Paylaş
Kamil Eerdoğdu, Çin'in Yunnan Eyaleti'nin Lijiang şehrindeki Naxi (Nakşi) Orkestrası'nın 445 yıllık tarihiyle dünyanın en eski orkestrası olduğunu bildiriyor. Pekin kaynaklı bir Anadolu Ajansı haberinde.
İddianın doğruluğunu tartışmıyorum, çünkü orkestralar tarihi ile ilgili kapsamlı bir incelemeye gerek var.
Beni ilgilendiren yönü; orkestranın tarihinden çok Çin'de yaşayan 55 azınlıktan biri olan Naxi'lerin müziğinin yerel kültür konusunda simge kimliği taşıması.
Gelenekle modernliğin bir arada varolması, benim ülkeler için ideal bulduğum bir sentezdir. Tersi, o ülkelerin renklerinden birini eksiltir, donuklaştırır.
Bu şehirde de Naxi Müziği Derneği ile İnternet kahvelerinin bir arada bulunması. Hem tezat hem uzlaşma.
Sanatın enternasyonalliği ile nasyonalliği kimi zaman çarpışır, çoğu zaman da bir arada o ülkeyi temsil ederler.
Yerel kültürlerin, geleneksel sanatların korunmasına taraftarım. Ancak, bu görüşün kültür milliyetçiliği kapsamına alınması'ndan rahatsız olurum.
Sanatın arkasına ille de bir ideolojiyi takmanın gereği yok. Geleneksel renklerin kaybolması, o ülkenin uluslar arasında kimliksiz kalması tehlikesine yol açıyor.
Naxi Müzik Derneği Başkanı Şuan Ke, küçük yaştan beri piyano çalıyor, Beethoven sevgisi yüzünden de Kültür Devrimi sırasında hapse girmiş, yıllarca bu sevginin bedelini ödemiş.
Onun aşağıdaki sözleri benim için daha da önem taşıyor:
'Çocukluğumda duyduğum sesleri düşündüm. Bunlar kayboluyordu. Beethoven bensiz de yaşardı. Milletimin melodilerine sahip çıkmalıydım. Çünkü onlar bizim kültür hazinemiz.'
***
BEETHOVEN'i çalan, onun uğruna hapis yatan birinin kendi müziği için söylediği gerçekten anlamlı. İkisini de bilip bu yorumu yapmak etkileyici.
Ben de Türkiye'de müzik sorunlarına, çeşitlerine, dinleyici profiline baktığımda, aynı yargıyı tekrarlamak istiyorum.
Ancak Naxi Müziği Orkestrası'nın durumuna göre biz de önerilerde bulunalım.
Orkestra'nın özelliği, otantik, yöresel bir müziği temsil etmesi.
Bizdeki Türk müziği şarkılarının, türkülerin, televizyondaki uydurma programlar yüzünden nasıl yozlaştığını düşünürseniz, bu örnekten örnek almamızın gereği ortaya çıkar.
Üstelik bizim her iki müzikteki otantik sazlarımızın icracılarının yavaş yavaş kaybolduğunu biliyorum.
Yerel ve geleneksel sanatlar kavramını biraz genişletirsek, tarihi süreçte ilgisizliğimizin oranını tesbit edebiliriz.
Karagöz'e Yunanlılar sahip çıktı diye hop oturup hop kalkıyoruz ama korunması için bir çalışma da yapmıyoruz.
Ortaoyunu karşısındaki kayıtsız tavrımız da diğerinden farklı değil.
Anadolu'yu dolaşıp müzik derleme konusu ne halde haberimiz yok.
Adnan Saygun, Bela Bartok, Muzaffer Sarısözen, Ruhi Su'dan sonra ne yaptık, derlemeler ne halde?
***
GELENEKSEL kültürü korumakla fanatik milliyetçiliği karıştırmayalım. İkisi arasındaki fark ince bir çizgidir.
Paylaş