Eski şiirimizi sevdiren sözlük

Bir ülkenin edebiyatının tarihini bilmeden, bütünü üzerine bir fikir sahibi olmadan, bugününün edebiyatını anlamak, algılamak mümkün değildir.

Hiç kuşkusuz eski metinleri yeni kuşakların anlamasındaki dil engelini unutmuyoruz.

Ne var ki, eski şiirin anlaşılması için Divan Şiiri Antolojileri yayımlandı, özgün dille bugünün Türkçesiyle antolojilerde bir arada yer aldı.

Okullarda öğretilen divan şiiri, bu şiirin ayrıntısından uzaktı. Ayrıca onun ardındaki uygarlığı, toplumu bilmeden, bunu sadece edebiyat sınırları içinde değerlendirmek de yetersizdi.

M. Atá Çatıkkaş’ın hazırladığı, üç ciltten oluşan Şiirimizin Beyitler ve Mısralar Sözlüğü, sanırım bu alanda birçok kişinin eski şiirimizin dil engelini aşarak, ondan zevk almasını sağlayacaktır.

Çatıkkaş’ın kitabının başında ithaf var: "Bu çalışmamı, her zaman saygı ve rahmetle andığım muhterem hocam, Prof. Dr. Faruk K. TİMURTAŞ beyefediye ithaf ediyorum."

Sözlüklerde benim aradığım bir özellik burada gerçekleştirilmiş.

Kelimelerin karşısına anlamını yazmak yeterli değil, eğer onun bir cümlede, bir dizede, beyitte kullanılışını okumadıysanız, o kelimeyi anlamak, şiirsel yönünü anlamak mümkün değildir.

Çatıkkaş’ın çalışmasının özelliğinden söz etmeliyim.

Şairlerin şiirlerinde geçen kelimeler, tamlamalar açıklandıktan sonra, onun geçtiği mısralar, beyitler maddenin altında yazılmış.

Böylece şiir sözlüğü işlevini yerine getiriyor.

Sözlük özelliğinin yanı sıra, şiir severler açısından daha büyük bir hizmet ve işlev taşıyor.

Kelimeleri, tamlamaları açıklarken, seçilen mısra ve beyitler de, seçkin bir antoloji oluşturuyor.

Belki bu kitabın kapağına sözlük ile antolojiyi bir arada koyabiliriz.

Şiirin, özellikle divan şiirinin belli kalıplar içine sıkıştırılarak açıklanması, incelenmesi, onun çağından, toplumundan kopuk bir şiir biçiminde sunulmasına neden olmuştur. Oysa o da bu toplumun, gününün şiiridir, onun içindir ki onu anlamadan bugünün şiirini yorumlamak imkánsızdır. Hele bir şair için böyle bir bilgisizlik bağışlanır bir davranış değildir. Önsöz’de hem kitabın amacı, hem de şiir üzerine genel bilgiler verilmiş.

Birinci cilt; A’dan G’ye, ikinci cilt H’den O’ya, üçüncü cilt, Ö’den Z’ye kadar bölümü kapsıyor.

Birinci cildin başında, Yüzyıllara Göre Şairler Listesi, üçüncü cildin sonunda da, Yararlanılan Kaynak Eserler ve Sözlükler, Alfabetik Şairler Listesi yer alıyor. Bunların "yüzlerce" olması, ne kadar geniş çaplı bir tarama yapıldığının en basit ispatıdır kanısındayım.

(Şiirimizin Beyitler ve Mısralar Sözlüğü, M. Atá Çatıkkaş, Üç Cilt, Sütun Yayınları)

Kitaptan

Beyitler ve mısralar sözlüğünün özellikleri

Sözlüğün hazırlanmasında değişik devir şairleri arasında dolaşıp onların hangi kelimeyi niçin, ne maksatla kullanmış olduğunu, hangi sözcük gruplarını meydana getirmiş olduğunu, bu yapıları kullanırken birbirleriyle nasıl yarış ettiklerini; yani neyi, nasıl, niçin, ne maksatla, niye, ne şekilde, nerede ve ne zaman kullanmışlar; bunlara cevap vermeye çalıştık.

Bu ve benzeri kullanışlarda, genel anlamda şairlerimizin seçtiği, Arapça ve Farsça kelimelerle nasıl bir Türkçe şiir cümle yapısı meydana getirdikleri; edebi sanatları nasıl kullandıkları, dini, tarihi, efsanevi kahramanlar ve kötü şahsiyetlere ne maksatla temas ettikleri; bunların etrafında kurmuş oldukları söz oyunları, telmihler, atasözleri ve deyimler önemli bir yer tutmaktadır. Bu maksatla da sözlükte yer yer kısa da olsa ansiklopedik açıklamalara yer vermeye çalıştık. (...)

Bir de bu çalışmanın nesir sahasındaki genişliğine bakacak olursak, bu manada bize 600-700 senelik bir Osmanlı Türkçesi devrinin dil, edebiyat, kültür ve bilim alanımızda kazandırdığı yapı ve düşünce genişliğini ortaya çıkardığı görülür. Bugün, ihtiyacımız olan kültür dilimizin bu üçüzlü dil terkibini (Türkçe, Arapça ve Farsça) bir tarafa atmamız, ortadan kaldırmamız mümkün değildir. Hiç olmazsa bunlardan haberdar olmamız, bizim ileriye daha geniş bir süreklilikle bakmamızı, daha derin düşünme ve yeni yorumlar getirme imkánını sağlayan bu malzemeleri, gözden geçirmemize imkan sağlayacaktır.

KİTAPLARI SEVEN KİŞİ KÖTÜ İNSAN OLAMAZ

Antal Szerb’in (1901-1945) Dünya Yazın Tarihi, ilk okumalarda, kısa ve özlü bilgi edinmek için başvurulacak derli toplu bir kitap. Mesafeli, soğuk, bilgiçlik taslayan kitaplardan değil. Yazarken Szerb’in duyduğu zevki, okur da duyuyor. Okura duyuruyor.

Önsöz’ünden bazı cümleleri sayfada bulacaksınız, o açıklamalar, tanımlar kitabın niteliğini daha iyi tanıtacaktır.

Ancak bir bölümünü mutlaka aktarmak istiyorum ki, en önemli yanı ortaya çıksın: "Dileğim, benim için dünyada yazının var olduğu anlamına gelen kimi yapıtları okurken duyduğum zevkin, sarsılmanın, tutsaklığın birazını aktarmaktır. Bu yüzden, soğuk bir biçimde bilimsel, bilgi sunan anlatım biçimine sarılmadım, uğradığım sarsıntıları gizlemedim ve pathosa da yabancı kalmadım; öyle şeyler vardır ki etkilenmeksizin sözünü etmek yakışmaz. Keşke kitabım, günümüzde Musalar susarken ve Musaları sayanlar da saklanırken küçük okuyucuların küçük tarikatlarının çoğalmasına ve güçlenmesine katkıda bulunsa. Çünkü dünya küçük bir iyiliğe yakıcı bir biçimde gereksinme duyuyor ve de kitapları seven kişi kötü insan olmaz."

İçindekiler sıralaması şöyle:

Yunanlılar, Roma Yazını, Kutsal Kitap ve Hıristiyan Eskiçağ, Bizans ve İslám, Ortaçağ, Rönesans, Barok, Aydınlanma, Romantizm, Gerçekçilik, Yüzyıl Dönemeci, Günümüz Yazını.

Son bölümde de İsim Dizini ve Konu Dizini var.

Ana bölüm başıkları altında o akımın önemli adaları üzerine bilgi veriliyor. Sözgelimi, Yunanlılar bölümünde, Homeros, Euripides, Aristophanes özellikleri, karakterleriyle anlatılıyor.

Bazı kavramlarla ilgili de açıklamalar, yazarların, çağın anlaşılmasını kolaylaştırıyor.

Son bölüm, Günümüz Yazını adını taşıyor.

Sayfanın başındaki Kierkegaard’dan alıntı, savaşı ve savaş sonrasını veciz biçimde sunuyor: "Çağımız trajikomiktir: Trajiktir, çünkü yok olmaya doğru ilerliyor, komik çünkü var olmayı sürdürüyor."

Kitabı, yazarı sevdirecek bir edebiyat tarihi ya da dünya edebiyatı üzerine eleştirel/denemeler toplamı.

Ben bir edebiyat tarihi kadar deneme lezzetinde olduğundan sevdim.

(Dünya Yazın Tarihi, Antal Szerb, Çeviren: Vural Yıldırım, Dost Kitabevi Yayınları)

Dünya yazını o kadar da büyük değil

Kitabım günyüzü gördüğünde, eski yazarların yaptığı gibi benim de bu cesaretimden dolayı özür dilemem gerektiği duygusunu yenemiyorum. Tek başıma tüm dünya yazın tarihini yazmayı üstlenme cesaretimden dolayı. İtiraf edeyim ki, bu girişimim beni de az sıkıntıya sokmadı; özellikle de çalışmamın başında. Ama ilerledikçe yavaş yavaş bir dinginlik sardı beni. Gerçi yazarken özel bir şeyi keşfettim: Dünya yazını o denli de büyük değildi. Denilebilir ki, gerçek dünya yazını iyi seçilmiş özel bir kitaplığa sığıyor; ciltler büyükçe bir çalışma odasının duvarları boyunca yerleştirilebilir. (...)

Doğal olarak her şey dünya yazınından ne anladığımıza bağlıdır. Dünya yazınını pek çok kimse ulusal yazınlar bütünü olarak algılıyor; bu yüzden Macar bilginleri "dünya yazını" sözü yerine, "evrensel yazın" deyişini daha çok seviyor. Ben evrensel yazına girişmedim; "dünya yazını" deyişini özgün anlamlarında kullanıyorum. Bu deyişi ortak bilince sokan Goethe’dir. Goethe, Eckermann’a şunları söylemiştir: "Ulusal yazın şimdilerde pek fazla bir şey söylemiyor, şimdi dünya yazını çağı var sırada ve herkesin bu dönemin bir an önce başlaması için o yönde çabalaması gerekir." Dünya yazınının tarihi uluslar üstü önemdeki yazarların ve yapıtların ülke sınırlarını ve yüzyılları aşarak birbirlerini verimli kullanma ve yönlendirme sürecidir. Bu belirlemeden, ortalama yazarların ulusal yazınlarının tarihinde önemli bir rol oynamış olsalar bile dünya yazın tarihinin dışında kaldıkları sonucu ortaya çıkıyor.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Selçuk BaranCeviz Ağacına Kar Yağdı YKY

Amos OzKara KutuDoğan Kitap

Söyleşi: Rıza KıraçHulki Aktunç - Yoldaşım 40 YılSay

Emin KaracaTürk Basınında Kalem KavgalarıBizim Kitaplar

Douwe DraaismaYaşlandıkça Hayat Neden Çabuk GeçerMetis
Yazarın Tüm Yazıları