Kara mizahın örnekleri azdır bizde. Çünkü fantezi ile abes duygusunun, bir mizah potası içinde kotarılması gerekir.
Hem bilgi, hem imaj, hem de absürde yatkın bir zeká ile yazılır.
Ahmet Tangün’ün Kiraz Toplayan Uskumru’sunu okuduktan sonra kitabı böyle bir girişle sunabileceğim kararına vardım.
Hıfzı Topuz’un Kara mizahın böylesi başlıklı girişinde; kitabın bünyesi ile niteliği hakkında bir anahtar bulabiliyorsunuz:
‘Yazılar bizde gerçeküstü ya da absürd yazı türünün en başarılı örneklerini oluşturuyor.
Yazıda anlatılanların doğru olup olmadığına kafa yormuyorsunuz; yazılar sizi sürüklüyor. Zırvanın böylesini uydurmak elbette kolay değil. Bu bir genel kültür sorunu. Bazıları o kadar akla yakın geliyor ki kendinizi kaptırıyorsunuz. Hani, nerdeyse inanacaksınız. Zaten bütün hüner burada.’
Ahmet Tangün, bütün yazılarını tek bir uyarıyla bitiriyor:
‘Ciddiye almayın’
Gerçekle kurgunun iç içe girdiği, ciddi ile mizahın nerede birleştiğini tespit etmemizi mümkün kılmıyor.
Hıfzı Topuz’un da dediği gibi, verdiği istatistikler doğru mu, yalan mı, bunu bile düşünmek gereği duymuyoruz, daha doğrusu duyurmuyor.
Ağız dolusu kahkahalar attıran mizahın modası da, vakti de geçti. Kara mizah, bazen gülümsemeyi dondurdu, bazen de gülümsemenin ardındaki toplumsal, siyasal gerçeği bir katran kıvamında bize iletti.
Absürd ya da abes kavramının içine neler girer?
‘Yazarın ustalığına bağlı’ yanıtı en doğrusudur. Günümüzde bir çok şeyi eski alışılmış kelimeyle yorumlayalım, garip gelen şeyler, aslında gerçekleşebiliyor.
Kara mizahın fantezi ile, fantastikle kopmaz bağlantısı var, Tangün’de bunu buluyorsunuz.
Ülkelerin, o ülkelerde yaşayan insanların, fark edemediğimiz gülünçlüğünü, klasik mizahın alıştığımız diliyle değil, ciddi bir makale tonunda yazıyor.
O zaman birdenbire aldatılmış olduğunuza kızabilirsiniz.
Her şeyin, her maddenin müzesi var? Neden İstavrit Müzesi olmasın, müze kavramına bir de böyle bakın.
Müzelik istavrit de elbette ciddiyet ister, değil mi?
Gündelik yaşamımızda, ciddiyetle yaptığımızı sandığımız, dışarıdan araya mesafe koyarak bakamadığımız işlerimizde abesliğin dik alásı var.
Kara mizah kolay kolay fark edilmeyen ve fark ettirilmeyen bir mizah anlayışıdır. İçinde psikolojinin zalim kırıntılarını da taşır. Mizah her şeyle alay etmek değildir ama kara mizah her hareketin içindeki absürdü keşfeder. İçindeki keskin zeka kişiyi hissettirmeden kavrar.
Bilimsel bir iddia mıdır, yoksa bir mizahçının hayalinden çıkmış bir uydurma mı?
Bana ne... Flamingoların havuç yiyerek tüylerinin pembeleştiğine inanmak istiyorum.
Gazetelerde, dergilerde çıkan sağlık haberlerini okurum ama kuşkulanırım da. Birbirini çürüten bilgilerle doludur.
Ayrıca çeşitli konulardaki kuramlar da ayrı bir mizah konusunu oluşturur bence.
BALİNALAR MI KEDİLER Mİ
Şimilblik Medeniyeti de bu çaprazlama mizahın iyi bir örneği.
Gelelim hava tahminlerine. Tutar, tutmaz. Ama gene de kıyafetimizi ona göre seçmekten de geri kalmayız?
‘PekiHava Nasıl Olacak?’ sorusuna, kara mizah açısından doğru cevabı gene Tangün veriyor.
Hayvan sevgisinin doğurduğu problemlere ne demeli?
İngiltere’de sekiz milyon iki yüz elli bin kedi varmış. Tüketilen balıkların üçte birinden ve balinaların da yarısından fazlasıyla onlar için mama yapılıyormuş.
İşte kara mizah burada başlıyor.
Hem balinaları koruyacağız hem de kedileri doyuracağız.
Adli Hata ve Giyotin, kitabın çok sevdiğim yazılarından biri. Çünkü adli hataları anlatmaya tür olarak en çok kara mizah yakışır. Gazetelerde sık sık boş yere hapishanede yatanlarla ilgili haberleri okuruz.
Tabii ki bir de giyotinle uçurulan başların acıklı ile gülüncün birleştiği siyasi öyküleri...
Tangün’ün yazı yöntemine, kurgu planına dikkatinizi çekerim.
Bir kitaptan, bir olaydan yola çıkıyor -en azından çıktığı izlenimini uyandırıyor- ilk satırlarda fazla soyut bir üslup gibi geliyor ama biraz sonra, ilerideki satırlarda bunun hayattaki izdüşümü birden gözümüzün önüne çıkıyor.
Fantezi ile, fantastikle gerçekçiliğin uyumu.
Belki de yanlış bir yargı. Kara mizah aslında uyumdan değil çoğu zaman uyumsuzluktan çıkıyor, bizi çeken yanı da bu.
Gerekli Teknikler, intihar kavramının kara mizah için ne kadar uygun bir konu olduğunu göstermesi bakımından ilgi çekici. Ayrıca deneme türünün özelliklerini sergilemesi açısından da okurlara mutlaka okumaları için salık verilecek kalitede bir yazı.
Ahmet Tangün’ün Kiraz Toplayan Uskumru’su, kara mizah edebiyatımıza kalacak denemelerden biri.
Değişik lezzetini seveceğinizi umarım.
Kitaptan
İSTAVRİT MÜZESİ
Geçen gün İstanbul’da oturan arkadaşım Osman’dan mektup aldım. Çalıştığı işyeri Osman’ı Kumkapı açıklarındaki istavritler üzerinde bir araştırma yapmakla görevlendirmiş. Bu nedenle Osman da denizi incelemeye başlamış. Arkadaşımın şefi Kumkapı açıklarındaki istavritlerin kalitesiyle çok yakından ilgileniyormuş. Çünkü, ‘Bebek açıklarındaki istavritler ile Kumkapı açıklarındaki istavritler arasında mutlaka bir kalite farkı vardır’ demiş. Bebek ne de olsa daha zengin bir muhit. Doğrusu Kumkapı açıklarındaki istavritler Bebek’tekilere nazaran daha yağsız olduklarından daha çabuk ölüyorlarmış. Acaba diyorum, bu iki ayrı muhitin istavritlerinin lezzetleri Marmara’ya yapılan çeşitli atıklardan dolayı da farklı olabilir mi?
Osman mektubunda, ‘Ayrıca çok iyi kalitede ele geçirilecek birkaç istavrit de müzeye konulacak’ diyor. Bu nedenle üzerlerindeki o minicik pulların tam olması gerekiyormuş. Yani aslında çok önemli bir detay. Örneğin birbirine çok benzeyen fakat zehirli olan engerek yılanı ile zehirsiz olan karayılan arasındaki en önemli fark her iki yılanın da gözleri ile yanakları arasındaki pul sayısıdır. Karayılanın iki pulu vardır. Engerek yılanının ise üç tane. Tabiat dersinde öğretmenimiz söylemişti. Unutmuşsam ya da yanılıyorsam o zaman tersi olacak. En önemlisi eğer kazara bir yılanla karşılaşırsanız, kaçmaya başlamadan önce hiç vakit kaybetmeden derhal gözleri ile yanakları arasındaki pulları saymanız gerekiyor.
HAVA NASIL OLACAK
Hava tahmini yapanların, eğer mükemmel olmak istiyorlarsa bence dünyada ve özellikle kasırgaların doğduğu, mervanların oluştuğu, yanardağların denizle birleştiği ekvator civarında bulunan o küçük adacıklarda konuşulan bütün o dilleri hatmetmiş olması gerekir. İnsanın vücudu bazen teknolojik araçlara gereksinim olmadan bile duyarlı olabilmektedir. Örneğin romatizmalı yaşlıların eklem yerleri ağrıdığında, bunun yağmur yağacağının habercisi olduğuna inanabilirsiniz. Fakat havadaki tozlar yağlı maddelerle karışarak vücut üzerine yapıştığı vakit onun duyarlılığını azaltan bir yalıtım tabakası meydana getirmektedir. İnsanda bu tehlikeye en çok maruz kalan uzuv ayaklardır. Duyarlılığı korumak için sık sık çorap değiştirmek konusu ortaya çıkıyor. Tanıdığım bir meteoroloji uzmanı iyi tahminlerde bulunabilmek için günde birkaç kez ayaklarını yıkardı. Fakat bence iyi meteoroloji tahmini yapmayı iki şey tehdit etmektedir; birincisi içki, diğeri düş kırıklığına uğramış okuyucu.
İçki... Meteoroloji tahmini yapmak aslında fazla içki içmeyi gerektiren bir meslektir. Aynen bilgi toplama veya soruşturma yapma zorunluluğu olan diğer meslekler gibi. Gerektiğinden fazla bilgi nasıl toplanacaktır? Herkesin bildiği gibi insanın ruhu meyhanede daha da açılır. Kadıköy ile Pendik arasındaki bir bulutu izlemek veya Marmara Denizi’nde deprem merkezinin neresi olacağını tahmin etmek, diğer görgü şahitleri de aynı mekánda bulunacağından meyhane, meteoroloji uzmanına sayısız olanaklar tanıyan bölge olacaktır...
DİLLER
Eskimo dilinden daha güzel bir dil var mı? Gezginlerden Eskimoca bilenler, bu dilde küfür veya bir hakaret dahi bulunmadığını belirtiyorlar. Dillerinde küfür veya hakaret olmaması nedeniyle Eskimoların ülkesinde parlamento da, milletvekili de bulunmuyormuş. Peki bu insanların karakterlerinin kötü bir yanı var mı diye soranlara, Eskimoların sadece bazen zorba ve düzensiz olduklarını söyleyebiliriz. O da her zaman değil bazen.
Peki ya balıklar? Balıkları nasıl satıyorlarmış? Yani küfür etmeden uskumru veya sardalye balığı satılır mı? Eskimoların dillerinde küfür yoksa bence onlar balık da satamazlar. Küfürsüz bir dilde balık satılmaz, ancak verilir. İşte bu nedenle buzdan yapılma evlerinde, o güzelim kürklerinin içindeki morina balığı ciğeri yağı sürülmüş vücutlarıyla Eskimolar, küfür bile etmeden amaçsız bir şekilde yaşıyorlar...
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Okuma Lábası - Enis Batur - Alkım
Oyunbozan - Toby Litt - Plan b
Hoşça Kal - Ece Ayhan - YKY
Dostoyevski Poetikasının Sorunları - Mihail M. Bahtin - Metis