Paylaş
Sohbetin sonuna doğru, Tunceli’de teröre karşı yürüyüş organize edeceğini söyledi. Şaşırdım, ama belli etmedim, devam etmesi için susarak bekledim. Devam etti:
“Gencecik bir öğretmeni önce kaçırıp, sonra katlettiler(PKK terör örgütünün Tunceli/Pülümür’de kaçırıp öldürdüğü 23 yaşındaki öğretmen Necmettin Yılmaz’ı kastediyordu). Cenazesini de suya attılar. Kimlik tespiti için DNA testi gerekti. Bu nasıl vicdansızlıktır. Tunceli’nin buna artık yeter demesi gerek..”
Söylediğini yapabilir mi bilmiyorum.
Ancak yaparsa, sadece AK Parti’nin değil, geçmişteki birçok iktidar partisinin zemin bulmakta zorlandığı Tunceli’de tarihi bir gün yaşanırdı.
Gürsel Erol ile konuşmamızdan bir gün sonra CHP Tunceli İl Başkanı Ali Rıza Güder’in internette milyonlarca kez paylaşılan konuşmasıyla karşılaştım.
O da şehit öğretmen Necmettin Yılmaz’ın ölümünden söz ediyordu ve terör örgütüne hesap soruyordu.
Ben konuşmanın deşifresini aynen aktarıyorum ama şu ana dek görmediyseniz mutlaka videosunu bulup izleyin, ses tonunu, vurgularını, doğallığını görün.
Şöyle diyordu Ali Rıza Güder:
“Ne istiyorsunuz? Bu daha hayatının baharında annesiyle babasıyla yaşayacak ömrü olan 23 yaşındaki öğretmenden ne istediniz? Belki yarın öbür gün evlenip, çoluğu çocuğuyla, sevdiğiyle yaşayacak ömrü olan bu öğretmenden ne istediniz? Bu işlediğiniz adi cinayetle siz bu coğrafyada sadece gencecik bir insanı değil insanlığı, vicdanı, haysiyeti, onuru da katlettiniz. Ne istiyorsunuz? Gencecik bir insanı öldürüp suya atmak neyin nesidir? Sizin ölüye de mi saygınız yoktur? Ölmüş bir insanın son bir kez annesiyle, babasıyla buluşmasına da mı saygınız yoktur? Anne baba çocuğunun cenazesini almasın mı? Bu zavallı öğretmene bir cenazeyi de mi çok gördünüz? Bir avuç toprağı da mı çok gördünüz? Edemediniz mi bir yolun kenarına bırakıp birinin almasını edemediniz mi? Gencecik bir insanı suya atmak neyin nesidir? Munzur Dağları'nın piri pak suyunu bu adi cinayetle kirletmeye utanmadınız mı? Adlarını kendinize mal ettiğiniz bu dağların zirvesine kurulmuş ağalar divanının gölgesi, onların ızdırap dolu bakışları da mı sizi utandırmıyor? Bu neyin davasıdır? Ne uğruna öldürüyorsunuz ne uğruna ölüyorsunuz; bu kör şiddetin sebebi neyin nesidir?”
SAĞDUYUNUN SESİ OLDU
Üşenmedim, Ali Rıza Güder’in bu sözleriyle ilgili bütün yorumları okudum. AK Partilisinden CHP’lisine herkes takdir ediyordu. Belli ki dinleyen ya da okuyan herkeste “duygularıma tercüman olmuş” duygusu yaratmıştı. Bir nevi “Sağduyunun sesi” olmuştu.
Bakın sosyal medyadan sadece iki yorum paylaşayım:
“CHP’li birinden samimi ve yüksek sesle ilk defa böyle konuşanı izledim ve dumura uğradım. Yürüyüş bu kadar etkilemedi beni. (gerçek ismini kullanmayan bir Twitter kullanıcısı)”
“15 yıllık AK Partili olarak kahraman şehidimiz Necmettin Yılmaz hakkındaki konuşması tüylerimi diken diken etmiştir. Helal olsun yiğit adam.(gerçek ismini kullanmayan bir ekşi sözlük yazarı)”
ZAMANINDA VE DOĞRU ÇIKIŞ
O sözler, meslek hayatının tamamına yakınını “terör örgütlerine destek vermekle” suçlanan Tuncelili yurttaşları savunmakla geçirmiş bir avukattan duyulunca da daha değerli hale gelmişti.
Şehit öğretmen Necmettin Yılmaz kaçırıldığında, ilk tepki gösterenlerden biri de CHP’nin bir başka hukukçu milletvekili Sezgin Tanrıkulu olmuştu. Diyarbakır’da 26 Haziran’da açıklama yapan Tanrıkulu, “Öğretmeni kaçıranlar, insanlığa karşı suç işliyor” demişti.
Kaçırılma anından, ölüm haberinin alınmasına dek CHP tabanından gelen bu net tavırlar, CHP Yönetimi tarafından alınıp, Genel Merkez’in tavrına dönüştürülebilirdi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu, bir Tuncelili olarak bu konuda daha aktif bir rol oynayabilir, doğru tavrı doğru zamanda sergileyebilirdi.
Ancak olmadı.
Neden mi?
CHP’nin en önemli sorunundan...
Yani, tabanda ortaya çıkan bu sağduyulu seslerin, etrafındaki “çember”i aşıp Kılıçdaroğlu’na ulaşamamasından.
Ankara-İstanbul yürüyüşü ve Maltepe mitingi ile kendi siyasi tarihinin en önemli çıkışını yapan Kılıçdaroğlu’nun, kendi tabiriyle Maltepe’den sonra başlayan ‘yeni dönem’de hem teşkilatı, hem tabanıyla daha fazla “doğrudan” temas kurmasında fayda var.
MİRZAHANİ BANA DA DERS OLDU
Dün, 15 Temmuz günü ölen İranlı Matematikçi Meryem Mirzahani hakkında bir yazı yazmış, başlığını da “Çok ders çıkarılacak bir ‘deha’ hikayesi” olarak atmıştım.
İtiraf etmeliyim ki Mirzahani’nin ölümü, bir şekilde benim de önemli bir ders çıkarmama vesile oldu.
İranlı matematikçi meme kanserinden ölmüştü ve ben yazıyı hazırlarken biraz da ingilizce makalelere gömülmüş olmamdan kaynaklı olarak “göğüs kanseri” yazmıştım.
Hekimler ve meme kanseri tedavisi gören okurlarım başta olmak üzere çok fazla insandan nazik uyarı mesajları aldım.
Farkındalık açısından önemli bulduğum bu uyarı ve mesajlar için teşekkürler..
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş