Paylaş
Program saat 10.00’da başlayacak:
Fahri doktora ödül töreninin ardından ‘Edebiyatın Adalet Ağaoğlu Çağı’ başlıklı panel olacak. Zeynep Uysal’ın moderatörlüğündeki panelin konuşmacıları Ayfer Tunç, Nüket Esen ve ben. Sonrasında ‘Ölmeye Yatmak’ okuma tiyatrosu düzenlenecek. İyi bir yazar, yaşadığı çağın sorunlarını, özelliklerini, acılarını, mutluluklarını edebiyata getirir, onlara kalıcılık kazandırır. Her dönemde, her rejimde, bu yapıtlar yalnız burada yaşayanlara değil dünya ölçeğinde tartışma, düşünme malzemesi sunar.
Edebiyat tarihini ben verimli bir alan olarak görürüm. Bir toplumbilimci, bir edebiyat tarihçisi, bir siyasetbilimci bu romanlardan yararlanabilir.
‘Ölmeye Yatmak’tan başlayıp son kitabına kadar, hakkında milimetrik bir çizelge hazırlayabilirim. Hayatın somutluğu, tartışılacak bir tespit de olsa onda romanın soyutluğuna dönüşür. Sarmal bir yapıyı böyle tanımlayabilirim.
Yazara ilginin medya kavramı ekseninde bir konuşma yapmış, benim yazıma da bir yanıt vermiş, onu da yayımlamıştım.
Televizyon aracılığıyla edebiyatın tanınmasını eleştirmişti o yazısında. Şöyle demişti: Yılmaz Karakoyunlu ‘Salkım Hanımın Taneleri’ romanı film olduktan sonra tanındı. Halit Ziya Uşaklıgil’in romanı ‘Aşk-ı Memnu’ da dizi olunca ilgi gördü. Hatta ironik bir söylentiye yol açtı: Biri kitapçıya gelmiş, ‘Aşk-ı Memnu’nun romanı çıktı demiş.
Konu nereden kaynaklanmıştı? Adalet Ağaoğlu, trafik kazası geçirdikten sonra hastane kapısında muhabirler, televizyoncular birikmişti ama ne yazık ki ödül aldığında bu tür bir ilgi yoktu.
Fazıl Hüsnü Dağlarca da trafik kazasından sonra medyayı karşısında görünce şaşırıp kalmıştı.
*
AMERİKA’da Ohio Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada bakın ne demiş: “Toplumları doğru tanımanın, anlamanın yolu edebiyattan, özellikle roman ve şiirden geçer. Bir toplumun insanı, kendi özel tarihleri, iç dünyaları ile tanınmazsa olan ekonominin, politik ilişkilerin çarpıtılmış ışığıyla tanınır, yani tanınmaz. Bunu her zaman böyle düşündüm. Romanın diriliğine bu bakımdan, insan diriliği kadar önem verdim. Bu açıdan bakınca çağdaş Türk edebiyatının bir üyesine, roman, hikâye ve oyun yazarına bir üniversitenin değer biçmesi, Türkiye’yi ve insanı doğru anlama çabası gibi görünüyor.”
Romanda işlediği konuların, kuşatıcı alanı çok geniştir, coğrafyası da.
‘Sessizliğin İlk Sesi’ kitabındaki öyküler, duyarlı bir hesaplaşmanın, bireyin kendi ekseninde dönmesinin ürünleri. Yayımlandığında şöyle yazmışım: “Ağaoğlu’nun sahte değerlere, yanlış kalıplaşmış, kemikleşmiş insan tanımlarına karşı savaş açtığını ‘Sessizliğin İlk Sesi’ tartışmasız biçimde ortaya koyuyor. Tartışmaya yanaşmadığımız, hep tabu saydığımız bizle sarmaş dolaş yaşayan engelleri, toplumun dikenleşmiş pürüzlerini sıralıyor.”
‘Göç Temizliği’, yazarın kendisiyle baş başa kalmasıdır. Kitabın ilk cümlesinde ne diyor: “Günlerdir kimliğimi nasıl çıkarsam, kendimi nasıl yazsam diye düşünüp duruyorum. Meğer insanın kendini yazması ne zormuş; geçmişteki kendini bugünkü kendisiyle yan yana getirip, iç içe düşürüp de başkalarının önüne tam kendini koyması ne olmaz şeymiş! Oysa yazdıklarımızda özyaşamımızla ilgili öğeler bulanlar, şunu nasıl kolay söylerler: Kendini yazmış!”
Günlüklerin bir yazar için aydınlatıcı bilgiler içerdiği kanısındayım. Bu açıdan ‘Damla Damla Günler’i özellikle okumanızı salık vereceğim.
*
PANELLERİN yeniden okumaları sağlayacağı kanısındayım.
.....................................................
Adalet Ağaoğlu’nun bütün yapıtları Everest Yayınları tarafından yayımlanıyor.
Paylaş