Paylaş
Güvendiğim, inandığım bir dostumdur.
Bir demir çember içinde yaşar. Kurallardan ve ilkelerden oluşan.
Zaman zaman bunu kıracağınız zehabına kapılırdınız, ancak başaramayacağınızı kısa zamanda anlardınız.
O, bir cumhuriyet aydınıdır. Cumhuriyetin gereklerini de her şey pahasına savunur.
Yaşamı ile yazdıkları arasında tam bir paralellik vardır. Okur katında inandırıcılığı da buradan gelir.
Taviz kelimesine sözlüğünde rastlayamazsınız.
Zaman zaman odama gelip, benden ve arkadaşlarımdan kimi kelimelerin derin anlamını sorardı. Onlarca sözlüğü hep beraber açar, farklı anlamları beraber tartışırdık. Ama hiçbir zaman taviz’in anlamı nedir diye sormadı.
Ben onun ağzından hiç küfür işitmedim, yazılarında da rastlamadım.
Gerçekten bir yazı kazasıdır bu.
Üstelik her kelime üzerinde duran, her kavram için sözlüğe bakan bir yazarın beklemediğim bir hatası. Onun için üzülüyorum. Onun için dertleniyorum.
Sürekli böyle yazan, argoyu satırların arasına serpiştiren biri olsaydı, bu sonucu hiç yadırgamazdım.
* * *
ONU dost olarak ne kadar sevdiğimin derecesini anlatmak için; Ordu’nun Mesudiye kazasının Aşağı Gökçe Köyü’ne kadar gittiğimi söylemem yeterlidir.
Ben onun gibi doğduğu yeri unutmayan, yücelten, gönlünün, yüreğinin bir parçasını orada bırakan insanlara sonsuz sevgi ve saygı duyarım.
Eski deyişle orayı ihya etti.
Sık sık “Oktay, yahu bu kadar emek verdiğin yere git de İstanbul rahatlasın” diye şaka yapardım. Ama artık gitmesine müsaade etmeyeceğim.
Onu çok özleyeceğim için, ulaşabileceğim bir yerde, İstanbul’un göbeğinde olmalı.
İstediğim zaman görebileyim. Ne yaparsınız, sevgi bencildir.
Netameli mesleklerin başında gazetecilik gelir, Oktay -sahi bir duruma da açıklama getirmeli, herkes ona ya ‘ağabey’ der ya ‘bey’, ben çıplak Oktay diyorum, benim ayrıcalığımı lütfen unutmayın.
Yönetici olarak da nasıl hak bilir, dürüst bir yönetici olduğunu, mesleğin dürüst adları bilirler ve anlatırlar.
Benim bir anım vardır.
O zamanlar Ankara temsilcisi idi, sayfaya yetişmesi gereken bir sanat röportajı için, onu sabah 6’da aradım, ilk sorusu, heyecanla, “Ne oldu?” idi. Bu saatte aranır mı, diye bir söz duymadım hiç.
Bilirdi ki, bu arkadaşının saat kavramı yoktur.
İnançlı insanların direnci vardır onda, dışarıdan inat gibi görülürdü.
Şairin dediği dizeyi, ana ilke olarak seçmişti: “Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin.”
* * *
SEVGİLİ Oktay, bu arada dinlenirken, kitabını tamamla.
Anlattığında beni kahkahalara boğan anılarını da yazmayı unutma.
Bunları neden söylüyorum?
Benden iyi söz et diye.
Paylaş