Paylaş
Ferhan Şensoy’un oyunlarını da seyrettim, kitaplarını da okudum.
Elbette onu sahnede görenlerin belleklerinde unutulmaz görüntüler yaşayacak ama adını sürdürecek olan kitaplarıdır.
Yıllar önce yayımlanan ‘FerhAntoloji’ üzerine yazımdan bir bölümü aktaracağım:
“Sıkılmadan, mizahın zeki kıyılarına vurmuş şiir ve düzyazı örnekleri.”
Haldun Taner, onun ‘Kazancı Yokuşu’ kitabı için bakın ne yazmış:
“Yazgıdaşları imişçesine yansıttığı Kazancı Yokuşu’nun insancıklarını da bu külfetsiz anlatısı içinde bizlere sevdiriyor. Bu insancıklar nasıl ezildiklerinin tortusunu günlük yaşam sevinci içinde unutuyorlarsa, yazar da sanki onlardan biriymiş gibi toplumsal ukalalıklardan, yazarca bilgiçliklere yeltenmeden anlatısının tadını çıkara çıkara onlara ayna tutuyor.”
Kitaplarından bir alıntı:
“Baba Tahir emretti günlük tutun mollalar!”
Derste Tahir Alangu (Baba Tahir) parmağıyla birilerini gösteriyor:
“Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız, bu işin peşini bırakmayın... Çok okuyun! Günlük tutun mollalar!” diyor. Tahir Alangu’nun parmakla gösterdiğinde, utanarak önüne bakan, yüzü kızaran bu küçük çocuklar; Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, Engin Ardıç, İzzet Yasar, Ferhan Şensoy.”
Hoca ve öğrencisini rahmetle anıyorum.
İNCİ ÇAYIRLI VE HİLMİ YAVUZ
İNCİ ÇAYIRLI, sevgi ve saygı duyduğum Türk musikisinin doruktaki sanatçılarından biri.
Sevgili Hilmi Yavuz’un şiirlerinden bir bölümü Gönül Paçacı bestelemiş, İnci Çayırlı da icra etmişti.
O da ses belleğimizde yaşayacak. Albümün adı ‘Sevda Derinlerdedir’.
GÜRÜLTÜNÜN ÇARESİ
FAZIL Say, yazlık yörelerden birinde verdiği konserden sonra bakın ne dedi:
“Chopin duysaydı kemikleri sızlardı.”
Yazın barlardan, diskolardan çıkan seslerin yüksekliği gerçekten çıldırtıyor insanı.
Ad vermeden iki ünlü sanayici arasında geçen bir olayı nakledeceğim. İkisi de aramızdan ayrıldığı için.
Bebek-Kuruçeşme civarında bir disko işleticisi, bir sanayiciden orayı kiralamış.
Yakın arkadaşı da bir gece onu Boğaz’ın Anadolu yakasındaki yalıya davet etmiş.
Karşılıklı yemek yerlerken orayı kiraya veren arkadaşı demiş ki, “Yahu bu ne gürültü, birbirimizin konuşmalarını duymuyoruz. Nereden geliyor?” O da “Senin kiraladığın yerden” demiş.
Bu cevap üzerine arkadaşı orayı kapatmış. Nerede bu kadar duyarlılık.
Ses kirliliğinden Müjde Ar’ın feryadına da katılıyorum, bu konuda destekliyorum.
Bir de komik bir olayı anımsadım.
İzmir’deki yazlık yörelerden birinde olmuştu.
Açık havadaki diskoyu uyarması fayda etmeyince şikâyetçi hanımefendi, en yüksek ses veren aletleri satın almış, istediği parçaları çalıp barı susturmuş! Gazetelerde haberleri çıkmıştı.
BAŞIMDAN GEÇEN İKİ OLAY
CEMİL Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda tanınmış orkestraların konserleri yapılırdı.
Bir gece ünlü şef Sir John Barbirolli’nin yönettiği Halle Orkestrası, Chabrier’nin ‘Espana’sını çalıyor.
Ara verildiğinde birden bir türkünün sesi yükseliyor: “Ham meyvayı kopardılar dalından.”
Bu ses o zaman Türk musikisi konserlerinin verildiği KüçükÇiftlik Park’tan geliyor.
Şef bu gaipten gelen sesin bitmesini bekliyor, sonra konser devam ediyor.
Sanırım başka akşamlar da orkestra seslerine bu türküler karışmıştır.
GÜLHANE PARKI’NDAN NE SESİ GELDİ
Topkapı Sarayı Müzesi’nin avlusunda eski yıllarda Mozart’ın ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operası temsil edilirdi. İKSV’nin Müzik Festivali programındaydı.
Müzenin bahçesindeki lokantada yemeğimizi yer, operayı seyretmeye giderdik. Ya da Sultanahmet Köftecisi’nde yemeğimizi yerdik.
O geceki icrada solist Yelda Kodallı idi.
Dinleyici ekibimiz bakın kimlerden oluşuyordu:
Aydın Gün
Azra Gün
Çetin Emeç
Bilge Emeç
Ve ben.
Bizi koltuğumuzdan alıp götüren bir aryayı dinlerken günün fantezi şarkılarından biri şarkıyı silip süpürdü.
Çünkü Gülhane Parkı’nda konserler veriliyordu. Bir konser sonrası Gülhane Parkı’na arkadaşlarla gittik, tam bir çöplüktü.
Neyse yaza yaza orayı eski haline döndürdük.
Paylaş