Paylaş
İSTEMEYENLERDEN, karşı gelenlerden, itiraz edenlerden değilim. Aksine İzmir’deki “istemezükçü” diye tanımladığımız kesime en çok posta koyanlardan biri de benim...
Neden eleştiriyorum bu “istemezükçü” tayfasını?
Alternatif sunmuyorlar, yeni bir şey önermiyorlar, kentlerin gerçeklerini görmezden geliyorlar, ihtiyaçlara cevap verecek çözümler bulamıyorlar.
Bu eleştirilerimde haksızsam, “Öyle değil” diyorlarsa, o zaman aynaya bir bakıp kendilerini eleştirmelerini öneriyorum.
Çünkü karşıdan muhafazakar, her şeye itiraz eden bir görüntü çiziyorlar.
Dün TOKİ’nin Çeşme’de yapacağı projenin doğru olmadığını, buranın kimliğine uygun bir model geliştirmesi gerektiğini yazınca bazı tanıdıklardan, “Bak sen de istemezükçü oldun” eleştirileri aldım.
Tek tek anlatayım, bir daha ve altını çize çize yazayım.
En başından bu yana Çeşmeliler ne diyor?
“TOKİ’ye değil, çok katlıya karşıyız” demiyorlar mı?
Yeterince açık değil mi aslında?
Anladılar da, anlamamazlığa geldiler.
Bizler ne dedik?
Onu da hatırlatalım:
“TOKİ çok başarılı bir organizasyon, on binlerce kişi bu sayede ev sahibi oldu, kentlerin gelişiminde büyük katkıları oldu. Hatta bir model oldu. Başta uçuk konut üreten TOKİ, zaman içinde modern sitelerin yapılmasına öncülük etti. Bu da büyük kentlerde yaşayanların konut taleplerini olumlu etkiledi, kalite arttı” demedik mi?
Bir şey daha söyledik:
“Belki de TOKİ, Çeşme’yi örnek alarak şimdi de sahil kesiminin yeniden yapılanmasında örnek olabilir” diye de ilave etmedik mi?
Ettik...
Son dönemde Türkiye’de her şey siyah ve beyaz olduğu için, arada kalanların ne söylediği dikkate alınmadığı için, hiçbir şey olmamış gibi yine aynı proje Çeşme’nin, Çeşmelilerin önüne getiriliyor.
Ya desteklersin ya da desteklemezsin...
İyi de böyle bir durum yok ki; kimse baştan, topyekün reddetmiyor ki...
“TOKİ gelmesin” demiyor ki...
“Gelsin ama Çeşme’ye özel bir tip geliştirsin” diyor.
Unutmayın, unutturmayın
İKİ ay geçti Soma’daki facianın üzerinden... Yaşananlar bugün gibi gözümün önünde; gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim bugün gibi taze... Kişisel olarak bunları unutmam mümkün değil, ama unutturmayacağız da... Çünkü orada büyük bir dram vardı, insanlarımız büyük eziyetler çekmişti. Ve hala daha bu sıkıntıları yaşıyorlar. Giden babaların ardından isyan eden çocuklar, kadınlar, analar, babalar haklılar...
Toplanan paralar yakında ölen maden işçilerinin yakınlarına verilecek. 150 bin lira nakit yardımı, iki ev ve çocukların eğitim bursları da sağlanacak. Yardımın boyutu ne olursa olsun bu acıları hafifletmez, çünkü giden gitti. Babasız çocuklar büyüyecek, eşsiz kadınlar, evlat acısı yaşayan büyükler...
Maden yasası işçiler adına iyileştirmeler getiriyor gibi gözüküyor. Ancak teklif edilen kanunun satır aralarına dalınca büyük fotoğrafın hiç de değişmediğinin farkına varıyorsunuz. İşçilerimiz çaresizlikten madene giriyorlar. Çünkü yapabilecekleri başka bir şey yok. İş güvenliği yine bir sürece bağlanıyor. Yarın olabilecek bir kazayı önleyebilecek hiçbir şey yok. İşimiz yine Allah’a kalıyor. Bu insanların isyanını anlamak, Ankara’ya kadar gidip dertlerini anlatmak isteyen maden işçilerini dinlemek, “Nasıl olsa mecburlar” dedirtmemek lazım.
Paylaş