Artık tasarımlar kişiye özel

ARTIK her şey tasarım, her şey detay...

Haberin Devamı

Ne iş yapıyorsanız yapın, hangi işle uğraşırsanız uğraşın. Detaylara hakim değilseniz, insanlara hayal kurduramıyor ve hayatlarını kolaylaştırmıyorsanız, işiniz çok zor demektir. Yeni ürünler, yeni tasarımlar çok farklı... Kişiye özel... Ve daha estetik...
Evinizdeki salondan yatak odasına, yaşadığınız kentin mobilyalarından kişisel aksesuarlarınıza kadar her şey sizin ruhunuzu, kişiliğini yansıtıyor. Yansıtacak...
Tasarımın öncüleri böyle düşünüyor. Geleceği planlayanlar bu gerçeği hep dikkate alıyorlar. Bu işin lideri İtalyanlar, ama şunu söylemeliyim. Türkiye’de de tasarım konusunda olağanüstü gelişmeler oluyor. Yani Türkler, “çok fazla olmaya” devam ediyorlar.
Bir gözlemimi size anlatayım. Geçen hafta bir giriş yapmıştım.
Bambaşka bir dünyaya girince, biraz bu alana yabancı olunca, bir üçüncü göz pozisyonuna düşünce, insan daha objektif yorum yapıyor.
Geçen hafta yazmıştım; bugün de devam edeyim.
Cannes Boat & Yacht Show’daki Türk yatlarına ilgi çok fazlaydı. Ama öyle böyle değil. Bilgin Yachts’ın 45 metrelik megayatı Tatiana’yı gezmek için insanlar sıra bekledi. Numarine’in Fly ve 102 Rph modelleri de Alen Yachts’ın Alen Tender’ı da Vicem Yachts’ın 75 FLY ve 36 HT’si de yoğun ilgiden nasibini aldı. Hepsi çok iyiydi ve hepsi de büyük övgüler aldı.
Cannes’a dünyanın birçok yerinden gelen yat meraklılarıyla konuştum, Türkiye’yi çok yakından izliyorlar. Artan marina ve yat sayısını, bu arada üretim yapan firmaların giderek rekabette ön sıralara çıkıyor olmasını altını çize çize anlattılar.
Ben de çok mutlu oldum.
Çünkü yat turizmi, yeni destinasyonlar ve adresler arıyor. İspanya, İtalya, Yunanistan’dan bir kaçış var.
Yeni cazibe merkezi Türkiye olma yolunda...
Bunu Cannes’da daha iyi hissettim.

Haberin Devamı

Teknolojiyle zarafet buluşmuş

Dedim ya... Artık her şey kişiye özel tasarım ve farklı detaylar diye... Başım sıkıştığında fikrini aldığım Denizmar’ın sahibi Ceyhun Erhan’a “Sana göre bu yat fuarının en özeli hangisi” diye sordum. O da aldı beni, İtalyan Dominator’un yanına götürdü.
Yat mı, yüzen ev mi, bilemedim. Çok şık, çok yaratıcı, çok şaşırtıcıydı. Ben her yatın üzerine çıktığımda, yarım saat sonra sıkılanlardanım. Dar alanların hiç bana göre olmadığını bildiğim için hep karaya ayağımı basmak isterim. Ama bu başka bir şeydi. Yarım saatte sıkılan ben, iki saatten fazla vaktimi yatın üzerinde geçirdim.
Dominator’un mühendisleri çalışmışlar teknolojiyle zarafeti bir araya getirmişler. Daha da önemlisi bunu kişiye özel yapmışlar. Yatı sipariş verenle bu işi tasarlayanlar oturmuşlar, tartışmışlar, bu kişinin nasıl bir hayal kurduğunu öğrenmişler. Ve çizmeye başlamışlar...
Sonra defalarca bir araya gelmişler. İç mekanları fonksiyonel hale getirmişler, renk uyumunu, kullanılan malzemeyi tek tek seçmişler. Dış mekanlarda geniş alanlar bırakmışlar, ilk defa bir yatta gördüğüm eşyalarla donatmışlar. Yani yok, yok...
Ayrıntıları ne kadar yazıyla aktarabilirim bilemiyorum, ama en iyisi siz bir 2012 Dominator görürseniz, mutlaka gezin.
Deniz Yatçılık’ın Genel Müdürü Mehmet Soydan ve Ceyhun Erhan, yat tasarımının çok farklı bir yere gittiğini söyledi. Ve elbette, yat iç mekan tasarımının da özellikle İtalya’da üniversitelerde bir bölüm olarak ele alındığını...
Sonuçlar ortada...

Haberin Devamı

Derbi... Son kez...

İşin işine taraftarlık, renk sevdası girince farklı algılanıyor. Göztepeli ve Karşıyakalı taraftar kardeşlerim, birkaç gün yazdıklarımdan biraz alınmışlar. Eleştirileri biraz sert bulmuşlar. Son kez yazayım.
Benim yazdıklarım spor yazıları değildi, yani maç kritiği filan yazmadım. Bir tespitte bulundum. Ve dedim ki...
Göztepe-Karşıyaka derbisi bir markadır. Süper Lig’in tartışıldığı, değerinin düştüğü bir dönemde de bu markayı parlatmak hem Göztepeli, hem de Karşıyakalı taraftarlara düşer. Ve öncelikle bu iki kulübün yöneticilerine... Aslında bütün İzmirlilere düşer.
Bu olmadı...
Benim eleştirdiğim de bu... Neden olmadı, nasıl olmalıydı, tartışabiliriz. Ama şunu biliyorum ki, istenen bu değildi, özlenen bu değildi.
Göztepeli kardeşlerim, bana geçmiş maçların seyirci rakamlarını yollamış. Geçmişten örnekler vermişler. Hepsini biliyorum. Çünkü, ben en fanatik Göztepeli’den, hem fanatik Karşıyakalı’dan daha fazla maçları takip ediyorum. İşimiz bu... Takip etmeliyiz, izlemeliyiz. Benim söylediğim başka bir şeydi.
Karşıyakalı kardeşlerim kendilerini savunmuşlar, belli ki, kendilerini mağdur görüyorlar. Görmesinler, savunma yerine takımlarını desteklesinler. Bu yılın onlar için ne kadar önemli olduğunu hatırlasınlar. Bu desteği gösterirken de gerçek bir taraftar gibi yapsınlar. Sonra da sızlanmasınlar.
Özetle...
Bu tür yazıları yazmanın ne kadar kritik olduğunu biliyorum. Bunu göze alarak, her iki kulübün de yönetimini, taraftarlarını eleştirdim. Eleştirmeye de devam edeceğim. Çünkü, futbol artık sadece futbol değil... Ve İzmir’in spordaki başarısını yükseltmek için ortak bir çaba içinde olmamız gerekiyor.
Karşıyaka-Göztepe derbisinin elimizdeki en önemli değerlerden biri olduğunu da unutmamalıyız.

Haberin Devamı

Dost acı söyler

Söyleyeyim...
Her sene ayrı bir takım kurarsanız. Takımı deneme tahtası yaparsanız, Fikren ve ruhen hazır değilseniz. Beyninizle ayaklarınızı uyumlu hale getiremiyorsanız... Bırakan C, D’yi B planınız bile yoksa... Bir tane alt yapıdan oyuncu yetiştiremiyorsanız... Koskoca camiayı, büyük tarihi bilmiyorsanız... Beklentileri yönetemiyorsanız... İş zor demektir...
Bu takım iş yapar, Karşıyaka daha iyi oynar. Ama nasıl... Ne zaman? Bunun cevabını da Reha Kapsal söyleyecek. Çünkü, herkes gerekli ve yeterli fedakarlığı yapmış gözüküyor.

Yazarın Tüm Yazıları