Paylaş
Heinz Mack’ın Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki ‘Sadece ışık ve renk’ sergisinde bunu yaşadım.
Çölde Dört Altın Sütun’da sarı renk üzerine çeşitlemeler göz alıyor.
Sahra projesi için sanatçı bakın ne diyor:
“...Soruyorlar: Bu proje gerçekleştirilebir mi?
...Ben de cevap veriyorum: Evet!”
Çöl ekseninde diğer yapıtların da bazısını saymalı:
Çöldeki Evim, Çölde Işık Şehri, Sempozyum İçin Tasarım.
Çöl çalışmalarında beni en çok etkileyen, tanıklığımla örtüştüren iki yapıt özellikle öne çıkıyor:
İçimdeki Çöl ve Küçük Çöl.
Şimdi bu çağrışımların, bu örtüşmenin nedenini açıklamak isterim.
Özel bir uçakla Kahire’den piramitlere gidiyoruz.
Alçaktan uçuşlarda, sahranın o insanı içine çeken, yalnızlaştıran sarısına dalıp gidiyorum. Her şeyi unutuyorum, sadece çölü düşünüyorum. İnsanı kendisiyle baş başa bırakan çölü.
Katalogda, Beral Madra’nın bir sorusunu, gerçekle ütopya arasındaki gelgitlerle açıklıyor:
“Sahra Çölü ve Kuzey Kutup hem bir gerçek, hem de bir ütopya, hem de yaydığı ışınlarla sonsuz zamana eşlik eden yeni, açık bir uzamın keşfine dair bir metafor oluşturdu.”
Gene aynı konuşmada Türkiye için saptamaları, bir sanatçı duyarlılığı ile gerçek algılamayı birleştiriyor:
“Türkiye büyüleyici bir ülke. Kültürü ve tarihi çok zengin.
İstanbul daha şimdiden dünyaya açık bir kent.”
***
HEINZ MACK’ın (d. 1931) ‘Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü’ adlı heykeller grubunun açılışı Haziran 2014’te Venedik San Giorgio Maggiore adasında yapılmıştı.
Kasım 2014’e kadar Venedik’te sergilenen her biri sekiz metre yüksekliğindeki sütunlar, 850 bini aşkın altın kaplama mozaik parçalarıyla kaplı.
Dokuz sütun, Eylül 2015 başından itibaren Sakıp Sabancı Müzesi’nin bahçesinde Boğaz’ı renklendirmişti. Sergi devam ediyor ancak sütunlar artık yeni adresinde, Valencia’da yeni ziyaretçilerini ağırlıyor.
Hayata hükmeden iki unsurun, ışık ve renk’in bir sanat eserinde nasıl birleşeceğini, teknolojinin de yardımıyla bugünü nasıl temsil edeceğini görsel ustalıkla kanıtlıyor.
Işık Mimarisi, Kuzey Buz Denizi’nde yüzen araştırma istasyonu için model’e bakarken sanatın işlevsel önerisini görüyorum.
Mack’ın beni çeken özelliklerinden biri, sanatın coğrafyasını ayrıma tabi tutmamasıdır.
Süsleme sanatındaki ustalığını, öncülüğünü değerlendiren eleştirmenler, onda şu özelliği keşfediyorlar:
“İslami süsleme sanatında büyük ölçüde görülen ya basit ya da ucu bucağı olmayan, baş döndürücü karmaşıklıktaki sonsuz desen olanaklarını burada da bulabiliyoruz.”Bir sanat yapıtının altındaki İsimsiz sözü, beni yorum özgürlüğüne götürdüğü için tahrik edicidir.
Işık ve renk’in çağrışım yapmadığı kimse yoktur. Serginin ana düşüncesi bu olduğundan herkes için bir esin kaynağı olma özelliği de taşıyor.
Sanata dair kuramların sonunda, biz onlardan soyutlanarak yapıtla baş başa kalıyoruz. İşte bu anda Mack’ın önemini daha iyi kavrayabilirsiniz.
***
SAKIP SABANCI MÜZESİ’ndeki sergi eylül sonuna kadar açık.
Salık verebileceğim, mutlaka görülmesi gereken sergilerden biri.
NOT: Türkiye’de darbeleri anlatan kitaplar yazıma Cemre Birand’dan bir hatırlatma geldi. Mehmet Ali Birand’ın 1984’te kaleme aldığı ‘12 Eylül Saat 04.00’ adlı kitabı. Eksikliği giderdiği için teşekkür ederim.
Paylaş