Ben bu çıkışı çok önceden görmüştüm

TÜRKİYE’nin 500 büyük sanayi kuruluşu listesi geçen gün açıklandı. Egeli şirketlerin performansı beni hiç yanıltmadı.

Haberin Devamı

Geçen yıl listeye girenlerin çoğu bu yıl birkaç basamak birden yükseldi, listeye yeni girenler de oldu.
Ama bunlar arasında bir tanesi var ki; 2009 yılına göre tam 239 basamak birden sıçradı.
Bir önceki sıralamada 481’inci gözüken Hugo Boss; 2010’da 242’nci oldu. Şirketin cirosu da 247 milyon liraya ulaştı. Şirketin ihracat ayağı da büyüyor. Hugo Boss 2010’da 161 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi.
Ne bu sıralama, ne de gösterilen bu olağanüstü performans beni hiç yanıltmadı.

* * *

Geçen yıl ekim ayında, Hugo Boss Türkiye Genel Müdürü Sezai Kaya’yla şirketin merkezi Stuttgart’a gitmiştik.
Yani modanın tam merkezindeydim.
Hugo Boss’un CEO’su Claus-Dietrich Lahrs bize bir akşam yemeği verdi. Yemekte şirketin yaratıcı ekibi de vardı.
Boss Black Sportswear Direktörü Gaston Bonni, Boss Black Menswear Direktörü Kevin Lobo, Boss Black Womenswear Direktörü Karin Busnel, Boss Orange Direktörü Eyan Allen, Boss Green Direktörü Jose Janga’yla çok renkli bir sohbet yaptık. O gecenin nasıl geçtiğini anlayamadım.
Aklıma geleni sordum, moda dünyasının dilini çözmeye çalıştım.
Nasıl yaşıyorlar, nasıl yaratıyorlar, nelerden etkileniyorlar...
Alışkanlıkları nasıl değiştiriyorlar, nasıl akım oluşturuyorlar...
Bir sonraki yılın renklerini nasıl seçiyorlar ve bizi nasıl ikna ediyorlar...
Giyimde aksesuarları nasıl belirliyorlar, bunları nasıl trend hale getiriyorlar...
Ben sordum; onlar cevap verdi.
Dikkatimden kaçmayan bir cümle vardı.
“Türkiye’yi çok önemsiyoruz. Hugo Boss için Türkiye vazgeçilmez hale geldi...”
Bu yorumu yapan da Hugo Boss’un CEO’su Claus-Dietrich Lahrs’dı.
Lahrs, Avrupa’nın en deneyimli CEO’ları arasında gösteriliyordu.
L’Oreal’den gelmişti; daha önce de Cartier gibi bir dünya devini yönetmişti. Perakendeciliği çok iyi bilen, dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, tüketici alışkanlıklarını değiştiren ekipleri yöneten biriydi.
Böylesine deneyimli bir kişinin ağzından Türkiye’ye övgüler duymak beni çok mutlu etmişti.

* * *

Haberin Devamı

Beni daha da sevindiren; Lahrs’ın ve yaratıcı ekibin Türk ekibine gösterdikleri ilgi, kullandıkları iltifat sözcükleri, her fırsatta Türkiye Genel Müdürü Sezai Kaya’ya olan güven ve bu ekiple ilgili yapılan gelecek planlarıydı.
Stuttgart’taki merkezde 2 bin 500 kişi çalışıyordu. Ama Almanya’da tek bir parça üretim bile yoktu.
Dünya genelinde 9 bin çalışanı olan Hugo Boss’un; Türkiye ayağında, yani İzmir’de 3 bin 500 kişi çalışıyordu.
Dünya genelindeki 6 bin 100 satış noktasında satılan takımların yüzde 50’si İzmir’den gidiyordu.
Gömlekteki pay yüzde 45’e, kadın giyimdeki pay 60’a ve jean giyimdeki oran yüzde 60’a çıkmıştı.
Claus-Dietrich Lahrs, İzmir’deki Ege Serbest Bölge’deki yatırımlarını daha da büyüteceklerini söylüyordu.
Yani Hugo Boss Türkiye, şirket için bir model olmuştu.

* * *

Haberin Devamı

Tabii o geziden çok keyifli döndüm.
Hem Sezai Kaya ve arkadaşları için sevindim, hem de Türkiye’nin birçok alanda gösterdiği bu çıkış adına...
O yüzden Hugo Boss’un Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu arasında müthiş bir çıkış yakalayarak, 239 basamak yükselmesi, dediğim gibi, beni hiç şaşırtmadı.
Ne derler...
Ben bunu daha önce görmüştüm.
Hatta yazmıştım...

Fikirler havada uçuştuğunda

Daha önce yazmıştım ama, konu açılmışken tekrarlayayım. Fikirler havada uçuşmalı, insanların düşünce sınırları ortadan kalkmalı. O yüzden Stuttgart’taki bir ortam ve insanların ruh hali beni çok çekmişti. Hugo Boss’un Stuttgart’taki merkezinde fark etmiştim ki...
Düşünmek serbest... Hem de alabildiğine... Herkes kendini bir okyanusun tam ortasındaymış gibi hissediyor. Kimse yeni bir fikir ortaya attığı için eleştirilmiyor. Aksine böyle bir iklim için her türlü koşul yaratılıyor. Çalışanlar cesaretlendiriliyor. O fikir çok uçuk da olsa, farklı da olsa, birçok insana aykırı bile olsa… Kimse çekinmiyor. Ortaya o fikri atıp bırakıyor. Sonra... Stuttgart’ın o sert havası bile Hugo Boss’un içindeki fırtınanın yanında hafif kalıyor. İşte o anda devreye Hugo Boss’un CEO’su Claus – Dietrich Lahrs giriyor.
Lahrs, o gün şöyle demişti:
“Hugo Boss’ta bu ortamı yaratmak zorundayız. Çünkü her şey hayal kurmakla başlıyor. Biz herkes için ve çok önceden düşünmeliyiz. O yüzden çalışanlarımız kendilerini iyi ve güvende hissetmeli... Bana düşen de bunun koordinasyonunu sağlamak...”
Böyle olunca da başarı kendiliğinden geliyor.

Yazarın Tüm Yazıları