Paylaş
Türkiye’deki müziğin estetik, toplumsal, siyasal açıdan yaptığı değerlendirmelerin birçoğuna katıldım.
Aramızdan ayrılışından sonra onun gerek mesleki gerek müzikle ilgisine değinen çok önemli bir yazıyı sevgili Sedat Ergin yazdı. Çok başarılı, belgesel bir portre yazısıydı, Aytaç Paşa’yı tanımak isteyenler mutlaka o yazıyı okumuşlardır, okumadılarsa okusunlar.
Paşanın veda kokteyli ile yazıma başlamalıyım.
Ordudan ayrıldıktan sonra, Harbiye Orduevi’nde bir veda kokteyli vermişti. Salona girdiğimde bir müzik festivali öncesindeymişim izlenimi uyandı bende. Geçmiş zaman, yanılmış olabilirim ama medya dünyasından kimseye rastlamadım, demek ki Aytaç Yalman, müzikle ilgimi bildiği için beni çağırmıştı, müzisyenler kontenjanından davetliydim.
Türkiye’nin ne kadar önemli müzisyenleri, orkestra şefleri, solistleri varsa o gece oradaydılar. Unutulmaz bir geceydi, bir komutanın müzik tutkusunu simgeliyordu.
Oradan ayrılıp Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş’in düzenlediği Semih Balcıoğlu Karikatür Yarışması’nın jüri toplantısına gitmiştim.
Müzikle ilgisinin tenor Edip Arman’ın ona armağan ettiği long play’le başladığını söylemişti.
Belgesel anlayışla, özenle yazdığı Atatürk’ün Okul Yılları adlı tiyatro kitabı üzerine daha önce bir tanıtmam çıkmıştı.
Oyunda sırasıyla sahneye Ali Fuat Cebesoy, Ali Fethi Okyar, Fahrettin Altay, Ali İhsan Sabis çıkıyorlardı.
Kitapta marşlar ve besteciler de yer alıyordu:
Bu adlar Türkiye’de müziğe bakışın içeriğini tartışmaya açmaktır.
* * *
‘BEŞ Bin Yıllık Kültürümüzün Sesi Müzik’ kitabının başındaki ithaf şöyle:
“Bu kitabımı Batman’ın Kozluk Çoklu Programlı Anadolu Lisesi’ne atanan ve mesleğinin ilk günlerinde kör bir kurşunla hayatını kaybeden şehit müzik öğretmeni Aybüke Yalçın’ın aziz hatırasına armağan ediyorum.”
Sunuş da İlber Ortaylı’nın.
Doğu-Batı ekseninde en tartışmalı tür müziktir.
Cumhuriyet rejiminde müzik türleri, tekseslilik-çokseslilik üzerine birçok görüş ileriye sürülmüş, iktidarlar da bu konuda çoğu zaman taraf olmuşlardır.
Sanırım her iki tür müziğe de devlet eşit yaklaşmalıdır.
Evin İlyasoğlu’nun yaptığı röportajın öyküsüne değineceğim:
Önce röportajın çok tekrarlanan bölümünü okuyun:
“Mesela Kuzey Irak’ta bir operasyonda iken karanlığın ortasında ilerliyorduk. Dağa tırmandıkça 15-20 dakika boyunca Mussorgsky’nin ‘Çıplak Dağda Bir Gece’sini ruhumun derinliklerinde hissetmiştim.”
Evin İlyasoğlu bir gün bana Aytaç Yalman’la röportajından söz etti. Ona beklemesini söyledim. Bunun Hürriyet’te yayınlanmasını arzu ettim. İlyasoğlu, Cumhuriyet’in yazarıydı.
Dönemin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e söyledim, bu işte yetkiyi bana verdi.
Cumhuriyet’teki arkadaşlardan izin alarak bu röportajı Hürriyet’te yayımladık.
Yazı daha sonra Andante dergisinde çıktı.
* * *
AYTAÇ YALMAN da kitaplarında ve anılarımızda, söyleşilerimizde yaşayacak.
Paylaş