Paylaş
Harika Genç’in Radyo Günlerinde Çocuk Saati kitabı yalnız yayıncılığımızın değil, çocukların eğitim tarihine de ışık tutuyor.
Birçok ünlü sanatçı bu saatte konuşurlar, eğlendirirler, bilgilendirirlerdi.
Bu saatin unutulmaz ismi de Ayşe Abla (Neriman Hızır) idi benim bile kulağımda o programın açış türküsü yer etmiştir, birkaç kez de yazdım:
“İstanbul’un her tarafı mercandan”...
Radyoculuk ve televizyonculuk tarihinde birçok program dayanaksız, sudan bahanelerle, çoğu zaman da siyaset anlayışı yüzünden kaldırılmıştır.
Ayşe Abla, daha sonra özel bir okul açmış. Birlikte Kültür Bakanlığı Danışma Kurulu’nda çalıştığım felsefeci Nusret Hızır’ın da eşiydi.
Radyo dinleyicisinin ilgisi bugün de sürmektedir.
Televizyon kanallarının hepsinin radyo kanalları var.
Dinleniyor, masa başında çalışırken, otomobil kullanırken radyo dinlenir, insanın dünyayla bağlantısı kesilmez. Haber kanalları dışında müzik programları da dinlenir.
Çocuk Saati’nin kurulması konusunda yazarın girişini okuyalım:
“Ankara Radyosu, 28 Ekim 1938’de, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir kurum olarak resmen açılır. İlk radyo müdürü Vedat Nedim Tör’dür. 1927’de İstanbul Telgrafhanesi’nde başlayan radyo yayınları böylece kurumsallaşmış olur.
Atatürk devrimlerinin tam da olgunluğa seriştiği bir dönemde, Radyo Çocuk Kulübü, Ayşe Abla takma adıyla pedagog Neriman Hızır tarafından 14 Şubat 1941’de kurulur.”
Ayşe Abla kulübün kuruluşunu şöyle anlatmış:
“Kulübün ilk çocuklarını okulları dolaşarak bulduk . Onlara ‘gülün’ diyorduk. Çoğu kendini sıkıyor, gülemiyordu. Rahat gülebilen çocukları topladık. Saatin çağrısı:
“Koşun koşun radyo başına
Her cumartesi günü
Geçiyor işbaşına
Radyo Çocuk Kulübü”.
Ardından da baba Mozart’ın “Oyuncaklar Senfonisi”ndeki “Saatlerin Dansı” çalardı.
*
ANKARA Radyosu, daha sonra İstanbul Radyosu’nda gerek Türk müziği gerek Batı müziği sanatçıları yetişti.
Masalların, güzel konuşmanın daha çocukluk yaşlardan öğretildiği programlardı çocuk saati.
Kitapta adı geçenleri okudukça, bir çocuk saatinden büyüklere hitap eden, ustalaşan nice insanın da biyografisini öğrenmiş oldum.
Ankara’da kurulan radyonun bizim müzik ve eğitim tarihimizdeki yerini de okuyacaksınız.
Radyoda gizli gizli okunan Nâzım Hikmet’in sonra nasıl bütün çalışanlar tarafından yutarcasına okunduğu gerçeğini birçok kişi yaşamıştır.
Kitabın sonunda Neriman Hızır ile besteci Nedim V. Otyam’ın biyografileri ve fotoğraflar yer alıyor.
Bugünü anımsatan bir fotoğraf:
Bir Deli’nin Hatıra Defteri’ni Türkçeye çeviren Coşkun Tunçtan, Genco Erkal’la.
Ayşe Abla ile Nedim Ağabey’in yer aldığı Çocuk Kulübü Şarkıları’nın kapağı.
Radyonun savaş yıllarında, darbeler döneminde önemini eski kuşaklar bilir. Bütün haberler oradan alınırdı.
Saat 13.00’te herkes kulak kesilirdi.
Aslında bir başka işlevi de vardı.
Ajans bittikten sonra, ‘gazetelere haber yazdırma’ saati vardı, bir görevli haberleri yavaş yavaş yazdırırdı.
Radyonun ilk yıllarında herkeste bulunmayan bir aletti.
Ayrıca çoğu yayınlar da canlı yapılırdı.
Şimdi de birçok radyo gerek müzik gerek kültür programlarıyla geçerliliğini sürdürüyor. Çünkü gözünü dikip görselin esiri olmayanlar çalışma sırasında radyoyu tercih ediyorlar.
Radyoda uzun süre program yaptım. Radyocu dostlarım oldu.
Radyodan televizyona geçiş dönemindeki bir anımla noktalayacağım yazımı.
Babam yeri konusunda yanılmış olabilirim Balkan ülkelerinden birinde bir spor müsabakası vardı.
Televizyon görüntüyü alıyor ama ses duyulmuyordu.
Babam Sadullah Hızlan da evin kiremitlerine uzun bir direk dikmişti, sesi duymak için de o zaman çok meşhur olan Grundig marka satellit bir radyo almıştı.
Böylece ikisi birleştiğinde eski deyişle maksat hasıl oluyordu.
*
EVDE kaldığınız bu sürede çalışmalara devam edin, radyonuz hep açık kalsın.
Paylaş