Paylaş
Tepebaşı’nda Çifte Saraylar’daki konserlerine gittim.
Bu yüzden kendimi talihli sayarım...
Hamile olduğu zamanlar bile sahneden inmeyen bir isimdi. Sahnede özel bir düzenleme yaparlardı onun için.
Bugün onun kadar sesi, yorumu, şarkıları zihnimize kazınmış insan sayısı çok azdır! Bunu nasıl açıklayabiliriz? Kendi sözleriyle elbette. Bir konuşmasında diyor ki, “Ben şarkı söylemiyorum güfteyi anlatıyorum”.
Çok benimsediğim bir söz, iyi bir ses sanatçısı gerçekten önce yazılı olanın hakkını verir, sonra sıra sese gelir. Hafızamızda yer etmesi de onun o anlatış şeklinden kaynaklanıyor zaten!
Müzeyyen Senar’ın radyo kayıtları, onun klasik icradaki büyük, erişilmez sanatçılığını gösterir.
Onun unutamadığım programlarından biri radyodaki özel programdır.
Baki Süha Edipoğlu’nun sunduğu Ehl-i Diller İçin programında sanatçı bizim büyük bestecilerimizin eserlerini kendine özgü yorumuyla ama klasik icra tarzını bozmayarak, onları birleştirerek okumuştu. Moda deyimle söylemek gerekirse “bir efsanedir”.
Seslendirdiği bestelerden ikisi bugün de belleğimde.
Biri Tanburi Ali Efendi’nin Hüseyni bestesi:
“Senden bilirim yok bana bir faide ey gül
Gülyağını eller sürünür çatlasa bülbül”.
İkincisi de Hafız Post’un Rast bestesiydi:
“Gelse o şuh meclise”.
Bazı besteler, şarkılar vardır ki birçok kişi icra edebilir ama o şarkı bir kişinin adıyla anılır, ünlenir, onunu repertuvarının ayrılmaz parçasıdır.
Yukarıdaki iki beste de bu nitelikleri taşır.
***
RADİ DİKİCİ’nin Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar-Türk Musikisinin 75 Yıllık Hikâyesi adlı kitabı, sanatçının yaşadıklarını belgesel bir çalışmayla bize aktarıyor.
Hayatındaki inişleri çıkışları, küçük yaştan beri tutkuyla bağlı olduğu sanatını, yükseliş öyküsünü her müzikseverin okuması gerekir.
Acısını da mutluluğunu da hep sanatıyla yaşamış bir isimdi Müzeyyen Senar. Örneğin ayrıldığı gün, hemen bir besteyi anımsıyor.
Nuri Halil Poyraz’ın bir şarkısını: “Gittin gideli ben deli divaneye döndüm”.
Nuri Halil Poyraz’ı ben de tanıdım hatta Şamlı İskender nota evinde bana eski yazıyla imzalayarak, “Bir neş’e umdu gönül serapa keder oldu” notasını vermişti. Onun bu şarkısını ayrılık anlarında hatırlıyor olması bile sanatına nasıl sadakatle bağlı olduğunu gösteriyor.
Müzeyyen Senar’la bir jüride de buluşmuştum. Boğaz Köprüsü’nün açılışı için bir güfte ve beste jürisi kurulmuştu. Jüride Münir Nurettin Selçuk, Zeki Müren ve Müzeyyen Senar vardı.
Ben Zeki Müren ile Müzeyyen Senar’ın arasında oturuyordum, ikisinin esprilerini, şakalaşmalarını zevkle dinledim. Herkes ciddiyetle otururken ben zaman zaman gülüyordum.
Ferayi’ye hamileyken Ferahi’dir kızın adı şarkısını konserlerinde mutlaka okurdu.
Aramızdan ayrılan sevgili dostumuz Selâhattin Hilâv’la ben Müzeyyen Senar’ı, Şerif İçli’nin bestelerini okuduğu için ayrı bir severdik, çünkü bize göre Şerif İçli, modern klasik bir besteciydi ve onun eserlerini okumak o kadar da kolay değildi... Müzeyyen Senar’ın okuduğu Şerif İçli’nin besteleri içinde hâlâ sık sık dinlediğim bir şarkı vardır: “Gözlerin hayran bakarmış görmeyip ısrarımı”.
Bazı tanınmış sanatçılar da, Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel CD’sini doldurmuşlardı. Yıllarca her yerde çalındı o şarkılar, hâlâ da çalınıyorlar.
Fatih Akın’ın İstanbul Hatırası-Köprüyü Geçmek filmindeki Müzeyyen Senar’ın yer aldığı sahneler, filmin içindeki en özgün ve Senar’ın bütün büyüsünü gösteren sahnelerdi!
***
SANATÇILARA saygıyı, anmayı ben onları dinleyerek, okuyarak yaparım. Müzikseverlerin de onu yeniden ve sürekli dinlemelerini salık vereceğim.
Paylaş