Paylaş
İster “Güneydoğu Meselesi”; ister “Kürt Açılımı”, isterseniz de “Demokratik Açılım...”
Bu sürece ne derseniz deyin; insanlar tedirgin.
Ve olayları büyük bir endişeyle izliyor.
Özellikle dağdan inip teslim olan bir grup PKK’lı için Diyarbakır’da düzenlenen törenin bir gövde gösterisine dönüşmüş olması tepkilere neden oldu.
Bu olaylar yaşanırken; İzmir, Türkiye’nin en batısı, derin bir sessizlik içindeydi.
Peki, bu derin sessizliğin anlamı neydi, İzmir’de yaşayanlar bu süreci nasıl yorumluyorlardı?
Türkiye’nin TÜSİAD’tan sonra ikinci büyük işadamları derneği olan Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği ESİAD’ın Başkanı Sıtkı Şükürer’e Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün geçen gün köşesinde yazdığı şu yorumu hatırlattım.
“Asıl zorluk, Türkiye’nin öteki taraflarındaki Kürt sorununun yönetimidir. Özellikle, Ege, Marmara ve Akdeniz’de, yani Kürt nüfusun az olduğu bölgelerde ne olacak? Orada iç içe yaşayan insanların psikolojisinin nasıl yönetileceği şimdiden dikkatle düşünülmeli. Çünkü sosyolojik olarak şu tahmini yapıyorum. Güneydoğu’da fiilen bir ‘Kürt bölgesi sınırı’ çizilirse, öteki bölgeler de kendi ‘karakter ve kimlik sınırlarını’ çizme psikolojisi hâkim olmaya başlayabilir.”
Bu sözler riskli, ama birileri konuşacaksa bunu İzmirliler, Egeliler konuşmalı diye düşünüyorum.
***
Şükürer, söze şöyle başladı:
“Demokratik açılım konusunda bir yaklaşım getirilecekse, bu kavramın ana paydası evrensel demokratik ilkeler olmalı. Evrensel demokrasi; hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, çevreye duyarlılık gibi ana parametreler üzerinde mutabık kalınan ilkeler manzumesidir. Evrensel demokraside başat unsur bireydir. İnsan olmanın onur ve bilincini özgürce duyumsayan bireyler, şüphesiz birey birincil kimliklerini zenginleştirmek amacıyla, alt kimliklerini de rezervsiz sahiplenebilme hakkına sahiptir. İzmirlilerin demokrasi anlayışı budur. Ege’nin yaşadığı deneyimler Türkiye’ye örnektir.
İkincil kimlikler, yani milliyet, din çağdaş demokratik toplumlarda ait olmaları gereken düzeye iade olunmadan, özlenen huzur tablosu yakalanamaz.”
Türk demokrasinin beşiği kabul edilen İzmir’de ‘karakter ve kimlik sınırları’ tartışılıyor mu? İşte bu sorunun cevabını da dikkatlice vermek gerekiyor.
Çünkü, bir yandan Güneydoğu sorununa çözüm ararken, bir yandan da Türkiye’nin dengesini kaçırmak mümkün.
ESİAD’ın Başkanı Sıtkı Şükürer’in bu konudaki yorumu da şöyle:
“Kendisini etnik kimliği üzerinden ifade eden ve bu kimliği, tüm tutum ve davranışlarının kapsayıcı öğesi yapan bir anlayış, evrensel demokrasilerde şüphe ve temkinle karşılanmalı. Evrensel makule yaslanarak, çağdaş demokratik bilinç oluşturduğunu iddia edenlerin, herhangi bir sorun karşısında çözüm önerileri oluştururken içselleştirilmiş bir empati duygusunu muhataplarına verebilmeleri gerekir.
Aksi durum, demokrasiyi tramvay gören bir anlayıştır ki; bugünün dünyasında bu tutumlar kolayca teşhis edilmekte ve karşı katı tavırlara zemin hazırlamaktadır. Egeliler demokrasiyi tramvay olarak görmez, görenlere de izin vermez.”
***
İzmir iş dünyasının Güneydoğu meselesine yaklaşımı Türkiye’ye örnek olabilir mi, ya da İzmir’in tutumu çözüme artılar getirebilir mi?
Şükürer, devam ediyor:
“Bir yaklaşım getirilecekse, meseleye ‘ezilen ulus milliyetçiliğine’ prim verdirecek, mağduru kollayan ağabey üslubuyla yaklaşmamak gerekir. Mesele öncelikle demokrasi meselesidir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde yürütülebileceği anayasal önlemler alınmalı, yüzde 10’lara varan seçim barajı makul seviyeye getirilmeli. Lider sultasına yol açan, demokratik erkleri tahrip eden siyasi partiler kanunu değişmeli. Yürütme ve yargı erkinde kökleşmiş olan, köhne ve ceberrut zihniyeti törpüleyici ve bürokratik dokunulmazlığı çağdaş normlara getiren düzenlemeler yapılmalı. Temel hak ve özgürlüklerin bir oy meselesi olmadığı, Anayasanın değiştirilmez hükümleri arasına dahil edilmelidir.”
***
İzmir’in, Ege’nin demokrasiye bakışı çok farklıdır.
Özetle Sıtkı Şükürer, “Kendine özgü olduğu varsayılan sorunlar, özünde çağdaş demokrasinin isteklerine mesafeli olmamızdan kaynaklanmaktadır” demektedir.
Türkiye’nin en batısı olayları izliyor ve “aşırılıklardan kaçınılmalı” diyor.
Paylaş