Paylaş
Bu soruya “Evet...” diyenler var.
Çok eğlendiklerini, zaman kaybetmeden, evlerinden bu etkinlikleri izleyerek mutlu olduklarını söylüyorlar.
Yakın çevremde de böyle düşünenler var.
Arabaya bin, kilometrelerce git, park yeri ara, sonra sırada bekle, otur, konseri izle ve sonra yine kilometrelerce yol yapıp eve dön...
Demek ki bu koşuşturma bazılarına zor geliyormuş.
Pandemi sürecinde ev kaldığımızda, salonumuzdan ya da çalışma odamızdan bir tuşa basıp konseri, söyleşiyi izlemek daha kolay geliyormuş.
Ben tam aksini düşünüyorum.
Nedense bana bu bir etkinliğe gidiyormuşum duygusu vermiyor.
Bir yere gitme telaşı bile benim için önemlidir.
O konser için günler öncesinden fikri hazırlık yapmak, giyinmek, o ritüeli hissetmek, salonda o atmosferde olmak, sanatçıyla bütünleşmek, eşe dosta selam vermek, birkaç satır konuşmak, dertleşmek, arada bir kahve bile içmek, sonrasında kilometreler bile olsa eve dönmek...
Şahsen ben bunların hepsini özledim.
Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün, bazı şeyler dijitalden olmuyor.
Salonları özledim
YİNE de evden başımızı çıkarmadığımız zamanlarda ilgimi çeken bütün canlı yayınları, konserleri izlemeye çalıştım.
Ama ilk fırsatta, salonların yeniden açıldığı ilk gece orada yerimi alacağım.
Operaları özledim, tiyatroları özledim, canlı performansları özledim.
Gülsin Onay’a teşekkür ederim
GÜLSİN Onay, sosyal medya aracılığıyla canlı konser veren ilk sanatçılardan biri oldu.
Piyanoyu çok sevdiğimden kaçırmadım.
Ve her konserde izleyici sayısının arttığını gözlemledim.
Bu elbette yeni bir dönemi açacak.
Bir salona sığmayacak, birlerce sanatsever ekranlarından bu yayınları takip etmeye başladı.
İşin bu tarafı güzel tabii...
Ben yine de ritüelleri seven biriyim.
Bu ara dönemde, pandemi sırasında hoşuma gitti.
Ama eskiyi, eski normali aradığımı da söylemek isterim.
Gülsin Onay, pazar konserleri serisini Beethoven’in Opus 81a “Veda Sonatı” ve do minör 32 çeşitlemeleriyle sona erdiriyor.
Önümüzdeki hafta 800 yıllık Bodrum Kalesi’nde ilk senfoni orkestrası konserini verecek.
Peki dünyada durum nasıl?
SANAT, etkinlik, organizasyon denince benim aklıma Amerika geliyor. Amerika’daki gelişmeler benim için önemli. Sanat dünyası, Hollywood ne durumda, tiyatrocular nasıl düşünüyor?
Biraz araştırdım.
Örneğin Ulusal Sanat Hazırlık ve Acil Müdahale Koalisyonu Genel Müdürü Jan Newcomb, kurumlara kasırgalar, yangınlar ve başka felaketlerle ilgili nasıl davranacaklarıyla ilgili her türlü hazırlıklarının olduğunu ama salgını bugüne kadar hiç kurgulamadıklarını söylüyor.
Viral salgın herkes için yeni bir alan...
“Sigorta poliçeleri bulaşıcı hastalıkları kapsıyor mu? Performanslar iptal edilirse, sanatçılara ödeme yapılacak mı? Ve ne kadar süreliğine?” sorularının cevabını Amerika bile daha yeni arıyor.
Resident Theatres Birliği Başkanı Jennifer Bielstein “Herkes işler kötüye giderse ne yapacağını araştırıyor” diyor.
Tiyatrocuların da kafası karışık...
Hollywood ise durmuş durumda...
Sanırım severek takip ettiğimiz ve kış başı heyecanla beklediğimiz sezon başlangıçlarını ertelemek zorunda kalacağız.
Yine söylüyorum.
Sanat bir süreliğine dijitalden olur ama asla uzun süreli olamaz.
Gözler kalbin aynasıdır
AHMET Selçuk İlkan’ın bir bestesi “Gözler kalbin aynasıdır.”
Çok da güzel şarkıdır.
Herkesin tedbirlere uyduğu; maskenin ve sosyal mesafenin korunduğu yerlerde bu şarkı çok daha fazla hatırlanacak.
Çünkü o maskenin arkasındaki ifadeler bir süreliğine yok olacak. Sadece gözler bu teması kuvvetlendirecek.
Yeni aşklar, yeni başlangıçlar gözler sayesinde olacak.
Şarkıda gibi...
“Gönül bir aşk yuvasıdır, ümit aşkın rüyasıdır. Seviyorsan hayır deme, gözler kalbin aynasıdır. Gözler kalbin aynasıdır. Yalan nedir bilmez onlar. Siyah, mavi, yeşil olsun; aşkı inkar etmez onlar.”
Paylaş