Doğan Hızlan: Arya eşliğinde gergef

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Aya İrini'ye girin ve üst kata çıkın. Francesco Vezzoli'nin video/resim tekniğindeki Nakışlı Üçleme'sini seyredin. Düşünün. İçinize sindirin. Bir kadın şarkı söylüyor ve gergef işleniyor.

Biraz demode diva'ların hayatı özümlemiş görsel şölenleri. Öylesine kendimi kaptırdım ki, zaman zaman onlarla özdeşleştim.

Tutkularını, kırgınlıklarını, umutsuzluklarını, şarkılarını olağanüstü bir heyecanla izlerken, köşede gergef işleyen genç adam birdenbire hayatın hızlı, acımasız akışına, durağanlığıyla, umursamazlığıyla meydan okuyor sanki.

İnsanın özgürlük, bağımsızlık peşinde koşarken, bağımlılığın kapanına kısılmak istemesi garip mi?..

Vezzoli'nin kurduğu/seçtiği eşsiz dekor; insanı bugünle dün arasındaki o kör noktada yakalıyor.

Sanatçı, sanatçılardan bir gösteri istiyor, sadece kendisi için, büyük ölçüde sanatın, yaratıcının mahremiyetine tevdi edilmiş bir bencillikle.

Gergef bir sembol müdür?

Örülen, tamamamlandığında, yeniden bir yenisine başlanan.

* * *

GENE Aya İrini'nin sahnesinde iki ağaç. Yaprakları dökülmüş ya da hiç yeşermemiş/yeşerememiş.

Karşılıklı duruyorlar. Yaratının adı: ‘‘Güneş batıp da ay doğduğunda.’’

Ugo Rondinone'nin eseri.

Güneş altında bu ağaçlar, mutluluktan ve umuttan söz ederler. Ay doğduğunda ise melankoliden, boğuntudan...

Bütün iyi yazarlardan alıntı yapabilirler konuşmalarında.

Sanatçı burada ağaçların aktör olduğunu söylüyor.

Bu bir oyun.

İki ağacın ilk çağrıştırdığı:

Samuel Beckett'in ünlü oyunu ‘‘Godot'yu Beklerken.’’

Vladimir ile Estragon iki çıplak ağacın altında beklerler.

Şiir hafızamdaki şiirsel ağaçlar, bir ormanı oluşturuyor.

Mehmet Başaran'ın ‘‘Ahlat Ağacı.’’

Bozkırların simgesi ve direncini üstlenmiş. Evrensel bir trajedinin içine Anadolu'nun ağıtlarını getirip bırakıyor.

Sanatın dar ulusallığı aşan genişliği.

Anadolu ve absürd tiyatro. İkisi de insanın...

Yer ve mekán önemli değil.

* * *

DOLMABAHÇE Kültür Merkezi'nde Oliver Musik'in ‘‘Komşular’’ fotoğraf dizisi.

İnsansız görüntüler, orada oturanların bütün ahvalini, kimliğini, ruh durumlarını, kişiliklerini dile getiriyor.

Öykü kurabilirsiniz.

Apartman hayatındaki herkes bu sergide kendi yaşamını ve 'Komşular'ını bulacak.

Birkaç fotoğraf altı:

‘‘Bir önceki kiracılar tahliye edilmişti.’’

‘‘Kapının önünde paspas yoksa, genellikle o dairede kimse oturmuyor.’’

‘‘Onların bir kedisi var.’’

‘‘Genellikle sabaha karşı iki sularında kedi dışarı çıkmak ister. Onun miyavlamalarını ve kapıyı tırmalamasını duyarım.’’

* * *

ULUSLARARASI İSTANBUL BİENALİ'ni gezin.

Hayatla sanat arasındaki bağlantının kopmazlığını hissedeceksiniz.



Yazarın Tüm Yazıları