Paylaş
Devlet ve hükümet adamlarının iktidardan ayrıldıktan sonra gördükleri sevgi ve saygı benim için onun hakkındaki yargıları değerlendirmekte önemli bir ölçüttür.
Gazetelerde, televizyonlarda katılımın yüksekliğini görmüşsünüzdür.
Yurttaşlarının ona gösterdikleri vefanın göstergesiydi.
Önce Şevket Demirel konuştu, müzenin aşamalarından söz etti:
“Sizler bugün buraya yalnız, Demirel sevgisi ve hasretini gidermeye gelmediniz. Demokrasi ile olan kalkınmayı görmeye geldiniz.”
20 yılda yapılan müze ve külliyenin altı bin metrekaresi kapalı alan olmak üzere, on yedi bin metrekare alana oturtulmuş. Külliye olarak, bir milyon metrekareyi buluyor.
Süleyman Demirel, konuşmasında 1950’den 2000’e kadar ekonomik, siyasal, sosyal açıdan rakamlarla bir Türkiye panoraması çizdi: “Gazi Mustafa Kemal’i saygıyla, minnet ve şükranla anıyoruz. Biz, çağdaş, laik, sosyal hukuk devleti olan Demokrat Büyük Türkiye için uğraş verdik.”
Hulûsi Turgut’un yazdığı “Büyük Türkiye’nin Hikâyesi”nde bireysel ve siyasal hayatını bütün ayrıntısıyla okuyabilirsiniz.
Çünkü Demirel gibi büyük devlet adamlarının hikâyesi vatandaşı oldukları devletin hikâyesidir. Birbiri içinde sarmal bir kurgu ile anlatılabilir ancak.
Kitap çok iyi hazırlanmış, yazısından görsel malzemesine kadar herkesin okumasını salık veririm. Bu ülkede yaşayanlar, elbette onun siyasal kimliğini tartışabilirler, tartışmalılar da ama Cumhuriyet Türkiyesi’nde yaptıklarını, yerini inkâr edemezler.
* * *
MÜZEDE yazılar, fotoğraflar, armağanlar gezinin ilk göze çarpanları.
Demirel, müzenin yapılmasına, malzemelerin seçilmesine emek vermiş. Kendi tek başına olduğu fotoğraflar yerine, kalabalıklar içinde, mitinglerde çekilen, halkla birlikte olduğu fotoğrafları tercih etmiş.
Sanırım ziyaretçiyi daha çok etkileyen fotoğraflar da zaten onlar.
Kütüphane bölümünde Demirel’in konuşmalarını içeren kitapların yanı sıra, okuduğu kitaplar da yer alıyor. Ben özellikle devlet adamlarının kütüphanelerini merak ederim, çünkü onların kişiliklerinin oluşmasında kitapların etkisini çıkarmaya çalışırım.
Müze’nin İslamköy’de yapılmasının gerekçesine tamamen katılıyorum. Bir köy çocuğunun zirveye çıkış öyküsü, çıktığı köyde görülmeli, öğrenilmeli. Bence o köyde yaşayan çocuklar, bu zirve öyküsüne özeneceklerdir.
Külliye, burayı bir bütün haline getirmiş.
Demirel’in doğduğu evi de ziyaret ettik, bu bütünlük, ziyaretçiye doyurucu bir bilgi sunuyor.
Müzeye girdiğinizde, bölümler konusundaki küçük broşürler daha iyi, bilgili gezmenizi sağlayacaktır.
İslamköy’de Latif Demirci ile beraberdik. Demirci’ye, aktif siyaset döneminde neredeyse bütün karikatüristlerin muhalif olsun olmasın, muhakkak Demirel’in karikatürünü çizdiğini söylediğimde, evet diye sözüme katıldı. Onun da Gırgır’daki ilk çizdiği karikatür, Süleyman Demirel’miş.
Hoşgörü bölümündeki karikatürler çok hoşuma gitti.
Kitaptaki ilk karikatür, Etem Çalışkan’ın.
Karikatür şöyle: Demirel’in şapkalı eli gözüküyor. Bir de üç rakam 679.
Altı ve yedi siyah, dokuz kırmızı.
Anlamı şu: 6 defa gitti, 7 defa geldi, 9 da 9. cumhurbaşkanı olduğunu ifade ediyor.
Tan’ın karikatüründe, karikatürün yukarısında bir koltuk var, altyazı bir gerçeğe değiniyor: “Karikatürün Klasiği”.
Bedri’nin, Cafer Zorlu’nun, Semih Balcıoğlu’nun karikatürlerini görebilirsiniz.
* * *
ALANLARINDA bütün tanınmış insanların, en azından evlerinin korunması, müze olarak faaliyet göstermesi gerekir.
Paylaş