Paylaş
En son İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda okulun yetkili kurulundan lisedaşlarım beni ziyarete gelmişlerdi. Üç mezun Cemil Meriç, Aydın Boysan ve benim adıma kitap okuma kartları hazırlamışlar ve bir de rozet vermişlerdi.
Baki Süha Ediboğlu’nun dizelerini mırıldanmaya başladım:
“Beni de alın koynunuza hatıralar.”
Selâhattin Pınar da bu şiiri bestelemişti.
Pertevniyal Valide Sultan, burayı 1872 yılında kurmuştu.
Hıfzı Topuz’un ‘Meyyale’ romanının kaynağı da onun 1880’lerde dikte ederek yazdırdığı ‘Sergüzeştname’ydi.
Ziyaretime gelen Pertevniyallilerle anılar denizinde kulaç atmaya başladık.
Albümümde bir fotoğraf hâlâ duruyor, lisenin bahçesinde ayakta duruyorum, elimde Panait İstrati’den Yaşar Nabi Nayır’ın çevirdiği ‘Baragan’ın Dikenleri’ var.
Lise sıralarında anma günleri düzenlerdim.
Aksaray’da güzel bir Halkevi Salonu vardı.
Büyük, ünlü yazarlarla buluşmamı rahmetli anneciğim Fevziye Hızlan sağlardı.
KONUĞUM MİTHAT CEMAL KUNTAY
‘Namık Kemal’i Anma Günü’ için Mithat Cemal Kuntay’ı makamında ziyaret etmiş, başta romanı olmak üzere bütün yazdıklarını okumuştum. Davetimi kabul etti. Bir cumartesi günü halkevine bizi dinlemeye geldi.
Dikkat ettim, salon çok sıcaktı ama Kuntay takım elbisesinin içine bir de uzun kollu hırka giymişti. O ziyarette şu gerçeği anladım ve ondan sonra da bu kurala dikkat ettim.
Ünlü biriyle konuşmaya gitmeden önce bütün yapıtlarını okuyacaksınız, o da sizin bilginize kanaat getirecek.
Yıllar sonra ilk kez Spor ve Sergi Sarayı’nda bir Mevlevî ayini gerçekleştireceklerdi.
Ben sınıfta ders dinlemekten çok edebiyat matinelerine giderdim.
Her zaman yaptığım gibi öğretmenler odasının önünden geçtim, öğretmenlerimi şapkamla selamladım, yokuş yukarı çıkarken okul müdürüne yakalandım. Yanımdaki arkadaşlar çil yavrusu gibi dağıldılar, tek başıma ben kaldım. “Dersin yok mu?” sorusuna ilk kez yapılan bu etkinliğe katılacağımı söyledim, bir şey demedi ve yoluma devam ettim.
Arkadaşlarımın hepsi bahçenin duvarından caminin bahçesine atlarlar, oradan kaçarlardı. Böyle bir şeye teşebbüs etmedim, çünkü beceremez, duvardan düşerdim.
İlk yıl sınıfta kalınca annemin çabasıyla İstanbul Erkek Lisesi’ne yazıldım, Konur Ertop, Adnan Özyalçıner oradaydılar. Ne yazık ki okuldan kaçma alışkanlıkları yoktu.
Sonra sınıf mümessili olarak Pertevniyal’e döndüm.
Başka önemli bir anmaya sıra geldi.
SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL’İN DESTEĞİNİ ALDIM
Prof. Dr. Sabri Esat Siyavuşgil, edebiyat fakültesinde öğretim üyesiydi, Yeni Sabah gazetesinde de köşesi vardı.
Gazetedeki bir makalesinde bakın ne yazmıştı?
Artık münazara tarzının bittiğini, onun yerini ‘Dissertasion’un aldığını okuyunca, yakında yapılacak liselerarası bir yarışma için yardımını isteyecektim.
Ayrıca o zaman da çok popüler bir addı, Edmond Rostand’ın Cyrano de Bergerac oyununu dilimize çevirmişti.
Gitmeden önce oyunu seyrettim, psikoloji alanındaki çevirilerini, şiirlerini okudum.
Bana Dissertation üzerine söylediklerini not ettim, sonra da ricam üzerine imzaladı. Böylece yarışmada elimi güçlendirdi.
HANGİ HOBİLERİM VARDI?
Spor yapmadım, zamanın modası izciliğin kurucusu Baden Powel için çalışmalar yaptım, onları okudum.
Edebiyat öğretmenlerim kimlerdi?
Selâhattin Savcı ve Cemal Gültekin. Elbet edebiyatın ustalarının hepsi de benim öğretmenlerimdi.
Lise yıllarında hangi meraklarım vardı?
Nota koleksiyonu yapardım, kırtasiye sevgim gittikçe artıyordu.
Elbet müzik, onun yanında satranç ve bilardo oynardım. Rahmetli arkadaşım Divan edebiyatının büyük adı Ali Tanyeri ve rahmetli Kâmuran Şipal bana iskambil kâğıdını öğretemediler.
Yazımı şairin dizeleri ile noktalamalıyım:
“Hatıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak.”
Paylaş