Çetin Emeç’i andık

AZİZ, sevgili dostum Çetin Emeç’i andık.

Haberin Devamı

Bir sabah Hürriyet’te odamda otururken, sekreterim telaşla içeriye girdi, Çetin Emeç’i evinin önünde vurmuşlar dedi.

Kısa süre sonra detayları öğrendik, evinden çıkıp otomobiline binerken onu ve şoförü Sinan Ercan’ı öldürmüşlerdi.

Hepimiz onulmaz bir hüzne gömüldük.

Bu acının üzerinden otuz yıl geçmiş.

Dinmeyen bir acı, sonlanmayan tahkikat süreci.

Cumartesi günü Zincirlikuyu’daki mezarı başında her yıl olduğu gibi ailesi, sevenleri, dostları buluştu.

Mezarı, eski dostumuz İrfan Özcan gene çiçeklerle donatmıştı.

Anma için özel bir kitap hazırlandı.

‘Aramızdan Alınışının 30. Yılında Çetin Emeç’.

Kitabın kapağını tanıtmalıyım: Küçük bir çocukken elinde Atatürk fotoğrafıyla Çetin Emeç ile yanında yetişkin hali.

Kitabın ilk yazısı Bilge, Mehveş ve Mehmet Emeç imzasını taşıyor:

Haberin Devamı

‘Aramızdan Alınışının 30. Yılında Babamız Çetin Emeç’i Anarken’.

Yazıda Emeç ailesi, kurumlara, kişilere teşekkür ediyor.

Çetin Emeç’i andık

* * *

HÜRRİYET’te yazmaya başladığında, gazeteciliğin bir meslek değil yaşama biçimi olduğunu söylüyordu:

“Profil.

Otuz küsur yıldır bu mesleğin içindeyim.

Zaman zaman gözlerimi yılların ötesine çevirir, oralarda kendimi ararım.

İlk gördüğüm, mürettip tezgâhına uzanmaya çalışan kısa pantolonlu bir ‘ben’dir.

Sonra musahhih masasında siyah kolluklu bir küçük çömez. O da ‘ben’imdir.

Çocuk sayfası çatarken ‘ben’. Bulmaca hazırlarken ‘ben’. Ve Anadolu bozkırının karanlık gecelerinde bir telefon uğruna köpeklerin saldırısına uğrayan ben.

27 Mayıs sigasıyla ordu kurmay başkanlıklarında ecel terleri döken ben.

Merkez komutanlıklarının gözaltı koğuşlarında ot şiltelere yuvalanmış tahtakurularına karşı kaşına kaşına uyuma savaşı veren ben.

Ama, cumhurbaşkanlarının sofrasında da ben.

Başbakanların belki iki adım ötesinde, sıcak bir dostluk yumağı içinde yine ben.

Şu üç beş satırla çiziktirdiğim bir ömür kesitinden sanırım tek profil çıkıyor.

Gazeteciyim ben!”

Ben mesleğine tutkuyla bağlanan, hatta cezbeyle kapılanlara hayranlık duyarım.

Haberin Devamı

Çetin’in hayatında öncelik mesleğiydi. Yalnız Türkiye’de değil yurtdışındaki olayları da takip ederdi. Özelikle Türkiye ile ilgili haberleri öğrenmek için okurdu. Doğru bildiğinden şaşmazdı, taviz vermez, baskılardan etkilenmezdi.

Yazarlığa başladıktan sonra aynı katta oturduğumuzdan, her akşam beşte odamda buluşurduk.

Babası Selim Ragıp Emeç, Son Posta gazetesinin sahibiydi, gazetelerinde İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara tek satır övgü yoktu.

Nereden biliyorsun diyeceksiniz?

Çünkü Türkçe hocamız Baha Kâhyaoğlu her gün bize Son Posta’da yazan Mithat Cemal Kuntay’ın yazılarını okuturdu.

Çetin, bu tecrübenin ışığında gazetecinin siyasete atılmasını onaylamazdı.

Haberin Devamı

Kitaptaki bazı yazıları okuduğunuzda onun siyasal tespitlerinin isabetli olduğuna karar vereceksiniz.

Aydınlık ve demokrat bir Türkiye özlemiyle yazardı.

Ayda bir kere KÜP (Konu Üretme Projesi) toplantısına katılırdım. Sanat, edebiyat konularını konuşurduk.

Toplantıya katıldığım gün Divan’dan bir pasta getirirdim.

Anılara sıra geldi.

Kızı Mehveş Emeç’in konserlerine birlikte giderdik. Ben yalnız gidecek olsam daha önce giderdim ama onunla gittiğimizde salondan içeri girdiğimizde Mehveş ilk tuşa basmış olurdu.

Mehveş’in ilettiğine göre başlangıçta heyecanlandığı için geç girermiş.

Bu geç giriş gerek İzmir gerek Boğaziçi Üniversitesi, AKM konseri için de geçerliydi.

Haberin Devamı

Bir habere, bir yazıya eğildi mi dünyayı unuturdu.

Eşi Bilge Emeç’le beraber üçümüz yemeğe gitmeye karar verdiğimizde bir türlü işi bırakamaz, odasının önünde gidelim dediğimizde, aceleniz varsa siz gidebilirsiniz derdi. Bu öneriyi yaptığında saat 10.00’u geçiyordu.

Bir konser gecemizden de söz edelim.

Topkapı Sarayı’nda Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma operasını seyretmeye gideceğiz. Önce Sultanahmet Köftecisi’nde yemek yiyeceğiz.

Ekibimiz kimlerden oluşuyor?

Aydın Gün’ün eşi Azra Gün, Aydın Gün, Bilge Emeç, Çetin Emeç ve ben.

Garsonlara dedim ki, “Saraya gideceğiz, acelemiz var.”

Bu kadar şık giyinmiş insanlar saraya gideceklerse niye buraya geldiler diye tuhaf tuhaf bakmıştı garson bize.

* * *

Haberin Devamı

ANNA SEGHERS ne demişti: “Ölüler genç kalır”.

Nur içinde yatsın. 

Yazarın Tüm Yazıları