Paylaş
Peki neden? Neden bu kadar parlak başlayan hikayeler, nesil değişiminde bu kadar zorlanıyor?
Öncelikle şunu söylemek lazım, aile şirketleri Türkiye’nin ekonomik omurgasını oluşturuyor. Ancak bu şirketler ikinci ve üçüncü nesle geçerken ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar. Aile anayasası oluşturulamıyor, miras kavgaları çıkıyor, aile içi dengeler bozuluyor ve sonuçta şirketler bölünüyor veya dağılıyor.
İlk nesil, genellikle sıfırdan başlayarak büyük bir başarı hikayesi yazan kahramanlardan oluşuyor. Fabrikada, dükkanda, ofiste uzun saatler çalışarak, alın teri dökerek, kazandıkları her kuruşu şirketlerine yatırarak bir şirket kurmuşlar. Onlar için şirket, sadece bir iş yeri değil, bir yaşam biçimidir. Onların gözünde şirket, çocuğundan farksızdır. Bu nedenle, her detayı düşünülerek, her adım planlanarak büyütülmüştür.
İkinci nesil ise genellikle bu büyük mirası devralan, ancak aynı zamanda büyük bir sorumluluk yüklenen nesildir. İşte burada işler karışmaya başlar. Birinci nesil, şirketi kurarken gösterdiği özeni, şirketin devamı için gerekli olan yapısal dönüşümlerde gösteremeyebilir. Aile anayasası oluşturulmamış, kurallar belirlenmemiş, yetki ve sorumluluklar net bir şekilde tanımlanmamıştır.
Aile anayasası, aslında aile şirketlerinin sağlıklı bir şekilde nesilden nesle aktarılabilmesi için bir yol haritasıdır. Ne yazık ki, Türkiye’de bu anlayış henüz tam olarak yerleşmemiş durumda. Aile anayasası olmayan şirketlerde miras kavgaları, yönetim krizleri ve aile içi çatışmalar kaçınılmaz hale gelir.
Aile şirketlerinin bir diğer büyük sorunu ise kriz yönetimi ve uzlaşma kültürünün eksikliğidir. Kriz dönemlerinde, duygusal tepkiler ve bireysel çıkarlar ön plana çıkabilir. Bu durum, şirketin uzun vadeli çıkarlarının göz ardı edilmesine yol açar. Aile üyeleri arasında yaşanan çatışmalar, şirketin itibarını zedeleyebilir ve çalışanların motivasyonunu düşürebilir.
Bu süreçlerin sonunda bir zamanlar başarıdan başarıya koşan aile şirketleri, iç çekişmeler ve yönetim krizleri nedeniyle zor günler geçirmeye başlar. Aslında sorun, şirketin kendisinde değil, yönetim anlayışında ve aile içi dengelerde yatmaktadır. Eğer aile anayasası oluşturulup, yetki ve sorumluluklar net bir şekilde tanımlanabilirse, kriz yönetimi ve uzlaşma kültürü geliştirilebilirse, aile şirketlerinin uzun ömürlü olması mümkün olabilir.
Türk iş dünyasının bu kanayan yarasını sarmak için, aile şirketlerinin eğitim ve profesyonel destek alması büyük önem taşıyor. Aile anayasası oluşturulması, yönetim kurullarının profesyonelleşmesi ve kriz yönetimi konularında eğitimler verilmesi, aile şirketlerinin geleceğini güvence altına alabilir.
Unutulmamalıdır ki, güçlü bir aile yapısı ve sağlam bir yönetim anlayışı, şirketlerin uzun ömürlü olmasının anahtarıdır.
Peugeot’yu nasıl bilirsiniz?
Markaların değişimi, dönüşümü beni hep ilgimi çekmiştir.
Michelin rehberini, Michelinli restoranları takip ediyorsunuzdur.
Bir lastik markasının pazarlama stratejisi ve iletişimi markayı bugün çok farklı bir boyuta taşıdı.
Bu rehber sayesinde Fransa'daki sayılı ve saygın araba sahiplerine, ülkedeki en iyi restoran ve kafeleri önermeyi planlıyorlar.
Aslında amaç insanları yola çıkmaya teşvik etmek. 1900 yılında rehberin ilk ücretsiz baskısı dağıtılıyor. Araba sahiplerine pratik bilgiler sunan bu rehber giderek popüler hale gelmeye başlıyor.
Ve geldiği noktayı hepimiz biliyoruz.
Seyahat edenler ve gastronomiye meraklı olanlar ellerinde Michelin rehberiyle geziyorlar.
Aslında buna benzer farklı bir öykü de var.
Michelin kadar bilinmiyor olabilir.
O da Peugeot’ya ait...
Aslında Peugeot da bir biber değirmeni olarak işe başladı. Fransız şirket araba ürettiğinden daha uzun süredir biber, tuz ve kahve değirmeni yapıyor.
Klasik bir ahşap biber değirmenine benziyor. Muhtemelen farkında olmadan bir tane kullanmışsınızdır.
Birçok kişi tarafından dünyanın en iyi biber değirmeni olarak kabul ediliyor. Ömür boyu garanti veriliyor ve parçalarının yıpranmasının imkansız olduğu düşünülüyor. Anahtar, karabiberleri öğütürken kavrayan sarmal şeklindeki dişlerde... Taşlama başlamadan önce her biri, bilyalı rulman üretmek için kullanılan teknolojinin aynısı kullanılarak ikiye bölünüyor. Üstteki düğme, biftek için ezilmiş mısırlardan hassas soslar için ince öğütülmüş mısırlara kadar öğütmek istediğiniz biberin boyutunu ayarlamanıza olanak tanıyor.
Hikaye, 1810'da Peugeot kardeşlerin aile un değirmenini çeliğe dönüştürmesiyle başlıyor. Aletler, saat ve saat mekanizmalarının yanı sıra kabarık ve korse destekleri, dikiş makineleri ve ütüler yapmaya başlıyorlar.
1840 yılında ilk kahve değirmenlerini yapıyorlar. 1975 yılına kadar üretimde kalıyor sonra elektrikli hale geliyor. Bunu biber değirmeni izliyor ve öğütme sistemi, tümü aslan amblemi altında patentleniyor.
Şirket çamaşır makineleri, radyolar ve 1960'larda ilk mutfak robotu olan Peugimix'i yapıyor.
Motorlu arabanın ortaya çıkışıyla şirket ikiye bölünüyor. Eugène ve Armand farklı hikayeler yazıyorlar.
Eugène'in oğulları 1905'te kendi otomobil markaları Lion Peugeot'yu piyasaya sürdüler. Beş yıl sonra şirketler bir kez daha birleşti. Ancak birçok insan hala iki ürün arasındaki bağlantının farkında değil.
Kathy Davies şöyle diyor:
“İnsanlar arabanın adını nasıl telaffuz edeceklerini biliyor ama biber değirmenini gördüklerinde bir 'Pewjo' istiyorlar ve bağlantı kurmuyorlar. Yine de en fantastik biber değirmeni. Her bir parçası o kadar iyi tasarlanmış ki, bunlardan birini bir kez kullandıktan sonra diğerine geri dönemezsiniz.”
Küçük bir kriz kaosa dönüşüyor
Türkiye’de birçok iyi şirketin yıllar içinde darmadağın olduğuna şahit olduk. Aslında küçük bir kriz yönetilemeyince kaosa dönüşüyor. Aile anayasası olmayınca; aile bireyleri nasıl hareket edeceklerini bilmedikleri için şirketler parçalanıp gidiyor. Oysa bir uzlaşma adımı olsa, bir el sıkışılsa başka bir öykü yazılacak. O yüzden kurumsallaşma gerçekten önemli... İyi girişimci olmak yetmiyor günümüzde... İyi profesyonellerle de çalışmak zorundasınız.
Paylaş