Paylaş
Türkiye gibi özgürlük mücadelesinin gündemden düşmediği, Batı’ya, çağdaş uygarlığa yolculuğun zaman zaman durakladığı/duraklatıldığı bir ülkede Tevfik Fikret her zaman okunmalıdır.
Türk şiirindeki yeri de, siyasal tavrı da incelenmelidir, tartışılmalıdır. Onun ıstırabını duyduğu konular yürürlükte kaldıkça, okunması zorunlu adlar arasında kalacaktır.
Baskıya, devletin sindirme politikasına karşı direnişi her zaman örnek olmuştur, bana kalırsa olacaktır da. Geçmişi eleştirerek yarına ulaşmanın, en doğru yöntem olduğunu kanıtlamış, örnek hayatlarından biri özelliğini kazanmıştır. Ben ayrıca iyi bir şair olduğunu savunurum.
Şiirinin içinde, bir dünya görüşünün, bir kişisel hayat deneyiminin izdüşümünü görürsünüz.
Çoğunlukla, dil engeli yüzünden okunmadığı gerekçesiyle anılır. Bunu kabul edemeyeceğim, zira onun şiirini bugünün diline başarıyla aktaran şairler olmuştur. Ki olmasa bile, bir sözlüğe bakma çabasını ondan esirgememek gerekir.
Rübab-ı Şikeste (Kırık Saz) sadece bir şiirler toplamı olarak yorumlanamaz, dönemin her anlamda nazımla yazılan tarihidir.
Çoğu zaman, birçok şairde siyasetle toplumsal açmazlarla edebiyat buluşur. Çünkü dönemleri itibariyle ikisinin birbirine ihtiyacı vardır. İşte böyle bir istibdat döneminin, böyle bir anlayışın simgesidir Tevfik Fikret.
Halûk’un Defteri’ni büyükler kadar, çocuklar da okumalıdır, bir babanın duyarlılığı beni her zaman etkilemiştir. Bir edebiyatçıyı bütünü, dönemi içinde değerlendirmek anlayışını uygun bulurum. Bir özelliğinden, inancından çekiştirerek eleştirmek, güdümlü, nesnellik düşmanı bir saplantıdır.
Tevfik Fikret, siyasi döneme paralel olarak etkili olmuş, okunmuş, neredeyse bir modaya dönüşmüştür. Her ne kadar sonradan devam etmemiş gibi görünse de bugün de okunması gerektiğine kim karşı çıkabilir?
* * *
#tarih dergisinde şaire farklı açılardan derinlemesine yaklaşımlar var.
Enis Batur, “Âşiyan’ın kanadı kırık, kederli ve mağrur kuşu”nda edebiyattaki yerini belirliyor: “Bugün dönüp bakıldığında, Tevfik Fikret’in hem şiiriyle, hem duruşuyla ilk can alıcı kırılma noktasını temsil ettiğini görüyoruz. Modern şiirimizin doğumunu, Yahya Kemal’i ve Haşim’i olduğu kadar, Nâzım Hikmet’i ve sonrasını da tetikleyen ana figür odur.”
Ahmet Kuyaş’ın “Tanzimat’ı Cumhuriyet’e bağlayan bir aydın” yazısındaki fikrini benimsiyorum: “Muhafazakârların hakarete vardırırcasına buralı olmamakla, yabancılaşmakla, kendi toplum ve kültürüne ihanet etmekle suçladıkları Tevfik Fikret, yüzde yüz yerli bir eğitim almış, gerçek bir geç 19. yüzyıl Osmanlısıdır.”
Dergideki yazıların en gerçekçisini, bence Necdet Sakaoğlu yazmış: “Fikret için, kısa ömründe ve ölümünden sonraki yüzyılda ününü korudu dense de 21. yüzyılda şiirlerini okuyan aydınlar artık bir yaşlılar kuşağıdır. Nice şair gibi o da ‘dili ağır’ denilerek okunmayanlar kervanına katılmıştır.”
Sakaoğlu bu tavrı; anlamadan, öğrenmeden reddetmek sığlığına bağlıyor. Ne yazık ki, çok doğru bir saptama.
Emin Nedret İşli, “Meyve veren hiçbir ağaç bu kadar taşlanmamıştı” yazısında matbuat tarihimizdeki Fikret tartışmalarını belgelerle aktarıyor.
Araştırma yapacaklar, kaynak kitapları onun yazısında bulabilirler.
* * *
HİÇ kuşkusuz bu yıl daha çok yazacağız onun hakkında.
-------------------------------------------
(*) #tarih dergi, Ağustos 2015, sayı 15.
Paylaş