Paylaş
Cep telefonumun rehberine baktım. 15 bine yakın insanın iletişim bilgileri var. Hayatıma bir şekilde dokunan isimler... Hem telefon numaraları var, hem mail adresleri; bazılarının yanında da doğum günleri, adresleri ve küçük notlar…
Bazıları aramızdan ayrılsa da ben hiçbirinin numarasını silemiyorum. Onlarla yaşadığım anılar, güzellikler hep yanımda olsun istiyorum.
Her numara, her isim bir hikaye, bir anı. Kimi zaman bir kahve sohbetinde, kimi zaman bir iş toplantısında, kimi zaman da bir etkinlikte tanıdım onları. Telefon rehberimdeki isimler, hayatımın çeşitli dönemlerine dair izler taşıyor.
Telefon rehberime bakarken anladım ki, hayatımıza dokunan insanlar aslında bizim kimliğimizin, kişiliğimizin bir parçası oluyorlar. Onlardan öğrendiklerimiz, onlarla paylaştıklarımız, bizleri biz yapan detaylar haline geliyor.
Ben silmiyorum; silemiyorum.
Her bir anı taze, hafızamda kalsın istiyorum.
Turizmde de fiyat istikrarı şart
HER şey birbirine bağlı…
Normalde sıcak sezonda yüzde 100 doluluğu yakalayan otellerin, işletmelerin bu yıl biraz hayal kırıklığı yaşadığını biliyorum.
Unutmamak lazım; Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ardından Olimpiyatları’n da turizm hareketlerinde önemli değişiklikler yaptığı söyleniyor.
Türkiye turizmde iddialı bir ülke, her şeye rağmen daha iyisini de hak ediyor.
Ancak bu yıl turistlerin akın ettiği yerlerin başında Türkiye yoktu. Bu durumun arkasında çeşitli nedenler var. Öncelikle, pandeminin etkileri hala hissediliyor ve bu da seyahat kararlarını etkiliyor. Ayrıca, son yıllarda artan döviz kurları ve ekonomik belirsizlikler, turizm sektöründe fiyat istikrarını zorlaştırdı.
Bir diğer önemli faktör ise dünyadaki rakip turizm destinasyonlarının uyguladığı stratejiler. Örneğin, İspanya ve İtalya gibi ülkeler, fiyatlarını istikrarlı tutarken aynı zamanda hizmet kalitesini artırarak turist çekmeye devam ediyorlar. Bu ülkeler, güçlü marka imajları ve sürekli yenilenen turizm tesisleri ile dikkat çekiyorlar.
Türkiye’de ise turizm sektörü zaman zaman fiyat dalgalanmaları ve hizmet kalitesindeki tutarsızlıklarla mücadele ediyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, büyük zincir otellerle rekabet etmekte zorlanıyor. Bu noktada, sektördeki tüm paydaşların iş birliği yaparak, uzun vadeli stratejiler geliştirmesi büyük önem taşıyor.
Örneğin Fransa ve Almanya gibi ülkeler, turizm politikalarında sürdürülebilirlik ve yenilikçiliğe büyük önem veriyorlar. Bu ülkelerde, ekoturizm ve kültürel turizm gibi alternatif turizm türleri destekleniyor. Ayrıca, turistlerin memnuniyetini artırmak için sürekli olarak yeni projeler ve etkinlikler düzenleniyor.
Türkiye'nin de bu tür yaklaşımları benimsemesi gerekiyor. Sadece doğal güzellikler ve tarihi miraslarla yetinmemeli, aynı zamanda turistlere unutulmaz deneyimler sunacak yenilikçi projeler geliştirmeliyiz. Turizm sektöründe çalışanların eğitimine ve kalitesine de önem vermeliyiz. Turistlerin beklentilerini karşılayan ve aşan hizmet kalitesi, ülkemizin turizmdeki başarısının anahtarı olabilir.
Yerel yönetimlerin ve turizm sektöründeki işletmelerin birlikte hareket etmeleri büyük önem taşıyor. Özellikle büyük şehirlerde, turizm alanındaki yatırımların planlı ve sürdürülebilir bir şekilde yapılması gerekiyor. İstanbul, Antalya ve İzmir gibi turizm merkezlerinde altyapı projelerinin ve hizmet kalitesinin iyileştirilmesi, turistlerin memnuniyetini artıracaktır.
Dünyadaki başarılı örneklerden ilham alarak, turizm sektörümüzde köklü değişiklikler yapmalıyız. Tam da bu noktadayız.
Karşıyaka üzerine
ÖYLE anlaşılıyor ki; bu yıl Karşıyaka Pınar’sız olacak.
Basketbol takımı 26 yıldır Pınar Karşıyaka sponsorluğunda sahaya çıkıyordu. Yaşar ailesinin kulübe olan desteği 60 yıldan fazla bir süredir devam ediyor. Karşıyaka camiasının sessiz beklemesinin nedenini anlıyorum. Selçuk Yaşar’a olan vefa ve sevgi ağı basıyor. Yaşar ailesinin bu konudaki hassasiyeti de biliniyor. Camianın önde gelen isimleri bu birlikteliğin devam etmesinden yana... Yönetim de bunu biliyor ama yeni kaynak arayışlarını da sürdürüyor.
Nasıl bir yol haritası izleneceğini takip ediyoruz.
Ama şu anki durumu bir cümleyle özetlemek gerekirse…
Uzun yıllardan sonra Karşıyaka Pınar’sız, Yaşar’sız bir dönem geçirecek gibi duruyor.
Alaçatı’ya hiç yakışmıyor
ALAÇATI’yı herkes gibi ben de seviyorum.
O dar sokaklarında yürüyüp, vakit geçirmekten keyif alıyorum.
Daha doğrusu alıyordum.
Çünkü artık yürümek mümkün değil.
Kalabalık aslında aynı...
Yanlış olan mekanların dışarıya attıkları masalar...
Bence denetlenmesi gereken yerler de oraları...
Kimse kusura bakmasın.
Elbette işletmeler ayakta olsun, para kazansınlar.
Ama gereğinden fazla masalarla da sokakları işgal etmesinler.
Üstelik sanırsınız ki; Alaçatı’da düğün var.
Sonuna kadar açılmış oyun havasındaki müzik de Alaçatı’ya hiç yakışmıyor.
Paylaş