Paylaş
“Dijital çağa girişin zorunlu dersi uzaktan eğitim oldu. Canlı derslerde çocuklar sıkılıyor. Çünkü uygulanan yöntemler yüz yüze eğitime göre düşünülmüş. Ders sürelerinin uzun olması, öğretmenlerin anlatım yöntemi kullanmasından anlaşılıyor.
Çocuk sınıfta 5 duyusuyla var olurken, canlı derslere görme ve işitme duyusuyla katılıyor. Oturdukları yerde sıkıldıklarında aileleri müdahale ediyor.
Herkes öğrenme kaybı üzerinde duruyor. En çok telaşlanılan konu akademik öğrenme kaybı. Halbuki en kolay telafi edilecek konulardan biri. Asıl öğrenme kaybı okulun sosyal yönünün unutulmasıyla oluşuyor. Selamlaşma, sıraya girme, sıra bekleme, söz alma, iyi bir dinleyici olma, serbest oyun oynama, spor yapma, takım ruhu, alışveriş yapma... Okul hayattır.
Çevrim içi uygulamalar ise bu hayatın bir parçasıdır. Eğitim öğretim dijitalde devam edecekse bilişim teknoloji öğretmenleri, eğitim programları ve öğretim uzmanlarından bilgi, görüş ve destek almak en doğru tercih olacaktır.”
Kesinlikle katılıyorum.
Bence eğitim fakülteleri de buna göre programlarını revize etmelidir.
Kovid-19 bitecektir ama yenileri için de hazırlıklı olmak gerekiyor anlaşılan...
Bir önceki yazımdan devam ediyorum.
Ve yine diyorum ki...
Okuldan daha değerli bir şey olamaz.
Çocuklarımızı mutlaka okula yollamalıyız.
Şartları da buna uygun hale getirmeliyiz.
Elbette üniversiteleri de
bu kapsama sokuyorum
Okullara gidiş şartlarını zorlamalıyız diye yazınca; üniversite gençlerinden de çok sayıda mesaj almaya başladım.
Ben elbette üniversiteleri de içine alacak, kapsayacak bir formül olması gerektiğine inanıyorum.
Yüz yüze eğitim mecburiyetse elbette söylenecek bir şey yok.
Ama bu şartları iyileştirebileceğimizi, hibrit bir modele dönebileceğimizi düşünüyorum.
Okul arkadaşlığı diye bir şey vardır.
Üniversite bahçelerinde yapılan sohbetleri insan hayat boyu unutmaz.
Ve tabii ki eğitim...
Laboratuvar deneyimi gerektiren bir bölümde okuyorsanız, bunu nasıl telafi edebilirsiniz.
Ben çocuğumu okula yollarım
Bir şey daha...
İzliyorum, gözlemliyorum, takip ediyorum.
Veliler müthiş bir ikilem içinde...
35, 40 dakikalık online eğitimleri yetersiz buluyorlar.
Bir çocuğun sekiz saat boyunca bilgisayar başında nasıl zaman geçirebileceğini düşünmüyorlar bile...
Yine örneğin...
Okullar açılırsa çocuklarını göndermeyeceklerini söylüyorlar.
Plaja, restoranlara gidiyorlar, AVM’lerden çıkmayanları da biliyorum.
Ama konu okullar olunca çekindiklerini söylüyorlar.
Ben de onlara sesleniyorum.
Okullarımızın tedbirlere uyarak, her türlü önlemleri aldıklarını düşünüyorum.
O yüzden okullar açılırsa ben çocuğumu gönül rahatlığıyla yollamayı düşünüyorum.
Ben bunu anlamıyorum
Sahi...
Ve gerçekten...
Bu virüs, yani Kovid-19; plajda yok da AVM’de yok da okullarda mı var?
Böyle mi düşünüyorsunuz?
Ekimin tadını çıkarın
Eylülün tadını çıkaramayanlar ekimi ıskalamasın.
Havalar müthiş gidiyor.
Sıcaklıklar da hiç fena değil.
Bence ekimin tadını çıkarın.
Hizmet sektörünü unutmayalım
İster ikinci dalga deyin, ister uzayan birinci dalga ama Kovid-19 salgını devam ediyor. Vaka sayıları da gösteriyor ki bizi zorlu bir kış bekliyor. Hizmet sektörü gerçekten de sıkıntılı bir dönem geçiriyor. Turizmde yaralar yazın biraz sarılmış olsa da sektör temsilcileriyle konuşuyorum, endişeleri devam ediyor. Türkiye’nin gelecekte de bu sektörlere ihtiyacı olacak. O yüzden hizmet sektörünü ayakta tutmamız gerekiyor. Bütün konsantrasyonumuzu istihdama vermeliyiz. Özellikle genç işsizlerimize olanaklar sunmalıyız. Teşvikler devam edecekse bu sektörlere yoğunlaşmalı.
Paylaş