Ekose Etekli Levrek

İhsan Sabri Çağlayangil’in anılar toplamını tanıtacağım bu hafta. Tanju Cılızoğlu hazırlamış.

Önce yazının başlığını açıklamam gerek.

Valilik, dışişleri bakanlığı, senato başkanlığında bulunmuş değerli siyasetçi Çağlayangil, her yıl yaz ayında Yalova’daki çiftliğinde yabancı büyükelçilere bir davet veriyor.

1973 yılının yazında verdiği davete, Günaydın’da yazmak üzere Hasan Cemal gönderiliyor. Ne var ki, içeriye gazeteci kabul edilmiyor. Hasan Cemal, Cemal Paşa’nın torunu olarak içeri alınıyor.

Dolaşırken karşısına emekli büyükelçi Oğuz Gökmen çıkıyor, ona menüde yer alan Ekose Etekli Levrek’in anlamını soruyor.

Oğuz Gökmen de ona açıklamada bulunuyor: "Her yıl listede bir şirinlik yapılır, İngiltere Büyükelçisi İskoç asıllı olduğundan, ona bir şıklık, şirinlik olsun diye böyle yazılmış."

Oğuz Gökmen’le Hasan Cemal konuşurken, büyükelçiyi uyarıyor Çağlayangil. Bu adamlara konuşursan altından bir şey çıkar, diye.

Hasan Cemal de yazısını bitiriyor, Günaydın’a teslim ediyor.

Ertesi gün gazeteyi aldığında şaşırıyor.

Günaydın’ın birinci sayfası, bu habere ayrılmış.

İşte İhsan Sabri Çağlayangil ve Hasan Cemal’in adları basın tarihine böyle geçiyor.

1983’te Süleyman Demirel’in yanında karşılaştığı İhsan Sabri Çağlayangil, senin yüzünden seçimi kaybediyordum, diyor.

Siyaset adamlarının anıları, çoğu zaman kendilerini savunma üzerine kurulmuştur, o yüzden de sıkıcı olur, zor okunur.

Çağlayangil’in anılarını, günlük ya da romandan pasajlar gibi okuyorsunuz.

27 Mayıs’ı görmüş, 12 Eylül’ü yaşamış birinin, siyaset tarihine birinci elden tanıklıkları çok önemli malzeme armağan ediyor.

Anılar toplamı arasında, bizim ve dünyanın önemli siyasetçileriyle görüşmeleri, şakalaşmaları, onlarla dostlukları, onları ikna edişleri/edemeyişleri, yakın tarihimizin darbe/demokrasi dönemeçlerindeki günleri, kinle değil zaman zaman bu da geçer yahu anlayışıyla anlatıyor.

Siyasetçilerin anıları, darbelerin, askeri rejimlerin, kişiliklerin görünen unsurlarının arkasındaki özellikleri sergilemesi açısından ilgi çekici.

27 Mayıs’ı da, 12 Eylül’ü de hep siyasi platformda dile getirmiyor, onun ardındaki restleşmeleri, uyuşmazlıkları bize aktarıyor.

Hangi meslekte olursa olsun, isanların konuşmalarında ve yazılarında lezzet beni çeker. Çağlayangil de bu adlardan biri.

Süleyman Demirel’in "Çağlayangil" başlıklı önsöz niteliğindeki yazısı, onun özelliklerinin, özgünlüklerinin ipuçlarını veriyor:

"Ben Çağlayangil.

Telefona böyle çıkardı.

O sesi ne kadar özledim."

Demirel,
onun kullandığı kelimeleri, deyimleri, tabirleri anıyor. Meydanlarda, kürsülerde fırtına gibi estiğini belirtiyor.

En hoşu da söze başlaması: "O, 3 padişah, 5 cumhurbaşkanı gördüm, diye söze başlardı."

Çağlayangil
’in girişi ise; "Kader Bizi Una Değil, Üne İtti"de, ailesinden, kökenlerinden söz ediyor ve anılarının amacını özetliyor: "Kimileri kendini övmek ya da savunmak için anı yazıyor. Benim öyle bir niyetim yok. Sadece araştırmacılara yardımım dokunsun istiyorum."

Kitapta portre çizmede, onları tasvir etmede usta bir üslupçuluk göreceksiniz. İki kelimeyle bir lideri anlatıyor, eleştiriyor.

Genç kuşak için, bu kitapların paha biçilmez önem ve işlev taşıdığı inancındayım.

Sözgelimi, Süleyman Demirel’i parti başkanlığına getiren konuşmayı, İhsan Sabri Çağlayangil’in Kenan Evren’le mektuplaşmalarını burada bulacaksınız.

Siyasetin, darbenin öyküleri çoğu zaman birbirine benzer.

Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresi dolduktan sonra, cumhurbaşkanlığına senato başkanı olarak İhsan Sabri Çağlayangil vekálet ediyordu. 12 Eylül ihtilálinin yapılacağı geceden 12 saat önce Kenan Evren, genelkurmay başkanı sıfatıyla onu ziyaret etmişti.

Siyaset dünyasının soluk renkli görünümünü, renkli anılardan okuyun.

KİTAPTAN

İDDİA DEĞİL İSPAT

Ülkede askerlerin ihtilal yapması çok kolaydır. Zor olan ülkeyi yönetmektir. Demirel bir üsluptur. Türkiye bu üslubu özledi. Bana üslubun özü nedir diye soracak olursanız umutlu olmaktır, derim size. Geri kalmış ülkelerde umudu ayakta tutmadan yığınları peşinizde tutamazsınız. Umut vermek bir iddia değil ispattır. Yarattığınız umut, sürdürdüğünüz iddianın gerçeği olmalıdır. Herkes yönetebilir. Yönetmek standarttır... Umudu yaratmak ve aramak ise başarı. Demirel’e daha gereksinmemiz var. Atatürk, İsmet Paşa, Celal Bayar, Demirel, bunlar yakın tarihimizin yetiştirdiği kolayına gelmez, varılmaz değerleridir. Üstelik bunu ben söylemiyorum. Bu bir iddia değil ispattır.

SİZDEN SONRA YUGOSLAVYA NE OLUR?

Tito, viski severdi. Sabahleyin saat onda da içmeye başlardı. Ve Chivas Regal viskisine düşkündü. Ben devlet başkanlarının ádetlerini öğrenir, ilişkilerde bunları cevaplamaya çalışırdım. Diyetleri mi var, perhizleri mi var, onlar benim için mühimdi. Tito’nun odasına bol miktarda Chivas Regal viskisi koydururdum.

Bu viski iki çeşitti. On iki yıllık, yirmi dört yıllık. Yirmi dört yıllıklar pahalıdır. Kadife kılıflar içinde özel ambalajla satılırlar. Ben Tito’ya itina gösterdim ve bu viskilerden odasına koydurdum. Bana bir gün dedi ki:

"Dünyanın en iyi viskisi Chivas Regal değildir. Sıralamada bu tür viskiler yedincidir. Fakat ben buna alışmışım. Bunu seviyorum. Siz de en iyisini koyuyorsunuz."

Keyifliydi. Cesaret aldım. Kendisine özel bir soru sordum: "Sizden sonra Yugoslavya ne olur, bunu hiç düşünüyor musunuz?" dedim.

DEMİREL’LE İLK MÜNASEBET

Çağlayangil’le Demirel, Bursa Valiliği sırasında tanışmışlar. Demirel, Devlet Su İşleri Genel Müdürü; Çağlayangil, Bursa Valisi. Sonra Yassıada olayı. Çağlayangil, Yassıada’dan çıktıktan sonra politikaya girmiş. Demirel’le aynı zamanda başlamışlar politikaya. Yirmi sekiz yıldır da hiç kopmadan birlikte götürmüşler.

Çağlayangil’e soruyorum, "Demirel’le çalışmak nasıldır?" diye. "Çok rahat, insana güven verir. Önem verir. Doğruya, bilgiye, özveriye saygılıdır," diye yanıt veriyor.

Çağlayangil, Demirel’i her yerde över. "Onu tanımak, onun hakkında karar vermek için Isparta’dan, İslamköy’den bu yana kendisini izlemek ve o günden bugüne yaptıklarına, yapamadıklarına bakmak gerek," der ve ekler: "Demirel, zor yetişir bir devlet adamıdır."

MENDERES VE DEMİREL

Adnan Bey, Volkswagen karoserine Rolls Royce motor konmuş gibiydi. Düşüncesi ve zihni faaliyetleri bedeninden üstündü. Karoseri zayıf, motoru kuvvetli. Çabuk kızan, çabuk parlayan, sonra da gönül almak isteyen bir mizacı vardı.

Demirel ise kızdığını belli etmeyen, reaksiyonları yok sayılan, son söyleyeceğini evvela söylemeyen, hiçbir işe anında karar vermeyen, ölçüp biçen bir satranç ustası gibi, hamlesini yapmadan husule gelecek vaziyetleri evvelden tespit eden, ihtiyatlı, planlı bir insan. Bir matematisyen. Hiçbir şeyi tesadüflere bırakmayan, genç ama sağlam karar veren bir kişilik.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Kámran İnan Senatör Timaş

Paul Auster Brooklyn Çılgınlıkları Can

Ulufer Oğuzcan Yitik Renkler Parkı Everest

Selahattin Küçük Radyodaki Büyülü Ses Gürer Yayınları

Abdülhamit Kırmızı Abdülhamid’in Valileri Klasik
Yazarın Tüm Yazıları