CUMARTESİ günü Robert Lisesi’nde idim. Bizim katıldığımız Kültür ve Edebiyat Sempozyumu’nun ana teması, İstanbul’du.
Hangi kentte olursa olsun, orada yaşayanların orayı tanımaları gereğine inanırım. Böyle bir sempozyumun önemi tartışılmazdı. Ama aşağıdaki satırlarda sempozyumun hedefini, amacının niteliğini yazdığımda, yapılan işin daha büyük boyutlu olduğuna karar vereceksiniz.
Açılış konuşmalarını okul müdürü John Chandler, Türk müdür Güler Erdur, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Mehmet Uysal yaptı.
Konuşmacılar da, Hulki Aktunç, Kemal Özer, Semih Gümüş, Melisa Gürpınar ve bendim.
Edebiyatın değişik türlerinin oluşturduğu konu başlıkları şöyle bölüşülmüştü:
Edebiyatımızda İstanbul - Şiir. Kemal Özer
Edebiyatımızda İstanbul - Deneme. Doğan Hızlan
Edebiyatımızda İstanbul - Öykü. Semih Gümüş.
Edebiyatımızda İstanbul - Anılar. Melisa Gürpınar.
İçimizde Ankara doğumlu, sonradan İstanbul’a gelen bir tek Semih Gümüş’tü. Ama o da İstanbul üzerine yazılmış öyküler üzerine çalışmalar yaptı, antolojiler yayımladı. O da edebi İstanbullu sayılırdı.
Biz diğer konuşmacılar ise İstanbul’u hem okumuştuk hem de yaşamıştık, deneyimle metin bir araya geldi bizim yaşamımızda.
SEMPOZYUMUN ÖNEMİ
İstanbul’un çeşitli liselerinden gelen edebiyat öğretmenleri sempozyumu izledi, konuşmaları dinledi, bizimle konuştu.
Bir araya gelmelerinin ana nedeni, sempozyumun gerekçesi dikkat çekiciydi.
Sempozyum bittikten sonra, dört ana başlık altındaki konuşmaların izinde, öğretmenler dört grup halinde toplanacaklar, söylenenleri, adı geçen kitapları tartışacaklardı.
Öğrencilerine, birlikte vardıkları ortak kararlar doğrultusunda İstanbul kitaplarını okutacaklar, yaşadıkları, eğitim gördükleri şehirde daha zevk alarak günlerini geçirmelerini sağlayacaklardı.
Gerçekten de bunca kitap arasında, İstanbul için neleri okumaları gerekiyordu? Okunmazsa olmazların listesi nasıl oluşturulacaktı? Gördükleri, yaşadıkları İstanbul ile geçmişin İstanbul’u hangi bilgiler eşliğinde üst üste çakışacaktı?
Dünün İstanbul’unu bilmeden bugünün İstanbul’unu anlamak mümkün değildi. Bunu da yapacak tek kişi öğretmenlerdi.
Ben edebiyat öğretmenlerinin öğrenciler üzerindeki etkilerine inanırım, çünkü birçok iyi edebiyatçı, yazar, şair iyi edebiyat öğretmenlerinin sınıflarında okuyarak bu mesleği seçmiştir.
Tabii onların işinin zorluğunu biliyorum. Bugünün koşullarında edebiyat öğretmenliği çok daha fazla çaba isteyen bir meslek.
Dünle bugün arasında bağ kurarken, Bizans’ı, Osmanlı’yı ve Cumhuriyet’i yaşayan, hem bu süreçte hem de günümüzde çok farklı kültürlerin bir arada yaşadığı İstanbul’u tanıtmak uzun bir emek.
* * *
BEN doğrusu, edebiyat öğretmenlerinin buluşmanın ön çalışmaları niteliğindeki konuşmaları dinledikleri için sevinçliyim. Toplantılarının sonucunda vardıkları kararları açıklayacaklar.
Bu sempozyumun Türk edebiyatı için de, İstanbul için de yararlı olduğu kanısındayım.
Şair, edebiyat öğretmeni Adil İzci ile tasarladığımız buluşmayı da gerçekleştirmiş olduk.