Paylaş
Gerçekten de turistik binaları, tanınmış alışveriş merkezlerini ziyaret etmem. Çünkü yabancı bir ülkede kitapçı, kırtasiyeci, müzik mağazaları öncelikli ziyaret noktalarımdır. Bunun dışında pek bir yer yoktur zaten.
9 Temmuz tarihli Hürriyet’te Gülistan Alagöz’ün “Başımız göğe erdi” başlıklı haberini okuyunca, bu anımı hatırladım.
141 yapıyla rekor kırmışız! Habere göre, 2016 yılına kadar 56 bina daha yapılacakmış... Rekor olsun da nasıl olursa olsun(!).
Her gün gazeteye gelirken, gazeteden çıkarken Alvin Toffler’ın Türkçede Altın Kitaplar etiketiyle Şok adıyla yayımlanan Future Shock kitabından sayfalar belleğimden geçiyor.
Yazar şok değişimler anlatırken, her gün, bildiğimiz, alıştığımız binaların yerine yenisinin yükseldiğini göreceğimizi yazmıştı. İnsanın dünü bugünden unuttuğunu belirtmişti. Meğer yazar bir kâhinmiş!
Gecekonduların, üst katlarındaki demir filizlerini gördüğünde yazar, bunların Türkiye’deki yarına beslenen umudun simgesi olduğunu savunmuştu.
Bugün bu kitabın gerçekliğini her adımda hissediyorum. Çünkü eski binalar yıkılıyor, yerine gökdelenler yapılıyor. Hatta her boş alana yeni bir gökdelen inşa ediliyor...
Eski semtler sözü artık genç kuşağın gözünde canlanamıyor, çünkü örneği kalmadı. Mahalle baskısı hüküm sürüyor ama mahallenin kendisi yok.
Ne kadar birer tasarım harikası gibi tanıtılsa da estetik kaygılardan yoksun gökdelenler, AVM’ler birbirine benziyor. İçi de öyle, aynı zincir mağazalar, lokantalar...
Büyüklük benim için veya benim gibi düşünenler için bir ölçüt değildir. Olsa olsa inşaat firmaları ve malzeme tedarikçileri için olabilir!
AVM’ler artık soğuk ve yağışlı günlerde sığınacak kuru alan, yazın klimalı serin ortam olarak algılanıyor.
Başı göğü delen, alışverişten başka bir amaç gütmeyen bu dev yapıların sanata, okumaya, kültür aktivitesine bir faydası var mı? Bir tek sinema salonları var ki, onları yaparken de tarihi sinemaların kapılarına kilit vuruyor hatta yıkıyoruz!
Bir mahalle kadar alanı kaplayan mekânlarda galeriler neden yok? Gelenlere plastik sanatları, resim, seramik, heykeli tanıtamazlar mı?
* * *
EĞER Türkiye’nin de katıldığı Venedik Mimari Bienali’ne kısa zaman önce gitmeseydim, belki bu haberi daha serinkanlılıkla okuyabilirdim.
Binaların yerinde olduğunu, eski binalara mimari saygı gösterildiğini gözlemlemek, gökdelenleri gözümde daha da ucube olarak gösteriyor.
Gökdelenlerin sayısıyla övünmek, bence az gelişmişliğin kurallarından, saplantılarından biri!
Gökdelenlerin çirkinliğini, AVM’leri yapanların sadece büyüklükle övündüklerini okudukça, Tahsin Yücel’in meğerse bugünleri anlattığı bir modern klasik Gökdelen kitabını yaşıyorum. Bugünkü halimizi, ayrıkotları gibi yükselen gökdelenlerin gülünçlüğünü öğreten en iyi edebi kaynak. Aynı şekilde J.G. Ballard’ın Öteki Dünya adlı kitabı geliyor gözümün önüne. Ömürleri AVM’lerde geçen insanların bir süre sonra buralarda öleceklerini göreceğiz diye üzülüyorum!
* * *
DİLERİM bir gün, bir opera binasının, bir konser salonunun açılışını yazarım. Devlet ve hükümet erkânını açılışta görürüm.
Ancak biliyorum bu iyimserlikte Pollyanna’yı geçiyorum!
Paylaş