Paylaş
“Ah şu biz göçebeler!”
Göçebeliğin belirgin özelliği, kalıcılık kavramının yokluğudur.
Dün bugünü hazırlamaz, bugün de yarını.
O kadar çok adres değişikliğini yaşarız ki, bir yerden bir yere geçerken bütün belgeler, kayıtlar kaybolur. Ressamlarımızın, yazarlarımızın ölümlerinden sonra hayatlarına dair çok az belge kalır...
Şaşırmıştım, Gutenberg’in yaşadığı ev olduğu gibi duruyor. Evi bir kenara koyalım, sokağı bile hâlâ aynı adı taşıyor.
İzlediğim belgeselde, yalnız evleri değil, sanatçıların yetiştikleri, öğrettikleri kurumları da tanıttılar. Yüzyıllardır bir değişme yok. Herkes kişisel tarihinin nirengi noktası olarak kurumların binalarını da anımsıyor.
Bunca yıldır söyleye söyleye dilimde tüy bitti. Ama artık ben bile yıldım, tek tek evlerin korunmasından vazgeçtim. Bari bir edebiyat müzemiz olsa.
Tanınmış edebiyatçılarımızın eşyasını, elyazılarını, yarattıklarının orijinallerini görebilsek. Eserleri ve yaratıldıkları dönemi bir arada gösteren edebiyat müzeleri hâlâ bir hayal. Zaman zaman sergiler açılıyor, ziyaret ediyoruz, sonra malzemeler toplanıp depoya kalkıyor. Bir edebiyat müzesi olsa bunlar orada korunur.
Göçebeliğin bir etkisi, arşiv kavramının anlamını ve kapsamını bilmiyoruz.
Yıldız Sarayı içinde, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın çabasıyla bir küçük müze açılmıştı, ne yazık ki oradan da çıkarılıyorlar. Malzemeler paketlenmiş halde duruyor. İstikbali muamma...
Başkan Mustafa Köz’ün girişimleri havada kalmış, bazı vaatler yerine getirilmemiş. Yeni bir yer bulunmazsa, bir yer gösterilmezse, önemli belgeler yok olup gidecek. Sonrası hafızasızlık...
Devlet, hükümet bu kuruluşa bir yer vermelidir. Yerel yönetimlerden de böyle bir davranış bekliyorum. Yazarların eşyası, belgeleri ortada kalmamalı. Hepsi geleceğin kuşaklarına kılavuzluk edecek belgeler.
***
MÜZENİN, ‘müze/ev’in yokluğunun yanı sıra, bir başka kuruluşa dikkati çekelim.
Ne yazık ki bizde edebiyatçıların adlarına kurulmuş vakıfları yok. Vakıf, kitap anlaşmalarından başlayarak yazarla ilgili her şeyi bir hukuk bütünlüğü içinde korur.
Kısa zaman önce bir arkadaşım Lizbon’daki Saramago Vakfı’nı gezmiş. Yazarın bütün kitaplarının yayımlandığı tüm dillerdeki baskılarıyla sergilendiğini, hakkında çıkan neredeyse bütün dillerdeki eleştirilerin, dergilerde yapılan özel dosyaların dönemlere ayrılarak sergilendiğini söyledi. Hediyelik eşya kısmında “tıpkıbasım elyazması metin” olduğunu belirttiğinde, göçebeliğimize bir kez daha üzüldüm.
Bizde kimin evi ya da iyimser bir anlayışla ‘müze/ev’i var: Tevfik Fikret, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Necati Cumalı.
Ancak yine de Batılı örnekleri gibi donanımlı olmadıkları ortada. Örneğin bir hediyelik eşya bölümü yok.
New York Reviev Books’un yeni sayısında edebi hediyelikleri görünce, bunların Türkiye’de de yapılmasını düşündüm. Yıldönümü nedeniyle Shakespeare ve eserleri için yapılan Shakespeare Oyun Kartları, Hamlet Kolyesi, Shakespeare Sticker Kitabı gibi ürünleri görünce bizde ne zaman olacak diye düşünmekten kendimi alamadım.
***
EN kısa zamanda edebiyat müzesi için bir yer gösterilmeli ve proje uygulanmalı.
Paylaş