Paylaş
“2030 EXPO için adaylardan biri de Suudi Arabistan. EXPO 2030’un Riyad’da düzenlenmesi için Türkiye olarak kendilerini destekleyeceğimizi açıkladık.”
İki kez yarışmış bir ülke olarak aslında 2030 adayları arasında Türkiye’nin de olmasını çok isterdim.
Çünkü uluslararası bu deneyimler kolay kazanılmıyor.
Yarışı kaybetmiş olsak da İzmir’in kazandığı bu deneyimi bir şekilde kullanmamız gerekiyor.
Heyetler halinde bu görüşmelerin bir kısmına tanıklık ettik. Kullanılan diplomasi, ilişkiler, organizasyon sayesinde elde edile birikim kolay oluşmuyor.
Ve bir şeye daha tanıklık ediyorsunuz.
O da o kente, bölgeye ve ülkeye gelen enerjiye...
Sivil toplum birleşiyor, devletin bürokrasisi, siyasileri bütünleşiyor ve bir hedef doğrultusunda var gücüyle çalışıyor.
İki adaylık sürecinde de ben bunu çok iyi hissettim.
Küçük farklarla İzmir kaybetti ama o kazanılan tecrübe hala çok değerli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan gezisinde bu sözü verdiğine göre bu bir devlet kararı...
Dolayısıyla Türkiye’nin ve İzmir’in 2030 adaylığı şimdilik rafa kaldırılmış oluyor.
Yine de önümüzde yıllar çok; bugün olmasa da yarın bu adaylık sözkonusu olabilir.
Önemli olan dediğim gibi bu kazanımların kullanılması.
Bir kenti, ülkeyi marka haline getirebilmek için uluslararası organizasyonlar yapmanız lazım.
O yüzden olimpiyatlar, fuarlar, EXPO’lar, şampiyonalar, yarışlar önem kazanıyor.
Türkiye, altyapısıyla bu etkinliklere talip olmalı.
Ve yarın yapacakmış gibi kendini hazır hissetmeli.
Herşey değişiyor fuarlar da
Diyorlar ki...
“EXPO’lar artık demode, fuarcılık anlayışı değişti, değişiyor. O yüzden EXPO adaylığına gerek yok.”
Herşey değişiyor, fuarların da değişmesi normal değil mi?
Dijital dünya gelişiyor, imkanlar da artıyor.
Ama bir şey söyleyeyim.
Birlikte olma isteğini pandemi bile değiştiremedi.
Doğru; insanlar dijitali daha çok kullanıyor.
Ama seyahat etmekten, bir araya gelip çözüm üretmekten vazgeçemiyorlar.
EXPO’lar da değişecek ve geleceğin imkanları bu fuarlarda insanlığın beğenisine sunulacak.
Refik Anadol’dan
Barselona şovu
Geçen hafta Barselona’da ilginç bir buluşma vardı.
Antonio Gaudi’nin başyapıtlarından biri olarak kabul edilen Casa Batllo’nun önünde...
Bu işin yaratıcısı da Refik Anadol’du.
Tarihi evi dijital sanatla buluşturmak isteyen İspanyol yetkililer, binayı Refik Anadol’a emanet etti. Yani 19’uncu yüzyıl mimarisiyle dijital sanat buluştu. Binaların dış cephelerini tuval gibi bilgisayar verilerini de fırça gibi kullanarak, büyülü ışıklarla görsel şölenler yaratan Anadol, Casa Batllo’un önünde yüz binlere bir şov yaptı.
Anadol, Casa Batllo’nun ekibiyle arşiv çalışması yapmış. Gaudi’ye ait 100 milyon kadar veri sayesinde binanın cephesini yeniden tasarlayarak, 2021’de dinamik bir yapay zeka veri heykeli yarattı. Binanın cephesi tuval gibi kullanıldı.
Anadol, Christie’s müzayedesi için Casa Batllo’nun ekibiyle eserini NFT’ye dönüştürdü.
Kaliforniya Üniversitesi Medya Sanatları Okulu’nda öğretim görevlisi olan Refik Anadol’un “Makine Halusinasyonları” (Machine Hallucination) adlı NFT koleksiyonu da 2021’de Sotheby’s platformunda açık artırmayla satışa sunulmuş ve 5.1 milyon dolara satılmıştı.
Sosyal medyanın azı iyidir
Sosyal medyanın bazı yanlarını seviyorum.
Örneğin Refik Anadol’un Casa Batllo’nun önündeki şovunu canlı olarak izledim.
Bir ara instagrama girmiştim.
Bahar Akıncı Barselona’dan yayın yapıyor.
Sanki oradaymışım gibi dakikalarca izledim ve büyük keyif aldım.
O yüzden sosyal medyanın azı faydalı, fazlası zararlı...
Ben az kullanıp çok faydalanıyorum.
Paylaş