Paylaş
Çoğunlukla işyerlerindeki masalarda bir aile fotoğrafı bulunur, bir de sevdiğiniz bir obje.
Eski yazarların çoğunun ayrı bir çalışma masası yoktu, bazılarına tanık olmuşumdur.
Necati Cumalı, yıllar sonra bir ev sahibi olduğunda ne demişti biliyor musunuz?
“İlk kez bir çalışma odam ve masam oldu.”
Yazarların çoğunun yaşamlarının bir bölümü hapishanelerde geçtiği için böyle bir lüksten söz etmek mümkün değil.
Behçet Necatigil’in evdeki odasında duvarlara iliştirilmiş notlar dikkatimi çekmişti.
Kemal Tahir’in de ayrı bir çalışma odası vardı.
Çalışma masası olarak bir de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde, kurucu Sedat Simavi’nin masasını gördüm.
Benim masamın üstü kalabalıktır, çeşitli kalemler, defterler, not kâğıtları ve kupalar. Masa lambası, CD’ler. Karmaşayı tahmin edemezsiniz.
Kahve ve çay içerken kullanılan kupaları ben kalemlik olarak kullanırım.
Mozart’tan James Joyce’a, Maksim Gorki’ye, Beethoven’dan Küçük Prens’e kadar desenlilerden oluşan mütevazı bir koleksiyonum var.
Kalem markalarının özel kupalarını da karşımdaki rafın bir köşesinde bulunduruyorum.
Yayınevlerinin yayınladıkları yazarların, özel müzelerin sergiledikleri sanatçıların birer kupasını yapmalarını öneririm.
Hiç kuşkusuz benim ve dostlarımın masalarında da birer baykuş desenli kupa bulunur.
Baykuş sanatın temsilcisi olduğundan çoğumuza yakın gelir.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bana iyi heykeltıraş Rahmi Aksungur’un Baykuş heykelini armağan etmişti.
NYRB kitap dergisindeki bazı armağanları kıskanıyorum doğrusu.
James Joyce’un bir kitabından, Walt Whitman’ın bir şiirinden, Küçük Prens’in bir cümlesinden esinlenerek yapılmış sevimli armağanlar sayfalarında yer alıyor.
Joyce karlı havayı severmiş, Whitman da gündoğumunu.
Gelen kitapları, dergileri salondaki yemek masasının üzerine koyduğum için masa artık asıl işlevini yerine getiremez hale geldi.
Ankara’da yayıncılık yapan bir arkadaşım bir gün uğradığında bu durumu görmüş ve Halil İnalcık’la ilgili bir anısını anlatmıştı.
Ünlü tarihçinin yemek masasının üstü de kitapla doluymuş. Rahmetli eşi bir gün “Kitapları buraya koyma da rahat bir yemek yiyelim” diye şikâyette bulunmuş.
Elbette çalışma masasında kurşunkalem ve bir kalem açacağı da bulunacak.
Bu arada müsveddesini kurşunkalemle yazan Yaşar Kemal ustayı da saygıyla analım.
Tabii mürekkep çeşitlerine de sıra gelecek.
Mürekkep tercihlerine gelince.
Sabahattin Ali yeşili, Osman N. Karaca da kahverengi mürekkebi kullanıyordu.
EDİTÖRLERE, DÜZELTMENLERE SAYGILAR
İYİ bir Türkçe ile yazılmış, yanlışsız bir kitabı okumanın zevkine doyulmaz. Bu mükemmelliği sağlayanlar da editörlerle düzeltmenlerdir.
Örneği kendimden vereyim. Ercüment Behzat Lav kitabını yayınevine teslim ettiğimde editörlüğünü Selâhattin Özpalabıyıklar yapmıştı. Eşinin bulduğu yeni şiirleri de benim kitabıma kattı. Ne yazık ki bizim bazı yazarlarımız editörü dinlemezler, ikinci bilen bir gözün eleştirisine kulak asmazlar.
Oysa Batı’da, editör tam yetkilidir ve bu kadar sayfayı atmak gerekir dediğinde akan sular durur. Yazarla karşılıklı tartışırlar. Hiç kuşkusuz çeviri kitaplarda bu özen, bu dikkat daha fazla olmalı.
Düzeltmenlerin de önemi büyüktür. Bizim hatalarımızı düzeltirler, Türkçeyi iyi bilirler, yazım kılavuzunu adeta yutmuşlardır, masalarında sözlükler vardır.
NERMİN MOLLAOĞLU İLE KONUŞTUM
EDEBİYAT ajanı Nermin Mollaoğlu ile yurtdışına Türk edebiyatının çevrilmesi konusunda konuştuk.
14 kişilik bir ekiple çalışıyor, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın neredeyse bütün dillere kitapları çevrilmiş. Kitapları çok çevrilen yazarları da konuştuk.
TEDA’nın önemine değindik, bir süre ben de yönetim kurulunda görev almıştım. Onun canlandırılması lazım, birçok yazar başka dillere TEDA’nın katkısı sayesinde çevrilmiş, fuarlarda görünmüştü.
Bir başka önerim daha var, otellerde yazarlarımızın yabancı dile çevrilmiş kitapları sergilenmeli. Özellikle yazlık yörelerdeki otellerde.
Ben Kahire ziyaretimde, otelin resepsiyonundaki standda, başta Necip Mahfuz olmak üzere birçok önemli Mısır yazarının İngilizce kitaplarını bulmuştum.
Paylaş