50 yılın izleri

İYİ fotoğrafçı Ergun Çağatay, “Merceğimde elli yıl” adlı sergisini Ortaköy Kültür Merkezi’nde açtı.

Haberin Devamı

Sergi albümünde ana başlıklar şöyle sıralanmış:
Türkçe Konuşanlar
İstanbul
Türkiye’den
Dünya’dan
Fotoğrafın belgesel özelliğini belirtmek, bilineni tekrarlamaktan ibarettir. Ancak bu genel kanının ayrıntısına inip bu sözü değerlendirmek gerekir.
Öyle fotoğraflar vardır ki bir olayı, bir insanı, bir tarihi saptamıştır, üzerine yazı yazılacak bir nitelik kazanmıştır.
Ergun Çağatay’ın fotoğrafları bu açıdan değerlendirilmelidir. Çünkü o ayaküstü kareler çekip onları istifleyen bir fotoğrafçı değildir. Foto muhabiri sözü sanırım onun fotoğrafçılığının bir yanını açıklar.
Dahası, onun fotoğrafları durağan da değildir. Olayın, anın bütün hareketini yansıtır. O donmuş, bir çerçeveye sıkışmış gibi duran sahnenin devamını görebilirsiniz kolaylıkla. Hareketin sonrasını da gösterir bize!
Kimdir Ergun Çağatay?
15 Ocak 1937’de İzmir’de doğdu. Robert College’de öğrenim gördü.
İstanbul’da hukuk okudu, resim öğrenimi görmek istiyordu ama foto muhabirliğine başladı, ömür boyu sürecek mesleğini seçmişti. Uluslararası bir fotoğrafçı oldu. Paris’te, New York’ta çalıştı. Paris’te Orly Havaalanı’nda ASALA’nın Türk yolcuları bombalaması olayında, yüzünden ve ellerinden yaralandı. Aylarca tedavi gördü. Time/Life Grubu’nun temsilciliğini üstlendi.
Bu biyografi kadar sergiyi gezerken de, şu kanaate varırsınız, Ergun Çağatay, bir dünya fotoğrafçısıdır!
Albümün başındaki yazı, iyi fotoğrafın tarih içindeki yerini, önemini vurguluyor. Serginin açılma nedenini belirtirken, dünden bugüne bir çizgi çekiyor.
“Bu sergi, bu denli değişikliğin hayatımda yarattığı boşluktan ötürü oluştu. İlerlemiş yaşımın son çeyreğinde yaşantımın büyük bir bölümünü kapsayan fotoğrafçılık mesleği teknolojinin yarattığı imkânlarla şekil ve kılık değiştirdi. Benim açımdan öldürüldü ve şimdi ruhundan yeni bir ortam yaratılmaya çalışılıyor.
Dijital teknolojinin fotoğrafta yarattığı sarsıntı büyük oldu ve hâlâ devam ediyor. Klasik anlamda fotoğrafı ve fotoğrafçıyı besleyen kaynaklar teker teker kurudu ve kurumaya devam ediyor.
Bu sergi ve elinizde tuttuğunuz sergi kataloğu fotoğrafın ölüm fermanı verilmeden evvel çekilirken biraz daha yoğun emek ve dikkat gerektiren fotoğraflardan oluşmaktadır, yani bana göre gerçek fotoğraflardır. Sergide bazı fotoğrafların otuz beş-kırk yıllık olmasına rağmen ilk defa gün ışığına çıktığını belirtmeliyim. Burada vurgulamaya çalıştığım şey görüntülerin bir bilgisayar ortamında manipüle edilerek karşınıza çıkarılmadığı gerçeğidir.”
Türkçe Konuşanlar,
bölümündeki fotoğraflar, “Türk/Türkçe” kelimelerinin kökenine bir yolculuğun belgesidir. Orta Asya topraklarındaki insanların bugünkü yaşamına, kültürüne tanıklık belgeleridir.
Oradan bir kare çekmek için saatlerce beklediğini ben bilirim. Aral Gölü’nden, Sibirya’dan görüntüler rastlayamayacağınız fotoğraflardır.
İstanbul bölümündeki fotoğraflar, değişen İstanbul’un bize kaybettirdiklerinin inkâr edilemez görüntüleridir.
Halâs, Kalender, Sarayburnu vapurlarının fotoğrafı sadece bilenlerin belleğinde bir uyarı değil, deniz taşımacılığının da belgeleri.
Haliç, tarihini düşündürtecek bir fotoğrafla sergide yer alıyor.
Damlar her zaman ilgimi çekmiştir, çünkü mimarinin özelliklerini yansıtan unsurlardır. Ayasofya ve Sultanahmet Camisi kareleri de ancak iyi bir fotoğrafçının çekebileceği kareler.
İstanbul’un başka semtlerini de görün, bugün oraları gezin.

***

ÇOK şey göreceğiniz, çok şey öğreneceğiniz bir sergi.

Yazarın Tüm Yazıları