye tarafından ağırlanacak.
* * *
BİR ŞEHRİN edebiyatı varsa, oranın zorluklarına göğüs geriyorum.
Hiç kuşkusuz bunda şaka payı büyük.
Thomas Mann’ın ’Venedik’te Ölüm’ünü düşünün. Luchino Visconti olağanüstü bir film yaptı, Dirk Bogarde bu filmle oyunculuğunun doruğuna çıktı. Benjamin Britten, operasını besteledi.
Nedim Gürsel’in ’Resimli Dünya’ romanını Venedik’i gezen biri mutlaka okumalıdır. Ben şehri görmeden okuduğum için, burada romanın kahramanı Kámil Uzman’ın sanal biçimde izini sürdüm.
Kitabın başında Nedim Gürsel şunları yazar: "İstanbul’a: Yazmaya orada başladığım için. Venedik’e: Orada öleyazdığım için."
Venedik’te bir polisiye yazarının, Donna Leon’un kitaplarını sakın unutmayın. O romanlar Venedik’e yakışır. ’Soylu Çürüme’de yaşadığı toplumun kanavasını ustaca romana taşıyor. Komiser Brunetti’yi kahramanlarımın arasına kattım.
Biraz tarihini okusanız, bu şehrin içinde, polisiye, macera romanlarını besleyecek çok zengin malzeme bulursunuz.
Philippe Sollers’ı da listemize katalım. ’Venedik Karnavalı’ Fransız yazar Pierre Froissart ile kara delikler üzerine uzman olan genç Amerikalı fizikçi Luz’un Venedik’te, tablo hırsızları, sahte tablolar, sanat mafyası dünyasında yaşadıkları ilginç bir serüven.