Yurt dışında meyve kokteyli bizde ise molotof kokteyli

Ders almıyoruz. Artık inandım, ders almıyoruz. Ne yaşarsak yaşayalım, başımızdan ne geçerse geçsin, bu böyle... Değişmiyor. Geçen yıl futboldan soğudum, “basket maçlarına gideyim” dedim. Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum, şiddet salonlarda da vardı. Hem de nasıl... Bir molotof kokteyli eksikti. Oysa yurtdışında insanlar meyve kokteyllerini yudumlayarak maç izliyorlar. Bizde nerede... Efendi gibi maça gidip gelmek, bize haram...
İnsan eşiyle, sevgilisiyle, çocuğuyla maça gitmeye kalksa, başına ne gelecek bilemiyor. Zaten gitse de statlar stat değil. Bir şey yiyemezsin, tuvalete gidemezsin, rahat rahat maç seyredemezsin.
Yesen yesen, ya küfür, ya taş yersin.
Yurtdışında maç izlerken inanın imreniyorum. İnsanlar tiyatroya, operaya gider gibi giyiniyor. Yüzlerinde hep tebessüm var. Belli ki eğlenmeye gitmişler, hayata biraz mola vermeye... Ya maç öncesi yemeğe gidiyorlar, keyifli sohbet ediyorlar ya da maç çıkışında bir yere gidip haftanın stresini atıyorlar.
Maçın sonucu inanın onlar için önemli değil. Elbette tuttukları takım galip gelirse, içtikleri biradan, bir kadeh şaraptan daha fazla keyif alacaklar ama... Hepsi o kadar... Sevinçleri de, üzüntüleri de yarım saat... Sonra... Sonra hayat devam ediyor.
Önemli olan iyi vakit geçirmek, güzel sohbet etmek, hayatı renklendirmek, anlamlandırmak...

Bir ay önce Barselona’da Olympic Marina’da yemek yiyorduk. O akşam Barselona ile CSKA Moskova’nın Şampiyonlar Ligi maçı vardı. O gün bilet aradık ama bulamadık, günler öncesinden bitmişti. Karaborsada bilet fiyatları 1200 euroya kadar çıkmıştı. O akşam CSKA, Barselona’ya kök söktürdü. Messi’nin yine parladığı akşamlardan biriydi. Maçı son dakika golüyle 3-2 Barselona kazandı. CSKA, Fenerbahçe’yi elediği için ben de doğal olarak Barselona’yı tuttum. Maç sonrası La Rambla Caddesi’ne gittik, ana baba günü… Zaten La Rambla, günün her saati doludur. O gece ekstra bir kalabalık da vardı. Maç sonrası herkes sanki orada buluşmuştu. CSKA’lılar üzgündü ama Barselona’nın keyfini çıkarıyorlardı. Şarkılar, marşlara devam ediyorlardı. Barselonalı taraftarlar da oradaydı. Onlar ise son dakika zaferine kadeh kaldırıyorlardı. Dikkat ettim, Barselonalılar ayrı, CSKA’lılar ayrı yerlerde eğlenmiyordu. Hepsi aynı meydanlarda, aynı restoranlarda, barlarda eğleniyordu.
Ben herhangi bir taşkınlığa, kavgaya şahit olmadım. Sabaha kadar bu görüntü de değişmedi.
Bizde olsa, rakip taraftar bırakın aynı mekanlarda eğlenmeyi, aynı caddeden bile geçemez.
Sıkıysa geçsin...
Dediğim gibi...Onlar meyve kokteyli, bizimkiler sülfürik asit, benzin, parafin karışımı olan molotof kokteyli ikram eder.

Şu yaşananlara bakar mısınız? Geçen hafta Urfa’da yer yerinden oynuyor. Sahaya girenler, taşlar, sopalar, maç yarım kalıyor. Bu hafta da Eyüpspor-Altay maçında yaşananlar...
Polis, olayların önüne geçemeyince havaya ateş açmak zorunda kalıyor. Futbolcular birbirlerine giriyor. Altaylı Serhat Akın arkadaşlarının ve kardeşinin dayak yediğini görünce eline ne gelirse atıyor. Attıklarından biri de otobüsün acil durumlarda camını kırmak için bulundurulan çekiç... Çekiç bir futbolcuyu yaralıyor.
Altay Başkanı Ömer Hızlıok, Serhat Akın’ı da, diğer oyuncularını da savunuyor, “Böyle bir ortamda, silahınız olsa çeker kullanırsınız” yorumunu yapıyor.
Ve önemli bir iddiada bulunuyor.
“Olayların başını Eyüpspor Teknik Direktörü Murat Şahin çekti. Kendisini ömür boyu affetmem. Türk futbolunda yeri olmayan bir insanmış. Polis havaya ateş açmasa, ciddi yaralanmalara yol açabilecek derecede darp edilirdik” ifadesini kullanıyor.
İyi, arkadaş da...
Yensen ne olur, yenilsen ne...
Hatta küme düşsen...
Senin sporculuğundan daha mı önemli?

Bu görüntüleri gördükçe üzülüyorum. İnanın maça gitmek içimden gelmiyor. Ki, sporun her branşını severim. Baskette bile bu görüntüler varsa, can güvenliği yoksa...
Başlarım ben öyle spora...
Gitmem daha iyi...
Yazarın Tüm Yazıları