Çok çağrışımlı bir sergi: Liman

İSTANBUL MODERN’de açılan Liman sergisi bir sanat şöleni dışında, benim gibi birçok kişi için bir çağrışımlar yumağı oluşturuyor.

Haberin Devamı

Uçakların günlük yaşamımıza bu kadar girmediği dönemlerde birçok kişi Karaköy’deki Liman’dan Avrupa’ya giderdi, ben daha çok meşhur Ankara vapuruyla Avrupa’dan dönenlerin karşılanmasını seyrederdim.

Liman Lokantası’nda da yemek yerdik, en tanınmış mönüsü mayonezli levrek, patlıcanlı pilav ve suböreği idi.

Yıllar sonra lokantayı yeniden canlandırmak için rahmetli Tuğrul Şavkay bir açılış yapmıştı, açılışta da tanınmış listedeki yemekler ikram edildi.

İstanbul Modern’deki serginin tam adı şöyle: ‘Türkiye modern ve çağdaş sanatında İstanbul ‘LİMAN’ı’.

“Adını 1941’den ödünç alan sergi” başlıklı yazıda bir anımsatma var.

1941’de ‘Liman Ressamları’ adını alan ressamların açtıkları sergi de ‘Liman Sergisi’ olarak geçer.

Sergiye Türkiye’den farklı dönem ve disiplinlerden 34 sanatçı ve kolektifin 200’e yakın çalışması yer alıyor.

Haberin Devamı

Oya Eczacıbaşı, Önsöz’de serginin özelliğine değiniyor: “Özellikle İstanbul Limanı’na odaklandığımız sergi, 1800’lerin sonundan günümüze uzanan dönemde liman temasını işleyen isimleri ağırlıyor.

Farklı teknik ve üsluplardan 34 sanatçı ve kolektifin 200’e yakın yapıtını içeren sergide, liman ve çevresi toplumsal ve ekonomik bir etkileşim alanı olarak yorumlanıyor.”

***

KATALOGDAKİ yazılardan bazı bilgileri okuyalım.

Levent Çalıkoğlu, ‘İstanbul Limanı: Kültürel, Coğrafi ve Ticari Bir Manzara’da, gözlemlediği unsurları irdeliyor:

“Çoğunlukla bu gözlemlerimde şunu düşünüyorum:

İstanbullular bu sınırın ne kadar farkında?

İstanbul Limanı olarak adlandırılan bu bölgenin deniz trafiğinin bu kadar yoğun olduğu bir konumda yer alması nasıl sonuçlar doğuruyor.”

Hiç kuşkusuz bu soruların yanıtını, burayı yıllardır bilenlerle ilk defa görenlerin farklı biçimlerde yanıtlayacağından eminim.

Çelenk Bafra, Limanda Bir Seyir yazısında, liman kavramını geniş açıdan değerlendiriyor: “Gemiler ve yolcular için bir sığınaktır liman. Dalga ve rüzgâr gibi dış etkenlerden korunaklı olduğu için sadece su kenarındaki barınaklar için değil, mecazen sessiz, sakin, güvenli ve gürültüden uzak ortamlar için kullanılır. Hem mecazi hem somut anlamıyla bir yuvadır.”

Haberin Devamı

Sergiyi gezdikten, bu yazıyı okuduktan sonra limanın sinemadaki, edebiyattaki izdüşümü de birbiri ardına sökün etti belleğime.

Melina Mercouri’nin başrolünü oynadığı, Jules Dassin’in ‘Pazar Günü Asla’daki Manos Hacidakis’in çok sevdiğim bestesinin Rumcasını mırıldanmaya başladım: O şarkıda, Pire Limanı övülüyordu.

Yahya Kemal Beyatlı’nın dizesini anmamak olur mu:

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.”

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu şiirini de Avni Anıl bestelemişti:

“Bir ateşim yanadır külüm yok dumanım yok

 Sen yoksan mekânım belli değil zamanım yok

 Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma

 Benim senden başka sığınacak limanım yok”.

Haberin Devamı

Sergiyi gezerken elinizdeki kataloğa da zaman zaman bakarsanız, hem ressamların hayatı ve sanatı hakkında bilgi edinirsiniz hem de o resmi bilerek seyredersiniz. Bu sergi benim anılarımla, gördüklerimle, yaşadıklarımla örtüştüğü için bana özel bir tat verdi. Bazı resimlerin, fotoğrafların önünde durdum, geçmişe yelken açtım.

***

GERÇEKTEN İstanbul’da yaşayan herkes bu sergiyi gezdiğinde, bu şehri daha iyi tanıyacak, liman şehri olmasının ayırıcı özelliğini daha iyi algılayacak. Sanatla hayatın buluşması kimin hoşuna gitmez ki? Sergi 4 Haziran’a kadar devam ediyor...

Yazarın Tüm Yazıları