Paylaş
Hayatla kitap her zaman yol arkadaşı değillerdir. Ayrılırlar birleşirler, birbirlerinden ayrılamazlar. Sayfalarda basılanın durağanlığı ile yaşananın başdöndüren ritmi, birbirlerini doğrular ve yalanlar.
Sonunda karşılıklı düzeltmelerle bir noktada buluşurlar. Ne yazık ki sayfalara kan bulaşmıştır bir kere.
Balkanlar üzerine sayfamızda yayınladığımız kaynakça, dünü- bugünü-yarını bir üçgen içinde düşünmenizi sağlayacak tarihi ve edebi malzemeyi sunuyor.
Hiç kuşkusuz Balkan Olgusu'na, Osmanlı İmparatorluğu'nun duygusal ve siyasal perspektifinden bakmayı ihmal etmemenizi tavsiye ederim.
Yandaki kaynakça, bizim bugünü anlamamız konusunda akılcı bilgileri içeriyor. Ben, edebiyat merceğinden konuyu aktarıyorum.
Ünlü Sırp yazarı Ivo Andriç, 1961 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanınca en ünlü romanı Drina Köprüsü Türkçe'ye çevrildi. Yugoslavya'nın siyasi ve edebi tarih içindeki yeri gündeme geldi.
Osmanlı'dan yazıldığı tarihin Yugoslavya'sına çekilen çizgi hesaplaşmaların, acımasızlıkların gel-gitleriyle doluydu.Balkanlar, hiç bizim ilgi alanımızın dışına çıkmadı.
Nostalji ile günün siyasal gerçekleri bazan buluştu, bazan birbirine teğet geçti. İnsani ve hissi bağlar bu ilgiyi sürekli besledi.
* * *
Brecht'in bir sözünü hatırlamanın tam yeri.
Lidere gereksinim duyanlara cevabını çık severim.
O ülkeye ne yazık ki bir kurtarıcıya ihtiyacı vardır.
Lidere bağlı düzenin, varlığın liderin yaşamına bağlı olmasının acı sonuçlarını Tito'nun Yugoslavyası'nda gördüm.
TİTO'nun ölümünden sonra Türk şiiri üzerine bir bildiri vermeye gittiğim Struga Şenliği'ndeki genç şairler, bana, küçük etnik esintilerin bir fırtınaya dönüşeceğini hissettiklerini söylediler.
Türkiye ile Yugoslavya arasındaki edebi hat gittikçe pekişiyordu. Ivo Andriç'in eserlerinin çevirisini, başka yazarların dilimizde görünmesi izledi. Meşa Selimoviç'in Derviş ve Ölüm'ü çok beğenildi.
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın başına Struga Şiir Şenliği'nde Altın Çelenk takıldı.
Edebiyat aracılığıyla geçmişten bugüne akıp giden bütün bu çalışmalar tarihi bir platforma oturtuldu mu ?
O zaman, siyasi değişimler, etnik vızıldanmalar konusunda bilimsel araştırmalar yapıldı mı ?
Belleğimi yokluyorum, hatırlayamıyorum.
Balkanlar, Yahya Kemal'den bu yana bizim için bir edebiyat malzemesiydi ve nostalji çekmecesinde filizleniyordu.
* * *
Yılmaz Çetiner'in Ah Şu Bizim Rumeli röportajı tefrika edildiğinde büyük ilgi toplamıştı. Kitabı da bir kaç baskı yaptı. Gönüllerdeki harita hala yaşıyordu.
Necati Cumalı'nın Viran Dağlar romanı; aldığı ödüllerle de edebiyatımızda bu temayı işlemekteki başarısını gösteriyordu.
Uzun yıllar devam eden edebi barışı Bosna- Hersek olayları bitirdi.
Önemle ve övgüyle altı çizilmeli ki, Türk sanatçıları, edebiyatçıları asla buna yabancı kalmadılar. Füruzan, İşte Bizim Rumeli ile Nedim Gürsel, Balkanlara Dönüş ile kültürel ve tarihsel bağları yerinde inceleyerek, yaşayarak yazdılar. Yıkımların, kıyımların acısını yansıttılar.
Ayşe Kulin'in Sevdalinka'sı ise güncel bir konunun romanlaştırmasının uyandırdığı büyük ilginin göstergesiydi.
Hayatla kitapların birleşme ve ayrılma serüvenlerini bu kitaplarda bulabilirsiniz.
Paylaş