BİYOGRAFİ ve biyografik roman birbirinden ince bir çizgiyle ayrılıyorlar. Bir tahterevallinin iki ucunda bu iki tür dengede durur aslında.
Birinde kurmaca ağırlık unsurudur, diÄŸerinde gerçek belgeler. Haliyle biyografik roman ile biyografi arasında derin farklar vardır demeliyiz. Bugün biyografi ve otobiyografi kitaplarının son dönemdeki durumuna bakarak yazıyı noktalayacağım. Elbette bu yazı, biyografi ya da biyografik roman kitapları hakkında bir bibliyografya iddiası taşımıyor. Toplu bir deÄŸerlendirme amacı da gütmüyor. O gözle okumanızı beklerim. Biyografi ve biyografik roman konuÅŸulduÄŸunda, Mehmet Emin EriÅŸirgil’in iki kitabını anmalıyım: Biri Mehmet Âkif Ersoy’u anlattığıÂMehmet Âkif-Ä°slâmcı Bir Åžairin Romanı, diÄŸeri de Ziya Gökalp’i anlattığı Ziya Gökalp-Bir FikirAdamının Romanı. Nahid Sırrı Örik’inSultan Hamid Düşerken’e de türün tarihi içinde iyi bir yer verilmeli. Tahir Alangu’nun roman-biyografisi de Ömer Seyfettin-Ãœlkücü Bir YazarınRomanı adını taşıyor. Ömer Seyfettin’i, yazarlığını tanımak için iyi bir baÅŸvuru kaynağı. İçinde bilgi ve belgelerin yer aldığı, Behçet Necatigil’in deyiÅŸiyle, roman deÄŸerinde bir kitaptır. Son yıllarda biyografik roman türünde Hıfzı Topuz’un kitaplarını özellikle belirtmeli; Nâzım Hikmet’i anlattığı Hava KurÅŸun Gibi Ağır, padiÅŸah Abdülmecit’i anlattığı Abdülmecit ve Sabahattin Ali’yi anlattığı Başın Öne EÄŸilmesin mutlaka anılması gereken kitaplar arasındadır. Kaleme aldığı birçok kitabı için yurtiçinde ve dışında belgesel çalışmalar yaptı, hiç bilinmeyen kaynaklar derledi, ayrıca Nâzım ve Sabahattin Ali’yi yakından tanıyordu, bu açıdan da biyografik romana, tanıklığın gücünü ekledi. Tabii bir yazarın ille, biyografisini/biyografik romanını yazdığı kiÅŸiyi ÅŸahsen tanıması, bilmesi gerekmiyor. Ama malzemenin, belgelerin deÄŸerlendirilmesinde yönlendirici bir rol oynadığı da bir gerçek. * * * BÄ°YOGRAFÄ°K romanda eksen kahramanın adının yazılması, açıklanması da gerekmiyor. Onun özelliklerine, kiÅŸiliÄŸine göndermeleri okur anlayabilir. Okura sezdirme gücünün oranı yazarın baÅŸarısına baÄŸlı. Sevinç Çokum’un Tren Burdan Geçmiyor kitabı bu anlayışın iyi bir örneÄŸidir. Toplumda tanınmış bir insansa, zaten bu özelliklerden onun kimliÄŸini fazla kafa yormadan çıkarabilirsiniz. Erol Toy’un Ä°mparator isimli eseri de oldukça tartışılan romanlardan birisiydi. Åžeyh Bedreddin’i anlattığı Azap Ortakları da böyle tarihsel bir önemi bulunan bir ismin hayatını anlatan biyografik romanlar arasında da sayılabilir. Biyografik romanın yazılışında, halihazırda hayatta olan veya çoktan ölmüş isimlerin romanını yazmak arasında farklar olabilir mi? Benim buna yanıtım, var olacaktır. Çünkü bazı belgeleri yorumlamanızda, onu tasvir etmenizde yaÅŸayan kiÅŸinin size yardımcı olacağı kanısındayım. En azından romana vurulacak bir cilada etkili olur. Yılmaz Karakoyunlu’nun roman anlayışı, üslubu, birikimi biyografik roman yazmasını mümkün kılıyor. Yorgun Mayıs Kısrakları’nda Nâzım Hikmet, Adnan Menderes, Yahya Kemal’i, Celile Hanım’ı yazmıştı. Bu listeye son kitabı Serçe KuÅŸun Sonbaharı’nda anlattığı Åžeyh Bedrettin’i de eklemeliyim. Gene yinelemeliyim. Elbet de bu kitaplarda belge ve bilgi var ama, roman oldukları için, yargı, yorumlama özgürlüğü var. Ä°pek Çalışlar’ın Halide Edib ve Latife Hanım kitapları da okur için iki önemli çalışma. Gerek Türk edebiyatına, gerek cumhuriyet tarihine, yeni yaklaşımlar getiriyor. Latife Hanım, Atatürk’ün özel yaÅŸamına, çevresine yeniden bakma, deÄŸerlendirme gereÄŸi duyuruyor. Halide Edib, yalnız Türk edebiyatının önemli bir adını incelemiyor, aynı zamanda bir cumhuriyet kadınının da portresini çiziyor. Nedim Gürsel, BoÄŸazkesen’de çeÅŸitli yönleri ve eÄŸilimleriyle Fatih Sultan Mehmed’i yazmıştı ve birçok çevreden ve itirazlar yükselmiÅŸti. Oysa bunun bir roman olduÄŸunu unutmuÅŸlardı. Zira Fatih Sultan Mehmed’i bir roman kahramanı olarak görmeye tahammül edememiÅŸlerdi. * * * BÄ°YOGRAFÄ°K ROMAN veya biyografi yazarlarımızın sayısının artması ve biyografik roman yazmaya giriÅŸenlerin daha cesur, okurların da daha tahammüllü olması gerekiyor.