Paylaş
Deniz bu, durur mu tabii ki misliyle karşılık vermiştim ben de. Böylece seksenler aşkı gibi başlamıştı bizim de aşkımız. En iyi arkadaştan pek de güzel sevgili olunurun kanıtı gibiydik biz. Hatta arttırıyorum, en güzel sevgili, en iyi arkadaştan olurdu. Gaza gelip en yakın arkadaşlarınıza yürümeyin ama bence öyle. Ya da yürüyün, dönerse sizindir J
E durum böyle olunca her yıl dönümünü de kutlamak düşüyor bize tabi. Ama Caner’e kalsa, ki aç parantez sinirlendiğimde ona Caner derim bunu da herkes bilir kapa parantez, her sene kutlandığı için bir anlamı yokmuş. Herhangi bir gün gibiymiş. Onun içi yıl dönümü, doğum günleri filan hemen geçmesini, bitmesini istediği görevler gibiymiş. Bunu da gelmiş bana 4.yılda söylemiş. Delirir misin, delirtir misin? Karın yağmasını, güneşin açmasını, kedinin miyavlamasını, verdiğim iki yüz elli gramları havai fişeklerle kutlayan ben yıl dönümümü mü kutlamayacağım? Yıl dönümünü kutlamayan bir Deniz, çikolatasız sufleye, peyniri donmuş pizzaya, parmesansız risottoya, aylardır difrizde unutulmuş dondurma kabından çıkan kıymaya benzer. Ben bunu hakedecek ne yaptım Caner! Tüm kalbimle diliyorum ki inşallah bu soğuk kış günlerinde en soğuk klozet kapaklarına denk gelirsin, inşallah ayakkabının içine kar suyu kaçar da tüm gün ıslak çorapla dolaşırsın, önümüzdeki yirmi beş yıl Beşiktaş maçlarına bilet bulamayasın, sinemada bir elinde kolan bir elinde patlamış mısırın koltuğa otururken bütün patlamış mısırını yere dökesin ve inşallah sinemada telefonuyla konuşan insanlar hep senin yanına oturur. Daha sen ağzına bir tane bile atmadan patates kızartmandan otlanırlar inşallah! Dilerim Allah’tan, senin olmadığın yandaki kuyruk her zaman daha çabuk ilerler ve umarım aylardır oynadığın ve kaydetiğin Xbox oyunun silinir! AMİİİİN. Oh be rahatladım.
Bir ay önceydi…Yıl dönümümüz için öneri olarak Roma’ya gidelim diyince yüzleşmiştim acı gerçeklerle. Caner’in bu özel, bu aşırı anlamlı günümüz için gerçek duygularını daha da kötüsü Roma’ya gitmeyeceğimizi öğrenmiş bulunmaktaydım. Hevesim kırılmıştı, tehlikenin farkında mıydınız? O günden sonra ağzımı açmadım, hiçbir şey söylemedim. “ Tamam istemiyorum ben bir şey” dedim ki bu en tehlikelisiydi. Caner de bunu bilirdi. Bunu kendisi istemişti, elimden bir şey gelmezdi. Bakalım ne yapacaktık?
Sadece benim için değil, yakın çevremiz için de büyük bir olay haline gelmişti bu kutlama meselesi. Sonradan öğrenip çok eğlendim, herkes itinayla her gün Caner’e “ yıl dönümünde ne yapacaksınız?” diye sormuş. Ben organize etsem bu kadar olurdu ama şirinleri görebilecek kadar iyi bir insan olduğumdan yapmadım tabii ki böyle bir şey. Günler geçip, yıl dönümümüz yaklaşmaya başlayınca Caner soğuk terler dökmeye başlamıştı. Belli ki ne yapacağını bulamıyordu, benim önerimi de tek seferde silip atmıştı. Pişman mıydı acaba? Hayır, acımamalıydım. O bunu haketmişti…
Yıl dönümümüze günler kalmıştı, hala bana bir öneriyle gelmemişti. Caner bu, sürpriz de yapacak hali yok diye düşünüyordum. Soğuk terler yerini stres ve gerginliğe, gerginlik de mutsuzluğa bırakmıştı. Sevgilim çok üzgün gözüküyordu. Ben en önemli, en mutlu günümüz, o gün şahane bir Denizz Aşırı kutlama yapıp aşkımıza aşk katmalıyız diye düşünürken, bu durumun ikimizi de üzmeye başladığını fark ettim. Muhtaç olduğum kudret damarlarımdaki asil kanda mevcuttu diyip, sahip olduğum bütün mantığımı da yanıma alarak konuşmak için Caner’in yanına gittim.
Yıl dönümümüz için “ne yapacağını” hala bulamadığından stresli olduğunu, kafasının sürekli bununla meşgul olduğunu, bir gün arabayla gelirken kaza yaparsa benim suçum olduğunu söyledi. Ben de, yıl dönümünü sadece benim günümmüş gibi düşünmesinin ve buna göre plan yapmasının, strese girmesinin yanlış olduğunu söyledim. Bu ikimizin de günüydü, ama o sadece benim günümmüş gibi düşünüyor, beni mutlu etme odaklı çalışıyordu. Bu duruma onu benim getirdiğimi söyledi. Çok üzüldüm. Bu bizim ortak günümüz, ne yapacaksak birlikte planlamalıydık, sorumluluğu tek başına üstlenmemeliydi. Benim, onun için “ ne yapacağım” hiç tartışılmıyordu. Bir an önce şu gün geçsin de rahat bir nefes alalım psikolojisinden kurtulması gerektiğini söyledim. Böyle olacaksa hiç kutlamayalım daha iyi dedim.
Sonra düşündüm bu evrensel bir problemdi. Yıl dönümü, sevgililer günü gibi özel günler için reklamlar bile erkeklere yapılıyordu. “ Sevgilinize bu sevgililer gününde beş taş pırlanta alın.” “ Yıl dönümü için Zen pırlantaya uğramadan etmeyin” türevi bir sürü reklam görüyoruz ekranlarda. Ben hiç “ sevgilinize bu sevgililer gününde kıravat alın” gibi bir reklamlara rastlamadım. Varsa da diğerine nispeten daha azdır. Serbest piyasa ekonomisi özel günlerde satışları hep erkeklere yaparken, sürprizler, organizasyonlar da hep erkeklerden bekleniyor. Durum böyle olunca da en özel gün birden görev bilincine dönüşüyor ve anlamını yitiriyor. Oysa her şey birlikte konuşulup, planlandığında inanın daha güzel. Eşinizle, sevgilinizle konuşun bakalım bir, her yıl “ bu yıl inanılmaz bir sürpriz hazırlamalıyım” psikolojisiyle mi “ bu yıl geçen yılkinden daha iyi bir şey yapmak zorundayım” psikolojisiyle mi yapıyor her ne yapıyorsa. Bu bir görev mi yoksa içinden geldiği bir şey mi onun için… Bazılarınız görev olarak yapılsa da mutlu olur, ama ben içten gelerek yapılmayan hiçbir şeyden mutlu olmadığım için, eğer görev gibi olacaksa, hiç olmasın daha iyi diyenlerdenim.
Neyse biz ciddili konuşmayı yaptıktan bir gün sonra bir mesaj geldi bana. “Yıl dönümümüz için arabayla Bulgaristan’a gidelim diyorum. Eğer kabul edersen bu organizasyondaki görevin otel bulmak.” Kabul etmek ne demek direkt atlarım ben bu teklife J Bana böyle planlarla gel Pare’ciğim, bir tanecik sevgilim. Tabi ki ayarlarım hem de en merkezisinden. Pare’ciğim yine kıyamamış, en sevdiğimden bir seyahat organize etmişti. İyi ki açık açık konuşmuşum diye düşündüm ben de, zaten en önemlisi iletişimdi.
Her şeyi içimizden geldiği için, sevdiğimiz, mutlu olduğumuz için yaptığımız bir hafta olsun. Görev olduğu için hiçbir şey yapmayalım. Ünlü düşünür Dilber Ay’ın da dediği gibi, zorunda mıyım?
Örtmen geldi bye…
Paylaş