Paylaş
Elbette bu günlerde insan bir başka oluyor.
Sokaklar hareketliydi, insanlar heyecanlı, devletin bütün temsilcileri de günün hakkını vererek halkın içindeydi.
Samsun’da çekilen bu fotoğrafı çok önemsiyorum.
Her fırsatta bu sütunlardan yazıyorum.
Türk siyasetinin biraz sakinleşmeye ihtiyacı var.
Kullanılan üslubun, tonun mutlaka değişmesi gerekiyor.
Aşağı yukarı her yıl seçimlere gitmek de vatandaşı yoruyor.
Eğer herkes normalleşmeyi istiyorsa; toplumsal bir uzlaşmanın da zamanı geldi gibime geliyor.
Bizim gibi ülkeler duygularını farklı yaşar.
Siyahla beyaz gibi olması, bazen de uçlarda yaşanıyor olması Akdeniz toplumları için gayet normaldir.
Ama herkes mutabık ki; son yıllarda bu biraz fazla da kaçtı.
Ben siyasetin imkanlar sanatı olduğunu düşünüyorum.
Bu imkanları bundan sonra uzlaşma kültürünü geliştirmek için kullanmalıyız.
Türkiye zor birkaç yıl geçirdi.
15 Temmuz gerçekten de hepimiz için bir travmaydı.
Ama bu zor koşulları bile kendi lehine çevirebilen bir ülkeyiz.
Darbe girişimi demokrasimiz için bir sınav oldu.
Ve herkes şahittir ki; bir başka ülkede olmayan Türkiye’de oldu.
Halkımız vatanına, demokrasiye sahip çıktı.
Siyaset biraz yumuşar gibi olduysa da; sonra seçimler nedeniyle yeniden gerildi.
Siyaset yumuşamazsa sokaklar da kendine gelmez.
Ortak değerlerimiz, ortak menfaatlerimiz sözkonusu olduğunda liderler de bir araya gelmeli.
Hatta daha sık gelmeli.
Samsun’da çekilen bu fotoğraf hepimizin özlediği bir karedir.
Bu menü rehberini
destekliyorum
İpek Özbey yine güzel bir röportaj yaptı.
Ve ulusal menü seferberliğinin başlatılacağını duyurdu.
Bunun için Sağlık Bakanlığı’nda bir hazırlık var. Yakında Ulusal Mönü Planlama ve Uygulama Rehberi yayınlanacak. Prof. Dr. Saniye Bilici’nin ilginç ve uzun da bir görev tanımı var.
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Toplu Beslenme Sistemleri Anabilim Dalı...
Bilici; beslenme alışkanlıklarının değiştiğini, Türklerin daha sık dışarıda yemek yediğini ve bir standard hazırlama ihtiyacı olduğunu söylüyor.
Benim gibi yediğine içtiğine titizlenen insanlar için elbette bu iyi haber.
Çünkü herkes gibi ben de tuz ve yağ oranına dikkat ediyorum, daha az yemeye çalışıyorum, kendime göre bir program yapıp buna uymaya çalışıyorum.
Gerçeği söylemem gerekirse; işte bu nedenlerden dolayı yemeğe gidiyorsak hep bildiğim yerleri tercih ediyorum.
Çünkü bir işletmenin lezzeti, bu standartları yakalaması çok kolay olmuyor.
Oysa yurtdışına gittiğinizde hiç bilmediğiniz bir restona bile gittiğinizde bu standartları bulabiliyorsunuz.
Denetim çok önemli ama daha önemli olan bu kalite anlaşıyını benimsemiş ve uygulayan işletmelerin olması.
Sağlık Bakanlığı’nın işe kolay değil.
Ama bir yerden de başlamak gerekiyordu.
Bizim lezzetimiz sadece
döner, kebap değil
Turizmde kültür ve gastronomi çok ön plana çıkmaya başladı. Çünkü insanlar yeni yerleri keşfetmek, tarihi daha iyi anlamak, doğayla baş başa kalmak istiyor.
Bu da yetmiyor.
Bu deneyimlerin sonunda güzel bir yemek yiyip anı biriktirmek istiyor.
O yüzden yükselen mutfaklar var.
Örneğin İspanyol mutfağı müthiş bir atak yapıyor.
İtalyanların biraz kıskanarak baktıklarını biliyorum.
Ben Türk mutfağının istenen çıkışı yaptığını düşünmüyorum.
Lezzet dolu bu mutfağın daha iyi anlatılması ve tanıtılması gerekir.
O yüzden keşke Sağlık Bakanlığı Turizm Bakanlığı’yla da işbirliği yapıp yanına TÜRSAB’ı, acenteleri ve gastronomiyle ilgili kişileri de alıp bu çalışmasını genişletse…
Ve hatta yurtdışındaki Türk restoranlarını da bu kapsamda ele alsalar.
İnanın çok daha başarılı olurlar.
Genellikle yurtdışına çıktığımda yerel mutfakları tercih ediyorum. Çünkü Türk restoranlarında dediğim gibi bizim lezzetlerimizi bulmak her zaman mümkün olmuyor.
Türk mutfağını dönerle, kebapla sınırlamak biraz haksızlık oluyor.
Fabrika ayarlarına dönmek
Altınordu’ya, Karşıyaka’ya yazık oldu. Altınordu Süper Lig’i hak ediyor. Karşıyaka’nın yeri zaten burası değil. Ama yapacak bir şey yok, şansımızı gelecek yıl için kullanacağız. Bir gerçek ortaya çıktı ki; Türk futbolu fabrika ayarlarına dönmeli. Karşıyaka camiasında uzun yıllardır ilk defa yüzlerin güldüğünü görüyorum. Play–Off’tan çıkamamasına rağmen Karşıyakalılar mutsuz değil. Çünkü takımlarına, gençlerine inanıyor. Ben de aynı görüşteyim. Demek ki; olması gereken buymuş. Olsun, başarı birkaç yıl sonra gelsin, olsun Altınordu bu yıl da Süper Lig de olmasın. Ama biliyorum ki o günler de gelecek.
Paylaş