Paylaş
Bizler de takvimimiz olanak verdikçe, bu yoğun tempomuzun arasında yetişmeye çalışıyoruz. Aslında bu konuşmalarda yazdıklarımızdan farklı şeyler söylemiyoruz. Her gün yazı yazan insanlar için konuşmak daha zordur. Yeni bir şey söylemek isteriz, dikkat çekici olsun isteriz ama... Bir çoğunu çoktan yazmış ve köşemizde paylaşmışızdır.
Türkiye’nin gündemi öylesine hızlı değişiyor ki...
Bir hafta öncesinde hazırladığınız bir konuşma metninin ya da konuşma notlarının, bir sonraki hafta önemi bile kalmıyor. İnsanlar çok daha farklı gündemle boğuşmaya başlıyor.
Geçenlerde Banu Şen, bir yere misafirdi.
Çok ilginç bir gün geçirdiğini dönüşte fark ettim.
Daha öncekilerden farklı olduğu yüzünden okunuyordu.
Anlattı, anlattıkça...
Aslında Türkiye’nin gerçek gündeminin bu olması gerektiğine bir kez daha inandık.
Banu’ya dedim ki...
Sen bu izlenimlerini bana yaz...
Banu da oturup, yandaki kısa metni yazdı.
Her şeyden haberdarlar
Banu Şen, geçenlerde Bornova’da eğitim veren Limon Bilim Kültür Sanat Anaokulu’nun minik öğrencilerinin misafiriydi. Banu, orada hissettiklerini benim köşem için kaleme aldı. İşte o yazı...
***
“Bugüne kadar onlarca liseye gazeteciliği tanıtmak, merak eden öğrencilerin sorularını yanıtlamak için gittim. Kim bilir kaç defa üniversite öğrencileriyle bir araya geldik, gazeteci olmak nasıldır diye tartıştık.
Ama itiraf edeyim, en zoru buydu!
İlk kez bir anaokuluna konuk oldum. Bornova’da eğitim veren Limon Bilim Kültür Sanat Anaokulu’nun 6 yaş ana sınıfı etkinliğinde, miniklerin sorularını yanıtladım.
Ama ne sorular!
Öyle sorular hazırlamışlar ki, büyüklerden daha zordu onlara gazeteciliği anlatmak. Meğer miniklerin bizim meslekle ilgili akıllarında ne soru işaretleri varmış? Ama gel de anlat. Onların anlayacağı lisanda, gazeteciliği anlatmaya çalışırken öyle bir bocaladım ki!
İlk dakikada golü yedim bir kere!
Mesleğimin nasıl bir iş olduğunu anlatırken, “Evinizde anneleriniz babalarınız gazete alıyordur. Görüyor musunuz evde gazeteleri siz de” dedim ve bir tatlı kız, “Biz evde Hürriyet’i i-Pad’den, tabletten okuyoruz” demez mi!
Bu arada, zaman ilerledikçe en çok sordukları soru, “Küçükken de gazeteci olmak ister miydiniz” oldu.
Beni en şaşırtanlardan biri ise, şirin mi şirin bir küçük kızın sorduğu, “Bir gazetecinin kullandığı makineler, aletler nelerdir” sorusuydu. Onlara bir gazetecinin en önemli malzemesinin önce kağıt, kalem, ardından fotoğraf makinesi, kamera, ses kayıt etmek için kayıt cihazı ve bilgisayarlar olduğunu aktarırken ilgiyle beni dinliyorlardı.
Bir küçük adam, en son yaptığım haberi sordu. Milletvekiliyle olduğunu anlattım. İçlerinden biri, “Milletvekili kimdir?” dedi.
“Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakan” diye ben anlatmaya çalışırken yine içlerinden biri beni hayretlere düşürdü.
“Dün akşam ben meclisi gördüm” dedi.
“Anlat bakalım” dedim ve başladı anlatmaya...
“Çok kalabalıktı. Milletvekilleri vardı. Kalabalıkta kavga ediyorlardı. Bağırıyorlardı” dedi.
İşte 6 yaşındaki çocuğun gözünden meclis ve milletvekilleri!
Bu ziyaret beni çok etkiledi, ancak siyasetçileri de düşündürmeli...
Ayrılırken sohbet ettiğimiz Okul Müdürü Tülin Yılmaz, sınıf öğretmenleri Zeynep Güven ve Gözde Akbulut elbette benim kadar şaşkın değildi. Onlar tüm gün boyunca küçüklerin bu zehir gibi hallerine benzer öyle anlar yaşıyorlardı ki!”
Karamsarsanız bir çocuğun gözlerine bakın
Beni tanıyan bilir. Kendimi hep iflah olmaz bir iyimser olarak tanımlıyorum. Bundan mutluyum. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili karamsar düşünenlere de hep çocuklarımızı, gençlerimizi örnek gösteriyorum. Karamsar olduğunuzda çocuklarımızın gözlerine bakın. İnanın o gözler çok şey söylüyor.
Teşekkürler Banu...
Bana bir kez daha bunu hatırlattığın için...
Paylaş