Paylaş
Ferit Edgü ve Murat Katoğlu verdiler bana acı haberi.
Türk yazarlarının bedel listesi yüklüdür, sadece edebiyat tarihine bedel ödemezler, darbelerin de kara faturası onlara çıkar.
Demir Özlü hem 12 Mart’ta hem de 12 Eylül’de ağır bedeller ödedi.
Yalnız dostum, arkadaşım, kuşakdaşım değildi.
İki kız kardeşi de edebiyat ve çeviri dünyasındandı.
Tezer Özlü yazardı, Sezer Duru da hem yazar hem çevirmen. Gençliğimizde nice edebiyat toplantısını onların Fatih’teki evlerinde yaptık.
İsveç’te yaşayan Demir’le son karşılaşmamız İKSV’nin Salon’unda yaptığımız sohbetti.
Daha önceki yıllarda da İzmir’de Öykü Günleri’ndeydi.
Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nü aldığında da onun yazarlığı üzerine yazmıştım.
Edebiyatın bir alçakgönüllü yaşama biçimi olduğunu savunup, edebiyatın soyluluğunu yaşamı boyunca ispatladı.
Bir konuşmasında ne demişti:
“Son zamanlarda karşılaştığım bir şey var ki, reklam sektörü artık edebiyat dünyasını bile olumsuz manada etkisi altına almış ve biraz zedelemeye başlamış durumda. Bizde bu olmadı hiçbir zaman, biz okur için ödünler vermedik. Biz basitleştirmedik metinlerimizi, dilimizi, tam tersi okurun onları okuyarak birikim sağlamasını istedik.”
Yıllar önce ‘Bir Küçük Burjuva’nın Gençlik Yılları’ kitabı için yaptığım söyleşide roman türü için söyledikleri önemli ve her dönem için geçerli saptamalardır:
“Bizdeki yaygın roman geleneği toplum bilimsel roman geleneğidir. Toplumsal konuların ele alınması, savlar, savlı roman, hatta toplumsal sorunların çözümü, toplumun kurtuluşu için yol gösterilmesi de beklenir romandan. Bu tür didaktik eğilimlere karşıyım.”
İdeoloji ile edebiyatı bir işleve tutsak etmek arasındaki farkı ortaya koyar.
Beyoğlu’nu da ustaca anlattı, Stockholm’ü de.
Denemelerine gereği kadar eğilmediğimizi belirtmeliyim.
Sürgünde yaşamaya mahkûm edildi, sürgünde olmanın ince hüznünü, unutamadığım kitaplardan biri olan ‘Stockholm Öyküleri’nde kaleme getirdi.
İKSV’deki konuşmamızda ilk kitabı ‘Bunaltı’ için şöyle demişti:
“Çocukluk kitabı, gençlik denemesi. Daha fazlası değil.”
Aynı söyleşide edebiyat tarihine emek verenlerin hakkını yememek gerektiğinin altını çizdi.
Medyatik olmanın ardındaki ‘sadece ben’ tavrını eleştirdi.
Kişisel keşiflerden, bir semtin içindeki yerinizi tayine, yerleşikten sürgünlüğe gidişin etkileyici üçlüsünü okurken, siyasal ortamın içinde unutulmaz roman kahramanı/kahramanları bulacaksınız.
*
DEMİR ÖZLÜ, dünya edebiyatı, romanı, öyküsü, denemesi içinde uluslararası ölçekte ama bize özgü bir edebiyat yaratmıştır.
‘Bir Küçük Burjuva’nın Gençlik Yılları’ – ‘Bir Uzun Sonbahar’ – ‘Bir Yaz Mevsimi Romansı’nı, bu üçlemeyi okuduğunuzda, edebiyatla yaşamın nasıl birbirine kenetlendiğini, gündelik yaşamın insanın ömrünü oluşturduğunu göreceksiniz.
‘Güvercinler ve Matmazeller’ – ‘Düş Öyküleri’ kitabında ‘Fatih’teki Ev’i yeniden okurken, o evde geçirdiğimiz günleri hüzünlenerek anımsadım.
‘Borges’in Kaplanları’ çok sevdiğim kitaplarından biridir. Edebiyatın dünyasında bir usta rehberin eşliğinde gezdiğimi hissederim. İyi bir öykü, roman yazarının denemedeki başarısını kutsadığım bir kitap. Kafka’dan başlayıp Behçet Necatigil’e uzayan bir liste.
‘İşte Senin Hayatın’.
Kitap Nietzsche’den bir alıntıyla başlıyor:
“Sonsuz bir hiçlikten geçer gibi amaçsız dolaşarak gitmiyor muyuz? Boşluğun soluğunu yüzümüzde duymuyor muyuz?”
Güzergâhımız şöyle: İstanbul, İzmir, Paris ve Stockholm.
‘Bir Beyoğlu Düşü’ – ‘Berlin’de Sanrı’ – ‘Kanallar’.
Beyoğlu’nu özümsemek, bireysel ve nesnel tarihini öğrenmek için mutlaka Demir Özlü okunmalıdır.
‘İthaka’ya Yolculuk’ bir anti-roman. Anayurdundan ayrı düşen bir yazarın anlatısında kendimizi bulacağımız bir kitap.
Demir Özlü’yü okurken, bir yazarın ustalığının yanı sıra, Türk edebiyatını, Türk siyasetini de düşünme gündemine almalıyız.
*
EŞİ Ulla’ya, kızı Ayda’ya, oğullarına, kardeşi Sezer Duru’ya ve okurlarına başsağlığı dilerim.
Kitaplarında, anılarımızda yaşayacak.
Paylaş