Duyarlılığın inceliğin esenliğin yazarı

Haberin Devamı

OKTAY AKBAL, uzun süre aynı gazetede çalıştığım, günlük olayları, edebiyatı tartıştığım, konuştuğum bir usta. Kendini övmeyen ama beğendiği yazarları övmekte cömert, bencilliğin düşmanı bir dost. Öykülerini, romanını, denemelerini ayrı ayrı üst nitelikte yazardı.
Türk öykücülüğünde, her zaman rastladığımız insanların kişiliklerini, dünyalarını keşfeden bir gözlemci.
Öykülerini okurken, birden gözünüz bir flaşın çakmasıyla kamaşır. O, bir enstantanenin saptamasını yapmış, müthiş bir hikâye yaratmıştır.
Bazı yazarları mekânlarıyla, çevresiyle birlikte değerlendirmek gerekir. Kimi kenar semtler, bazen orta halli insanların yaşadıkları yerleri, günlük yaşamlarını belli bir ideolojinin merceğinden bakmadan, kendi doğallıkları içinde anlatması onu edebiyatımızda hikâye türünün doruğuna çıkarmıştır.
Aşksız İnsanlar kitabının başındaki ‘Önsöz Gibi–Yaşamak Bir Öykü mü?’ yazısında sorunun yanıtını veriyor:
“Öykü yazmak...
Çocuk Sesi, Afacan, Çocuk Duygusu, Binbir Roman...
İlkokul öğrencisi Oktay Akbal’ın ilk öykü denemeleri...
Çevreye bakış, kendine bakış...
Şehzadebaşı’ndan Suadiye’ye uzanan bir çocukluk, ilk gençlik, gençlik...
İkdam, Yeni Sabah gazetelerinde yayımlanan ilk öyküler. Günün ünlü yazarlarına öykünerek.
1939’un 9 Mayıs günü ‘Ana Katili’ adlı öykümün İkdam gazetesinde yayımlandığını görmek... Sonra ardı ardına öyküler göndermek. Ama ortaya çıkmayarak, gizli, sanki bir suç işler gibi...
Hep böyle başlar bir yazarın yaşamı...
Ben sanki yazı makinesiyle birlikte doğdum büyüdüm.”
Cumhuriyet’e, Atatürk’e, onunu devrimlerine inanmış, esenliği bu anlayışta bulmuş, bu doğrultuda yazmış bir aydın.
Bir kenti anlatan yazarların etkisi uzun sürer. Çünkü onların saptamaları silinmeyen izler bırakır okurda. Hâlâ kenar mahallelerde, küçük mutluluklar, gizli aşklar bulursunuz.
Levanten İstanbul’u anlattığı tipler de dünün tarihine not düşen öykülerdir.
Hep barıştan yana olmuş, savaşın karşısında durmuştur. Hiroşima’lar Olmasın kitabı için İlhan Selçuk’un bir saptamasını okuyalım:
“Gözlemlerle duygular birbirine karışıyor bu kitapta, acıyla bilinç el ele dolaşıyor.”
Yazmak Yaşamak adlı denemeler toplamı, onun öykü dışında, okuduklarını, yaşadıklarını nasıl yansıttığını belgeliyor. Her deneme severin başucu kitaplarından biri olduğuna eminim.
Öykülerin, denemelerin dışında onun dünyasına, kişiliğine ışıldak tutan bir kitap: Batık Bir Gemi.
Yazar bu kitabı için ne diyor:
“Bu bir özyaşam öyküsü mü? Yoksa sana yazılan uzun mu uzun bir mektup mu? Bir roman bence...”

*

Haberin Devamı

ŞAİRLERDEN dizeler kalır belleğimizde ama öyküden, düzyazılardan pek bir şey anımsamayız.
Oysa Oktay Akbal bu kuralı değiştirdi.
Bir öyküsünün ilk cümlesiyle:
“Önce ekmekler bozuldu sonra her şey...”
Savaşın trajikliğini, ürpertici bir üslupla anlatır. Yüzbinlerce insanın bombalar altında yok oluşunu, bir günde kurşuna dizilenleri.
Ve insanın kanıksama duygusunu özetler:
“Kahkahalarla, radyoda okunan ölü listeleri birbirine karışmaya başladı.”
Ve öykü şöyle biter:
“Her şey ekmekle başladı, ekmekle bitecek.”
Yazıldığı yıl 1944. Hâlâ aynı şeylerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Bir öyküyü öylesine doğal bir edebi kurgulamada yazar ki, bir türküden alınan dize okuru öyküye bağlar:
“Bunca diyar gezdim gözlerin için.”
Öyküsünün ilk cümlesi bir okur olarak benim de duygularımı özetler:
“Dostum; pazar günlerinden nefret ediyorum.”
Kimleri yazdı?
“Ayrı ayrı yollarda, hayal, üzüntü ve sevinçlerini içlerinde taşıyanları.”
Kendi dünyalarının içine kapanan. Yazarın duyarlılığını sergileyen bir alıntı:
“Bana el değmemiş kederler lazım.”
Şiiri de şairleri de her zaman yazılarında anmış, onlara sevgisini göstermiştir.

*

Haberin Devamı

BÜTÜN iyi yazaralar gibi kitaplarında ve anılarımızda yaşayacak.
Yeniden okunması dileğiyle.

Yazarın Tüm Yazıları