Paylaş
Üniversiteye giriş sınavlarını yüksek puanla kazanan iki öğrencinin görüşleri, dünkü Hürriyet'te yayınlandı.
İkisi de; beni şaşırttı, düşündürdü ve ürküttü.
İkisi de; Türkiye'de kültürün, dünya görüşünün geldiği noktayı göstermesi bakımından işlenmesi, yorumlanması gereken gençlik ruh ve beyin haritasından birere parça.
Çünkü ben, bu görüşlerin sadece birer kişisel görüş olduğuna, mevzii bir fikir alanının ürünü sayılması gerektiğine inanmıyorum.
Ben, bu iki gencin, -bir bölüm genç kuşağa maledilebilen - bir zihniyeti, yaşama biçimini, hayat felsefesini, dünyayı algılayışı temsil ettiğini varsayıyorum.
Bizi bağlamaz deseler de, ortak tavırları bunun tersini kanıtlıyor.
Üniversiteye girişi, ölüm-kalım meselesi olarak çocuklara sunduğumuzdan, Demirel'in söyledikleri, öğrenim sistemimizin prizmasından yansıyan bir gerçek.
Üniversite sınavını kazanmaktan öte, bütün amaçların, bilgilerin, insaniliğin, geriye atıldığı bir koşu programında çocuk test kitabından başkasını yok sayıyor.
***
ÜNİVERSİTEYE girmek, hayattaki başarı mücadelesinin birinci raundu. Hayatın ringine yeni çıktınız, diğerlerinin de kitapsız kazanılacağı konusunda bu genç kardeşimiz biraz aceleci davranmış.
Dilerim ki, kitapsız başarı kazanılamayacağını, yaşamın acı deneyleri öğretmesin.
Mesleği ne olursa olsun, onu destekleyecek, güçlendirecek bilgi kitaplardadır. Üniversitedeki yaşıtları arasında kendini bilgisiz gördüğü anda, donanım eksikliğinin acısını çekecektir.
Eğer kültürel yaşıtları arasında, üniversite koşusu gibi, biriniciliği göğüslemeyi istiyorsa, aradığı itici gücü kitaplarda bulacaktır.
Harun Çelik'in söyledikleri, gelişim nehrini tersine akıtma girişimi geldi bana.
Bir cumhuriyet çocuğunun, merdrese öğrenimini savunması, zaman tünelinde yanlış bir rüyada olduğunu gösteriyor.
Türbanlı arkadaşı açıklamasına gelince...
Türbanı siyasi malzeme yapan, inancı oy toplama silahına dönüştürenlerin günahlarını hepimiz biliyoruz.
Ben, siyasal kamplaşma sonucu bazı kavramların deforme edildiği kanısındayım. Türbandan yana olanlarla olmayanlar, ne yazık ki gençlerin beyinlerini bir tahrifat çemberinin içine sıkıştırıyorlar.
Medrese özgürlüğü ile üniversite özgürlüğü'nü karşılaştırmanın öznel değerlendirme kompartımanımda yeri yok. Nesnel bir tartışma platformuna çekilebilir mi?
Bugünkü üniversite düzenini eleştirebilir, beğenmeyebilir ama alternatif olarak medreseyi önermek, bana çok bilinen bir kuralı çağrıştırıyor: Sû-i misal emsal olmaz.
İkisinin de düşüncelerini özgürce açıklamaları, otosansür kıskacını kurmaları, alışılmış, havı dökülmüş görüşlerin tersini söylemeleri, tekrarlara iltifat ve itibar etmemeleri, resmi inanca, çoğunluğun doğru bildiğine başkaldırmaları, bende anarşik bir haz yaratıyor. Tavırlarını da gençliğin olağan, doğal bir sonucu sayıyordum.
***
BÜTÜN bunlar lâf ü güzâf.
Acı gerçek her şeyi bir sis perdesi gibi örtüyor.
Sınavlarda en başarısız öğrenciler, doğu ve güneydoğuda yaşayanlar.
Vermediğimiz bilgileri istediğimiz bir sınava sokuyoruz onları, sapır sapır dökülüyorlar.
Bu sonuç bile; doğu, güneydoğu sorununun kapanmayan yaralarını flasterle örtmenin anlamsızlığını gösteriyor.
Vedat Emre Demirel:
'Kitap okumayı sevmiyorum.Kitap okumayı sevmememin de bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum:Kitap okumadan da başarılı olunabileceğini gösterdim.'
Harun Çelik:
'Osmanlı medreseleri günümüz üniversitelerinden daha özgürdü.Türbanlı bir arkadaşımız birinci olsaydı onun derecesini iptal mi edeceklerdi?'
Paylaş