Paylaş
Kiminle konuşsam, bu vahşi olayı konuşuyor.
Ama biliyoruz ki, şiddet artıyor, mobbing vakaları artıyor, gençlere ve çocuklara yönelik tacizlerin sayısında da büyük artış var.
Türkiye, 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” veya diğer adıyla “İstanbul Sözleşmesi”ni 2012’de ilk imzalayan oldu ve diğer ülkelere öncülük etti.
Son olaylardan sonra bu sözleşmenin geri çekilip çekilmeyeceği tartışılıyor.
İstanbul Ekonomi Araştırma bu konuyu araştırmış.
“Sizce Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmalı mı?” sorusunu sormuş.
Yüzde 40 “Çıkmamalıdır” demiş, “Çıkmalıdır” diyenler yüzde 9 olmuş.
Araştırmadaki en çarpıcı sonuç ise katılımcıların yüzde 52’sinin İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğunu bilmemesi olmuş.
Araştırmanın ikinci kısmında ilk soruya “Çıkmalıdır” yanıtını veren katılımcılara neden böyle düşündükleri de sorulmuş.
Verilen yanıtlar içinde sözleşmenin boşanmalarda artışa sebep olduğu, erkekleri mağdur ettiği, mevcut durumu kötüleştirdiği, gelenek ve ahlak kurallarımıza aykırı olduğu gibi ifadeler yer almış.
Bu arada katılımcıların İstanbul Sözleşmesi hakkında yanlış bilgi sahibi olduğu da görülmüş.
Örneğin, İstanbul Sözleşmesi’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile karıştırıldığı da ortaya çıkmış.
Yani kafalar karışık...
Yine de ben yüzde 40’ı çok önemsiyorum.
“Çıkmalıdır” diyenlerin 4 katı olduğu bir gerçek.
Sözleşmenin ne anlama geldiği anlatıldıktan sonra bu oranın çok daha fazla olacağını düşünüyorum.
Türkiye bu meseleye kalıcı çözümler getirmeli.
Ve sıfır toleransla konuya yaklaşılmalı.
Sosyal medyayla ilgili
vatandaş ne düşünüyor
İSTANBUL Ekonomi Araştırma’nın bu hafta yorumladığı bir diğer konu da sosyal medya düzenlemeleriyle ilgili...
Bu konuda da anketler ilgi çekici.
Ben fikrimi en baştan söyleyeyim.
Sosyal medyanın bir düzenlemeye ihtiyacı olduğu kesin.
Burada kriterler evrensel olmalı vee mutlaka yapılmalı.
Bu konuda da kafalar karışık...
Ankete katılanların yüzde 54.9’u sansür uygulaması hakkında kaygı duyduklarını belirtirken, yüzde 45.1 herhangi bir endişe duymadıklarını söylemiş.
“Sosyal medyada hesap açabilmek için TC kimlik numarası şart olmalı” ifadesine büyük bir çoğunluk, yüzde 61.7 “Katılıyorum” demiş.
“Sosyal medyaya konulan içerikler sonradan silinse bile yıllar sonra soruşturma konusu olabilir” ifadesini de katılımcıların yüzde 52.4’ü onaylamış.
Yüzde 47.6 ise buna katılmadığını ifade etmiş.
Yeni sosyal medya düzenlemesinin de içeriklerinden biri olan “Sosyal medya mecraları Türk kullanıcılara ait verileri Türkiye’de tutmalıdır” ifadesine yaklaşık olarak üç katılımcıdan ikisi yüzde 67.4 oranıyla katıldığını belirtmiş.
Sosyal medya düzenlemesine göre devlet uygunsuz içeriklerin kaldırılması talebinde bulunabiliyor ve sosyal medya sağlayıcılarının 48 saat içinde bu talebe geri dönüş yapmaları gerekiyor.
Bu taleplerin sosyal medya sağlayıcıları tarafından sorgusuz sualsiz kabul edilmesi gerektiğini yüzde 57.8 savunmuş.
Talebi kabul etmeyen şirketlere cezai yaptırım uygulanması gerektiğini düşünenler ise yüzde 59.5...
Sosyal medya mecralarının devletin uygunsuz içerikleri kaldırma taleplerine itiraz hakkı olması gerektiğini savunanların oranı yüzde 65.1...
İçerik kaldırma sürecinin sadece mahkemelerle karara bağlanması gerektiğini ise tüm katılımcıların yüzde 70.9’u kabul etmiş.
Rakamlar, oranlar gösteriyor ki, toplumun büyük çoğunluğu bir düzenlemenin yapılmasına sıcak bakıyor.
Okullar, veliler ve herkes
biraz soğukkanlı olsun
MİLLİ Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, eğitimde hibrit modeliyle ilgili ipuçları verdi.
Buna göre üç gün okul, üç gün evde online eğitim olabilir.
“Olabilir” diyorum, çünkü her şey ağustos rakamlarına göre şekillenecek.
Bunu şundan yazıyorum.
Biliyorum aileler endişeli, çocuklarıyla ilgili plan yapıp, önlerini görmek istiyorlar.
Çok haklılar...
Yine biliyorum ki, okullar şekillenecek bu yeni eğitim modelleriyle ilgili de çalışmalar yapıyor.
Ama nasıl bir modelin uygulanacağı bilinmediği için alternatifli çalışıyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tam bilmediği, net karar vermediği bir konuda okullar nasıl net bir tavır alabilirler ki...
Herkesin soğukkanlı ve haftalık, bazen de günlük kararlar vermesi gerekir.
“Ağustosu bir görelim” derim.
Bayrama dikkat edelim
BELKİ yaz aylarının getirdiği rehavete kapıldık.
Sokaklar dolu, mekanlar da öyle...
Sanki hiçbir şey yokmuş gibi hareket ediyoruz.
Sadece Türkiye’de değil, İngilizler kafeler için yeni önlemler getirmeyi tartışıyor.
Tartışsınlar, emin olun yaz aylarında bunu önleyemezler.
Ama galiba biz biraz fazla normalleştik.
Düğünler, buluşmalar, uğurlamalar tam gaz sürüyor.
Bayramı çok ama çok dikkatli geçirmeliyiz.
Paylaş