Çingeneler... Bildiğimiz, ya da bildiğimizi sandığımız, en iyi ihtimalle sınırlı bilgiye sahip olduğumuz bir ırk.
Müziği, yaşama biçimi, göçerliği ile gazetelerin zaman zaman haber bölümüne girerler.
Henriette Asseo’nun Çingeneler - Bir Avrupa Yazgısı kitabı, onların tarihini, değişik siyasal rejimlerdeki yerlerini, bazen hoşgörünün gölgesinde yaşayışlarını, bazen ezildiklerini, horlandıklarını anlatıyor.
Ünlü bir Fransız yazarı Prosper Merime ünlü Carmen kitabında onları şöyle tanımlar:
‘Bohemyalıların fiziksel özelliklerini ayırt etmek tanımlamaktan daha kolaydır, yalnızca bir tekini bile görmüş olsak, bu ırktan birini bin kişi arasında yine tanırız. Yüz, ifade, işte onları aynı yaşayan halklardan ayıran en önemli özellikler. Tenleri çok koyu, aralarında yaşadıkları halklardan her zaman daha koyudur.
Onlara sıklıkla yakıştırılan Cales, yani karalar adı da buradan gelir. Gözleri belirgin biçimde birbirinden ayrık, epeyce çukur, simsiyahtır, uzun ve kalın kirpiklerle gölgelenmiştir. Bakışları yırtıcı bir hayvanınkiyle karşılaştırılabilir. Hem küstahlık, hem utangaçlık okunur o yüzde ve bu bakımdan gözleri ulusun özelliğini büyük oranda açığa vurur: Kurnaz, atılgan ama Panurge gibi darbelerden doğal olarak çekinen kişiler.’
Fransa’da Arras kenti belediye yargıçlığı kayıtları olmasaydı, 1421 Ekimi’nde ortaya çıkan, bir Küçük Mısır Kontu yönetimindeki 30 Mısırlıya ait bilgiyle bir tarihin başlangıcını öğrenemeyecektik.
Vaftizleri de yapan bu Kont önce Küçük Mısır Kontu, dükü, sonraları da Bohemyalı toplulukların başkanı olarak anılmaya başlandı, topluluğun idaresinden sorumlu tutuldu.
Kentlerde yaşayanlar, bunları korkunç görünüşlü kişiler olarak tanımlıyorlardı.
Krallıktan aldıkları müsaade ile dolaşıyorlar, bir yerden bir yere göç ediyorlardı.
1660’lara kadar süren Din Savaşları döneminde Çingeneler en parlak dönemlerini yaşadılar. Çünkü savaş sırasında, derebeylerinin emrinde savaşıyorlardı.
Fal bakıyorlardı, ülkeyi bir baştan bir başa dolaşırken. Ama gelin görün ki bilicilik yasaklanınca, işleri bozuldu.
Ara bölgelerde, ara işlerde gereksinim duyulduğu zaman hoş görülen, yoksa sürülen bir yedek insanlar topluluğuydu. Osmanlı-Macar savaşının sonucunda bu işlevi üstlendiler. Ara bölgede, sınırda hizmet.
İspanya’da 1500 yılına kadar iyi yaşadılar, sonra da ülkeden atılmalarına karar verildi.
1749’da İspanya’dakilerin tutuklanması kararı çıktı.
Yaşadıkları her yerde oranın insanlarını rahatsız eden, farklı ve tartışmalı kökenleriydi.
Dilleri neydi?
Hintçe’ye çok yakın Hint-Avrupa dillerinin bütün özelliklerini taşıyan bir dil.
Çingeneler, Merime’yi, Baudelaire’i, Massenet’yi, François Coppee’yi çok etkilemişti.
1936 yılında bir Alman yetkili şöyle demişti:
‘Avrupa’da yalnızca Yahudiler ve Çingeneler yabancı kandandır.’
Asseo’nun kitabında, fotoğraflar, resimler konunun görsel yanını da zenginleştiriyor.
Tanıklıklar ve Belgeler bölümü okurların ilgisini çekecektir.
Çingeneler konusunda bir tanığın, Isabel Fonseca’nın Beni Ayakta Gömün - Çingeneler ve Yolculukları (Çeviren: Özlem İlyas, Ayrıntı Yayınları) kitabını da okuyun. Fonseca, dört yıl boyunca Çingene toplulukları arasında yaşamış bir gazeteci.
‘Sanılanın aksine yekpare bir grup olmayan Çingene toplumunun yazılı ya da sözlü bir tarihi yok. Yaşadıkları acılarla başa çıkabilmek için unutmayı kolektif bir sanat haline getiren bu insanlar için geçmiş ya da gelecek değil sadece içinde yaşanan an önemli.’
Çingeneler, gerçekten bilmediğimiz bir topluluğun trajik tarihi.
Özgürlüğe düşkün bir topluluğun trajik, renkli serüveni.
‘Çingeneler - Bir Avrupa Yazgısı’ndan
Mısırlılar, gelecekteki yazgılarını öğrenmeye çok hevesli yoksulların ensesindeki aforoz tehdidine karşın, ellerde geleceği okuyarak kalabalıkları kendilerine çektilerse, bunun nedeni hiç kuşkusuz eşlerin sadakatsizliklerini açıklayarak aile içi karışıklıklara yol açmalarıydı.
...
Silah sesleri altında Doğu Batı karşılaşması Çingenelerin kültürel arabuluculuk yapmasını engellemedi. Hem Macar hem de Osmanlı Saray müziği, sancak beyleri için Türk usulü ve Macar Prensleri için Macar usulü müzik çalan Çingenelere özel bir yer sağlar. Sırbistan’a dek tambura, ut, Macaristan’da sonradan cimbalonolan santur ve de Romanya’da ney ya da Pan flüte rastlanır.
...
Çingene kültürünün tartışma götürmez Hintli kökenini kanıtlamayı başaran ve 1809 tarihinde Alsace’ta bir polis raporunu yazan kişinin sözünü ettiği ‘bilmediğimiz dil’ üstüne tartışmalara bir son veren, Çingene dili ve Hintçe arasında karşılaştırmalı bir çalışmayla 19. yüzyılda Halle profesörü August Friedrich Pott oldu. Dil Kuzey Hindistan’dan halk deyimleri türetiyordu ve kendini özgü karışımına karşın yapı açısından Sanskritçe’ye bağlanıyordu.
...
Çingene toprak sahibine ait bir şeydi, toprak sahibi onu keyfine göre ya satıyor ya da değiş tokuş ediyordu, borçlarını Çingene canlarla ödüyordu.
...
Tanıklıklar ve Belgeler Bölümünden bir Çingene’nin anlattıkları: ‘Bir gün bir kontun arazisinde patates topluyorduk ve doğum zamanı geldi. Doğurdum, sivri bir taş buldum ve taşla göbek bağını kestim. Bağladım ve işte! Bir ibrikte su vardı, bebeği sıcak suyla yıkadım, çünkü güneş parlıyordu ve ibrikteki su ısınmıştı. Eskiden gerçek sıcaklık vardı, şimdiki gibi değil. Bebeği iyice yıkadım, eteğime sardım, eve bile dönmedim. Akşama kadar tarlada kaldım ve patates toplamaya, kazmalamaya devam ettim.’
‘Beni Ayakta Gömün’den
Çingene şarkısının özü her zaman nostalji olagelmiştir. Ne için nostalji? Nostos ‘eve dönüş’ ün Yunancasıdır; Çingenelerinse evleri yoktur, belki de tüm insanlık içinde, belki de sadece onların bir memleket düşü yoktur. Ütopya, ou topos, ‘hiçbir yer’ anlamına gelir. Ütopya için nostalji: Olmayan bir yere, bir eve dönüş. Ah tam bir uzun yol.
...
Jan Yoors adlı bir kişi ailesinin izniyle altı yıl Çingenelerle beraber yolculuk ettikten sonra şunları anlatıyor: ‘Artık kendimi, havadan sudan konuşmalar için elverişsiz olan yabani, eski ‘Romanca’ ile ifade etmeyecektim, Romanların etkili, şiirsel, esnek ifadelerini, yaratıcı kıssalarını kullanmayacak, bu dilin sınırsız yoğunluk ve üretkenliğinin keyfini çıkaramayacaktım. Yaşlı Bidişka bir kez bize, Roman dilinin büyüsü, ağırlığı ve katışıksız yoğunluğuyla dolunayın gökten yere indiriliş efsanesini anlatmıştı. İnsanın inanası geliyordu...’
...
Bu Transilvanya kasabasında herkes ve her şeyle birlikte bütün koyunlar siyahtır. Burada yaşayanlar, en azından ‘içlerini beyaz tutabilmek için’ (orada uzun süredir yaşayan birine göre) çok miktarda süt içerler.
...
Yadsıma, kendini olduğu gibi kabul edememe, Çingeneler arasında, özellikle de Bulgaristan’da yaygın olarak görülürdü. Onlara, Bulgaristan’da çok sayıda bulunan Türk nüfusunun birer üyesi gözüyle bakılırdı; bu durum Osmanlı zamanında Çingenelerin epey işine yaramıştı.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Demir Özlü Amerika 1954 İş Kültür
Maurice Leblanc-Arsen Lüpen Oyuk İğnenin Esrarı Güncel