Paylaş
Gene kara elmasa verdiğimiz yüzlerce kurban!
Hepsinin tek adı var “madenci”!
Salı gecesi yaşanan faciayı takip ederken, televizyonlara bakıyorum... Hayatın çelişkisini gösteriyor.
Kurtulanın sevinciyle, yakınları ölenlerin matemi birbirine geçmiş... Çizmelerinin karası, sedyeyi kirletmesin diye kıvranan bir yaralı madenci yansıyor ekrana...
Madenciler, sabahın kör karanlığında evden çıkarken, helalleşerek çıkarlar. Belki döneceklerinin cılız umudunu taşırlar, omuzlarında!
Soma’daki kaza, kapanmayan yaranın yeniden kanamasıdır. Alınan veya alınmayan önlemler, çalışma koşulları, teknik donanım... Bu listeler uzar gider! Üzücü olanı, övünerek dillendirilen 2000’li yılların Türkiyesi’nde hâlâ yaşanıyor olması!
Madenci ölümlerinin yası orada yaşamış olan iki edebiyatçı aracılığıyla belleğimize kazınmıştır. Adları madenci olan onlarca, yüzlerce, binlerce işçinin hikâyesini aktarmışlardı bize!
Ahmet Naim’in (1904-1967) Kuduz Düğünü ile Mehmet Seyda’nın (1919-1986) Zonguldak Hikâyeleri; madencinin her gün ölüme gittiğini, onunla birlikte birçok kişinin onulmaz acısını anlatır...
Mehmet Seyda’nın, Ahmet Naim’in Kuduz Düğünü kitabı için kaleme aldığı önsözdeki şu cümlesini hiç unutmam: “Bizim Zonguldak’ta çalıştığımız yıllarda, Etibank’a giden bir aylık raporda şu tümce yer alıyordu: ‘Ağır endüstrinin bu tehlikeli çarkı, alınan bütün tedbirlere rağmen, sanki insan kanı içmeden dönmemektedir’.”
Bunu artık bugün kabul edilir bir gerekçe olarak göremeyiz! Konu can ise, insan yaşamıysa, kusurlar, ihmaller bağışlanamaz. ‘Fıtrat’ ile açıklanamaz.
Madenciler için yazılmış dizeler, satırlar dolanıyor belleğimde salı gecesinden beri... Girmediğimiz, görmediğimiz karanlığı onlar anlatır bize...
Edebiyatın toplumsal işlevini, bir hatırlatıcı olduğunu es geçmeyin. Çünkü ancak o zaman, bu büyük felaketler gerçekleşmeden fark edersiniz, yaşanan acıyı! Aldo Severini’nin Maden Ocağının Dibinde şiirini okuduğunuz zaman, ocağın karanlığı gözlerinize kör edecektir örneğin!
**
ŞAİR Güngör Gençay’ın Maden Ocağındaki Göçükten Sonra şiirini okuyun!
Belleğinizde iz bıraksın bu satırlar!
Maden Ocağındaki Göçükten Sonra
Bir yıkımın uğultusuna karışır sesleri,
Boynu büküktür sevinçleri çocukların
Yüzlerce metre derininde
maden ocaklarının
**
Aranır durur kan oturmuş gözleri
anaların, bacıların ve babaların
Durmadan batar acının dikenleri
Ağlayamazlar yürek yangınlarına
yangından kaçamazlar
**
İlkyaza karlar yağar,
Küf düşer gözyaşına
Yalnız adı kalmıştır artık
Çocuk bahçelerinde baharın...
**
BİR daha bu acıyı yaşamamak için her şeyi yapmalıyız!
Paylaş