Son bir kaç gündür borsada uzun zamandır izlemediğimiz bir seyri yeniden görmeye başladık. Endeks bant aralığına sıkışmış durumda. Bu bant aralığını kabaca 18 bin 100, 18 bin 700 puan aralığı olarak tanımlayabiliriz. Hareketler bu bant aralığı içinde ters simetri ile gerçekleşiyor. Bir gün değer yitirip destek seviyelerine yaklaşıyorsa ertesi gün değer kazanıp direnç seviyelerine doğru hareket ediyor.
Bu hareket sadece borsada değil, diğer temel piyasalarda da kendisini gösteriyor. Bono faizlerinin yüzde 23-24 aralığında, doların ise 1 milyon 320-330 bin lira aralığında hareket ettiğini izliyoruz.
Genelde borsadaki hareketleri analiz ediyorken önce beklentileri sıralayıp arkasından borsanın gösterebileceği olası hareketleri tahmin emeye çalışıyoruz. Bu sefer tersini yapalım. Yani borsadaki hareketten yola çıkıp beklentilerin neler olduğunu, daha doğrusu beklentilerin karakterinin ne olduğunu bulmaya çalışalım. Ve buradan da yine orta vadeli endeks yönü tahmini yapmaya çalışalım.
Açıkçası çok fazla zorlanacağımız bir yöntem olmayacak bu. Çünkü bant hareketinin beklentilere indirgenmesi durumunda karşımıza çıkan sonuc bir matematik problemi kadar kesin ve anlaşılır bir noktaya götürüyor bizi. Yani şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Piyasa umutlu; bu yüzden bulunduğu seviyeleri terk etmemeye çalışıyor. Yani örneğin borsada bugün satış yapanlar ertesi gün sattıkları fiyatın bir kademe altından ya da üzerinden alıma geçip, ertesi gün bir üst ya da alt kademeden tekrar satış yapıyor. Bu seyir sırasında birer kademelik kayıpların çok fazla zarar anlamına gelmediğini de söyleyelim çünkü yatırımcı “nasıl olsa bir sonraki gün kaybımı telafi ederim” diye düşünüyor.
Böyle piyasalarda para kazanmak da mümkün. Trendi iyi analiz edenler ve aşağı seviyelerden alım yapıp yukardan satışa geçiyorlar. Zaten endeksin hareket ettiği bant aralığının da geniş olması bunun dirket bir sonucu olduğu gibi aynı zamanda bu tarz para kazananların işini kolaylaştıran bir etki yapıyor. Kendi kendisini besleyen bir süreç yani. Ve bu yatırımcılar daha çok likit hisse senetlerini yani İMKB 30 Endeksi’nde işlem gören hisse senetlerini tercih ediyor. Ben bunlara bant avcıları diyorum.
Ama borsada uzun sıkışma dönemlerinden sonra sert bir tepki hareketinin geldiği herkesin malumu.
Bunun nedenini de yine yukarda anlattığımız bant seyri içinde para kazanma olgusunun kendi kendini besleyen mekaniğinde aramak gerek. Endeksin bant seyrine geçtiği anlaşılınca her gün her dakika her saniye yeni bir yaırımcı bu tarz hareket etmeye başlıyor. Ve sonuçta yığılma sonucu süreç kırılıyor. Ayrıca bu sürecin kırılmasını elinde yüksek miktarda ve farklı hisse senetleri ya da liki olan olan bir yatırımcının ani hareketi ile de değişebiliyor. Örneğin hisse malda olan bir yada bir grup büyük yatırımcının elindeki hisse senetlerini, endeks bandın alt sınırına yakınken bant avcılarının üzerine boşaltması ile trend kırılıyor. Bant avcıları burada alıma hazır durumdalar zaten. Ve satış dalgası da aynı anda farklı hisse senetlerinde geldiği için ilk tokadı yemiş oluyorlar. Bu ilk tokadın ardından bant avcıları da zararlarını azaltmak için satışa geçiyor ve satış birden bütün piyasaya yayılıyor.
Özellikle de Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki atağı Avrupa içindeki bir çok çevreyi bu konuda acil hareket etme eğilimi içine sokmuş durumda. Alman Hristiyan Demokrat Birlik Partisi Lideri Angela Merkel’in Türkiye’deki AB yanlısı çevrelerin sinirlerini bozan ziyaretinin ardından gelen Almanya Şansölyesi Gerhard Schröeder’in Türkiye ziyareti de bu bağlamda değerlendirilmek zorunda.
Schröeder’in Türkiye ziyareti sırasında yapacağı/yaptığı açıklamaların ve vereceği/verdiği mesajların neler olacağını tahmin etmek zor değil. Türkiye’nin üyeliğini desteklediklerini ve imtiyazlı birliktelik gibi yaklaşımlara kesinlikle karşı çıkacaklarını söyleyecek. Aslında bu ziyareti Türkiye’den çok, yaklaşan seçimler öncesinde 2 milyona yaklaşan Türk kökenli seçmene yönelik olarak değerlendirmenin daha faydalı olacak.
Kıbrıs’ta yarın başlayacak görüşmeler öncesinde taraflardan gelen mesajlar da durumun Türkiye açısından ciddiyetini ortaya koyar nitelikte. Cumhurbaşkanı Denktaş, bugüne kadar Rum tarafının önemli konulara girmekten kaçındığını söylüyor. Denktaş’ın analizinde Rumların hala vakit kazanmaya çalıştığı ve 1 Mayıs’a mevcut durumu koruyarak girmek istedikleri vurgulanıyor.
Bunları zaten haftalardır tartışıyoruz, ayrıntıların bir çoğunu biliyorsunuz zaten. Piyasa uzmanları, bu ayrıntıları dile getirirken sürekli olarak trendin ve morallerin yükselişi işaret ettiğini söylüyor ama buna rağmen piyasaların bir türlü sıkıştığı aralıktan kurtulamadğını görüyoruz. Peki nedir piyasaların önündeki engel diye sorduğumuzda ise yanıt alamıyoruz.
Aslında yukardaki satırlar dikkatli okunduğunda morallerin yüksek olmasına neden olarak gösterilen AB’den müzakere tarihi alınması konusu ile ilgili olarak elimizde tek bir somut gerçekleşme olmadığını görüyoruz. Türkiye AB’nin koyduğu şartları yerine getirdikçe, engelleri aştıkça yenileri konuluyor önümüze.
Fakat bu kez AKP hükümeti ne pahasına olursa olsun, ki Kıbrıs da bunlara dahil, AB’den müzakere takvimi lma konusunda ısrarcı. İşte bu yüzden önümüzde 2004 yılı sonuna kadar daha gidilecek çok yol var. O yolda daha çok Kıbrıs ve daha çok Merkel ile karşılaşacağız.
Bu nedenle de şimdiye kadar soyut gelişmeleri satın alan piyasalar daha ayakları yere basar biçimde hareket etmeye başladı. Borsada 20 bin puan seviyesinin iki kere denenip aşılamaması da bunun en iyi örneği.
Örneğin Alman Hristiyan Demokrat Birlik Partisi başkanı Angela Merkel, Türkiye’yi ziyaretinde Avrupa Birliği içinde bir çok insanın dile getirmek istediği, hatta zaman zaman da ima ettiği bir durumu dile getirdi: Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olmasın. Özel bir statü ile AB-Türkiye ilişkileri düzenlensin. Üstelik bu açıklamayı, Başbakan Erdoğan ile birlikte gerçekleştirdiği basın toplantısında dile getirdi.
Bu Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin gerçekleştirdiği açılımdan sonra karşı kanattan gelen ilk açıklamaydı. Ardından, şahsen türkiye’ye özel bir “ilgisi” olduğunu düşündüğüm AB genişlemeden Sorumlu Komiseri Günten Verheugen, başka bir açıklama ile çıktı Avrupa ve Türk kamuoyunun karşısına: Kıbrıs ile ilgili gelişmeler çok olumlu. Türkiye bu yıl sonunda cesaret verici açıklamalarla dönebilir. Bu açıklamanın ardından bugün Hollanda basınının bir haberi, daha doğrusu iddiası düştü gündeme.
Biz Türk basını olayı şöyle duyurduk: Hollanda'da yayınlanan De Folks-Krant gazetesinin ele geçirdiği ve Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen gizli rapora göre, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giriş tarihi 2015 olarak belirlendi.. Rapor Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot tarafından hazırlandı. Bot raporunda, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye aralık ayında kesin tarih vereceğini vurguluyor. Başlatılan reformların Türkiye'yi birliğe daha da yakınlaştırdığına işaret edilen raporda, bazı eksiklere rağmen Avrupa Komisyonu'nun da, Türkiye'ye yıl sonunda kesin bir tarih verme konusunda aynı görüşü paylaştığı belirtiliyor. Hollanda Dışişleri Bakanı Rot, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye modern bir islam ülkesi olarak Ortadoğu'da önemli roller verebileceğini de ifade ediyor.”
Tam bu sırada Almanya’nın önde gelen gazeelerinden Süddeutsche Zeitung şöyle bir başyazı yayımladı. Türkiye’nin AB için tam bir muamma olduğunu belirten başlığın ardından haber şöyle devam ediyor: Türkiye’nin AB üyeliği birlik için bir ölüm-kalım meselesi. AB iki farklı şekilde davranabilir.
Senaryo 1: Avrupa Birliği Türkiye kilomere taşını da kapsayacak biçimde biraz daha genişleyerek, Avrupa Güvenlik ve işbirliği Teşkilatı gibi tarihe gömülebilir.
Senaryo 2: AB, batı ile islam arasındaki çatışmayı ortadan kaldırma ve islam dünyasına bir köprü olma şansı tanıyan Türkiye’nin üyeliğini reddeder. Bu iki senaryo da verilecek kararlar sonucu ortaya çıkabilecek olumsuz bonuçları anlatıyor. Bu nedenle alternatifler daha az riskli olana kadar biraz zaman kazanmakta bir bir şey yok. Bugün AB’yi Türkiye hakkında kesin bir karar almaya zorlayanlar özellikle de Almanya’da, kamunun AB’ye olan inancını azaltabilir.”
Bu gelişmeleri altalta yazmamızın nedeni bir gerçeği ortaya koymak. Türkiye önemli bir dönemece girdi ve bu dönemeçte de artık gelecek 10 yılı etkileyecek kararlar alınacak. Bu kararların hangi yönde olacağını da büyük çapta Türkiye’nin Kıbrıs müzakereleri sırasındaki tavrı ve bu müzakerelerden çıkacak sonuç hayati seviyede etkileyecek.
Yatırımcı, bugünden itibaren Kıbrıs meselesine yani siyasete biraz daha angaje olmak zorunda.
Halka arzın başarılı bir arz olacağı başından bu yana belliydi ama bu kadar iyi geçeceğini açıkçası kimse tahmin etmiyordu. Fiyatın ucuz olması, şirketin üç ayda bir temettü dağıtması ve elbette ki Fenerbahçe’nin adı bu arzın başarılı geçmesinde önde gelen sebepler arsındaydı ama yine de 40 bine yaklaşan yatırım sayısı oldukça ciddi bir rakam.
Bunu afaki olarak söylemiyoruz elbette. Belirli kıyaslamalar yapıyoruz tabii ki. Kıyasladığımız halka arzlar da Galatasaray ve Beşiktaş halka arzları. Örneğin Beşiktaş halka arzında 7 bin 884 yatırımcıya hisse senedi satışı yapıldı. Galatasaray halka arzında ise 3 bin 767 kişiye.
Halka arzla ilgili kesin bilgiler yarın ortaya çıkacak. Ama halka arzda konsorsiyum lideri olan Deniz Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Ateş de çok başarılı bir halka arz gerçekleştirildiğini ve talep bildiren yatırımcı sayısının 40 bine yaklaştığını teyit ediyor. Hakan ateş ile yaptığımız telefon röportajında verdiği bilgiler oldukça ilgi çekiciydi. Ateş, halka arza hem yurtiçi hem de yurtdışından yoğun talep geldiğini ve yatırımcı sayısının 40 bine yaklaştığını belirtti. Konsorsiyumda bulunan diğer aracı kurumlardan da underwrite ettikleri tutarın 10 katı kadar talep geldiğini belirten Ateş, "Bu durumda bireysel yatırımcılara bire yedi bire sekiz gibi bir oranın düşeceğini tahmin ediyoruz" dedi. Dün geceyerısına kadar Denizbank şubelerinde talep kabul ettiklerini belirten Ateş, bu nedenle rakamların henüz kesin olmadığını, nihai girişlerin bugün yapılacağını ve kesin sonuçların ancak bundan sonra ortaya çıkacağını da ifade etti.
Ateş, diğer spor kulüplerinin halka arzlarına gelen taleple karşılaştırıldığında 40 bine yaklaşan yatırımcı sayısının büyük bir başarı olduğunun da altını çizerek, "Halka arzda ayrıca bir anket yaparak yatırımcılara taraftar olarak mı, hisse senedi getirisi için mi yoksa temettü için mi talep gösterdiklerini sorduk" dedi. Ateş, halka arzla ilgili ayrıntılı bilgilerin ve anket sonuçlarının da önümüzdeki günlerde yapılacak bir basın toplantısı ile açıklanacağını belirtti. Aslında basın toplantısının yarın yapılması gerekiyordu fakat Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım'ın babasının vefatı üzerine toplantının bir kaç gün ertelenebileceği belirtiliyor.
Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğim.
Merkez Bankası kura 1 milyon 305 bin lira seviyesinden müdahale etti. İlk adımda kur 1 milyon 318 bin liraya kadar çıktı. Piyasalarda Merkez Bankası’nın sadece varlığını göstermek üzere bu müdahaleyi gerçekleştirdiği ve müdahale tutarının 20-30 milyon dolar altında kaldığı tahminleri yapıldı başta. Bu ilk tespitte piyasa uzmanları yanıldı çünkü Merkez Bankası piyasadan çıkmadı ve alımlara devam ederek kuru 1 milyon 325 bin lira kadar çekti. Yani ilk etapta tahmin edilenin aksine piyasadan çıkmadı. Genelde Merkez Bankası’nın gün boyunca piyasada kalması bekleniyor.
Bankacıların ilk tespitinde, Merkez piyasaya girdi-çıktı tespitinde, yanılmasını doğal karşılamak lazım çünkü ilk dakikalarda bankalardan sadece 1’er milyon dolarlık alım gerçekleştirdi. Bu durum da bankacıları yanılttı. Ama resmin hatları daha sonra netleşti.
Tüm bunlar Kıbrıs ile ilgili kutlamalar ama hakikaten kısa vadede bu kadar büyük etki yaratması gerçekçi mi bu durumun? Planı bir kere daha ayrıntılı anlatmaya gerek yok. Ama piyasa uzmanları ve yatırımcılar şu gerçeği gözden kaçırıyor. Kıbrıs görüşmelerinde taraflardan herhangi biri masadan hala kalkabilir. Diyelim ki kalkmadı ve süreç işleyip referanduma gidildi. Ortada hala planın referandumda iki taraftan biri ya da her ikisi tarafından reddedilme olasılığı mevcut.
Piyasa uzmanları diyorlar ki, “Türkiye bu görüşmelerden sonuç alamasa bile iyi niyetini gösterdi. Bu da 2004 yılı sonunda yapılacak değerlendirmede Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi almasını sağlayacak”. Ama AB’nin resmi açıklamalarda üyelik yolunda Kıbrıs meselesinin asli unsur olmadığını beyanı bu kez bizim karşımıza sorun olarak çıkabilir. AB, Kıbrıs’ın üyelik önünde engel olmadığı gibi kolaylaştırıcılık özeliğinin de tahmin edildiği kadar yüksek olmadığını söyleyebilir. Hatta başka meseleleri de sorun olarak çıkarabilir karşımıza. Ve üstelik AB ile ilgili beklentinin realize olması için de yıl sonunu beklemek gerek. Dokuz ay kadar bir zamandan bahsediyoruz ki bu süre zarfında nelerin değişeceğini kimse bilemez.
Piyasalar Kıbrıs rüzgarına kapılıp makro gelişmeleri ihmal etmeye başladı ama IMF ile ilişkileri hafife almanın faturası tahmin edilenden ağır olursa kimse şaşırmasın.
Uluslararası ilişkiler ve siyaset öğrencilerinin derslerine konu olabilecek bir süreç yaşadığını, dünyanın önemli başkentlerinde elçilik telefonlarının hiç susmadığını, diplomatların bir sağa bir sola koşuştuklarını rahatlıkla görebiliyorsunuzdur eminim.
Ben kendi adıma sabahlara kadar televizyon başından ayrılmadan yerli yabancı tüm TV kanallarını dolaşarak Kıbrıs konusunda ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum.
Dün hakikaten hiç beklemediğimiz bir gelişme ile karşı karşıya kaldığımızı herkes kabul ediyor. Uluslararası siyaset yorumcuları Türkiye’nin yeni önerisinin çok önemli bir milat anlamına geldiğini ve “çözümden kaçan” taraf olma görüntüsünün silinmesinde önemli rol oynayacağını düşünüyor. Gerçi, bu yorumların tartışmaya açık olduğunu hatırlatmamız gerek. Çünkü diplomaside bazen birkaç dakika içinde rüzgar yön değişirebiliyor. Fakat yine de elimizde Türkiye’nin bu kez Kıbrıs konusunda çözüm isteğinin güçlü dinamikler tarafından yönlendiriliğini gösteren deliller var. Ve bunların da kısa vadede piyasaları olumlu etkileyeceğini belirtmemiz gerekiyor.
Bu noktada ister istemez bir uyarı yapmamız da gerek. Görüşmeler devam eder ve bir sonuca ulaşılabilir. Fakat ulaşılacak sonucun ya da çözümün Türkiye’inn lehine olacağı garantisi hala mevcut değil. Kaldı ki, Türkiye istediğini alsa bile bu asıl eksen üzerinde bizim umduğumuz kadar etkili olmayabilir.
Nedir asıl eksen? Elbette ki Avrupa Birliği.
Türkiye Kıbrıs sorununda çözüme ulaşarak ya da en azından çözüm isteyen taraf olduğunu göstererek 2004 yılı sonunda bir müzakere takvimi almayı umuyor. Çünkü AB açıkça söylemese de Kıbrıs konusunun müzakere takvimi önünde engel olduğunu çeşitli vesilelerle ima etti. Ama yine de çözüme ulaşılması müzakere takviminin garantsi değil. AB başka bir gerekçeyle, öneğin PKK lideri Öcalan’ın yeniden yargılanması, Türkiye’nin kabul edemeyeceği üniter devlet yapısını tehdit edici nitelikte talepler ya da hiç olmadı ekonomik gerekçelerle müzakere takvimi vermeme yoluna gidebilir.
Piyasalar şu ana kadar yaşanan gelişmeleri bir hayli iyimser algıladı. Bunun etkisini borsada gayet net biçimde gördük. Endeks açılıştan itibaren hızla değer kazandı ve 18 bin 700’lü seviyelere çıktı. İşlem hacmi sadece birinci seansta 1 katrilyona yaklaştı. Faziler 23 Mart kağıdında hemen 1 puan kadar gerileyerek yüzde 24’ün alt seviyelerine yaklaştı. Dolar bir önceki günkü kapanışa göre neredeyse 20 bin lira geriledi.
Ama bu sürdürülebilir bir yükseliş değil. Çünkü diplomaside bazen bir kaç dakika içinde rüzgar yön değişirebiliyor. Bugün Türkiye’nin bir adımı ile yükselen piyasalar, yarın Rum tarafının ve Yunanistan’ın karşı hamlesi ile değer yitirebilir. O nedenle görüşmeler sonuçlanana ya da resim net bir şekilde ortaya çıkana kadar karşımızda dalgalı bir piyasa olacak.
Ama önce Sayın Beklevic’in mesajını okuyun derim. Hem bana ne kadar kızdıklarını anlamış olursunuz hem de ilettikleri çok kıymetli bilgileri kendi ağızlarından öğrenmiş olursunuz. İşte virgülüne dokunmadan Tuna Bekleviç’in sitemleri (kantarın topuzu biraz kaçmış ama n’apalım. Bu arada parantez içleri metne benim müdahalelerimdir):
“Sayın Bayramoğlu,
Ekteki metinleri niçin köşenize taşımadığınızı anlamış değilim. (Zaman, yer, gündem v.s. nedenlerle maalesef... Ama yazının devamında ekteki metinler ile ilgili bilgileri alacaksınız), 26 Yaşındayım... (ben 27 yaşındayım) ekibimizin yaş ortalması 24 ... şaşırdınız değil mi? (Evet) Ekonomistler Platformu bu kadar genç bir kadro tarafından yönetiliyor. (Türkiye Cumhuriyeti’ni yüce Atatürk kurdu. Onu yaşatmak ve yüceltmek biz gençlerin görevi)
13 - 15 kamu kurumunu Cumhuriyet Tarihinde ilk kez bir STK'nın girişimleri ile 3. kez bir araya getiriyoruz. 3 Yılda 112 toplantıda 9'u bakan olmak üzere 100'e yakın konuşmacı ve 15.000 konuğu salonlarda ağırlıyoruz. 16 ilde örgütlü bir yapımız var. Ekte ayrıntılarını paylaştığım Domingo Cavallo'nun ve Türkiye'nin iktisadi anlamda tüm belirleyecilerinin katıldığı New York Ekonomi Politikaları Zirvesi'ni düzenliyoruz. (Ayrıntıları aşağıda okuyacaksınız.) Dünya'da odağında iktisat olan 32 ayrı ülkeden 17.000 üyesi olan en büyük sivil toplum örgütüyüz. (Bunu bilmiyordum açıkçası..)
Yazmadığınız için özenle çalışıp hepsinin basın bültenlerini hazırlayarak size gönderiyoruz (kinaye).. Fakat siz hala köşelerinizde umutsuz ve mutsuz yaşamları, "başarısızlık" öykülerini ve hastalıklı düşünceleri işlemeye devam ediyorsunuz. (Kırdınız beni. Benim şahsen hastalıklı olduğum doğru ama başarısızlık öykülerini anlatan hastalıklı yazılarıma ilişkin örnek isterim) İnşallah bir gün başınızı kaldırıp Türk gençliğinin başarılarını da yüzlerce yazınızın arasında bir kez yer verirsiniz. (Niye vermeyeyim ki? Türk genci yerine ABD gençliğini mi anlatacağız)
Sadece bize değil, bizim gibi ortak paydasında umut ve Türkiye olan gençlere yer verseydiniz, şu an Türkiye'de geleceğinden ümitli binlerce genç olurdu. (Özür dilerim. Bunun benim suçum oluğunu bilmiyordum)
Kamuoyu yaratma ve "doğru"yu tavisiye etme konusunda en büyük ödevi olan sizler(e) rağmen Türkiye'nin geleceği için mücadelemizi sürdüreceğimize söz veririz. (Bu cümle biraz bozuk olmuş sayın Beklevic) Hem de her gün büyüyerek mücadele ediyoruz. Hiç yanlız değiliz. (Eminim yalnız değilsiniz de neden “bana rağmen”. Beni neden düşman ilan ettiniz? Basın bülteniniz yayımlanmadı diye mi? Sizce bu hakkaniyetli bir davranış mı?)
"Pozisyon rantından"(?!?) elde ettiğiniz "meraksızlığınız" (), Türkiye'nin geleceğinde olmak adına hepimize güç veriyor. (Burası da kinaye.)
100 yıllık mesele 3 ayda çözülemez demiştik ya ondan. Türkiye Kıbrıs konusunda kendi ayağına kurşun sıktı. Davos toplantısıları sırasında Baybakan Erdoğan’ın BM Genel Sekreteri Annan’dan aldığı ya da aldığı iddia edilen taahhütlerin bir işe yaramadığı ortaya çıktı. Türk tarafı New York'a bir kaç ay öncesine kıyasla daha bir eli kolu bağlı şekilde gidiyor.
Temelde iki sıkıntı noktası var:
1- Annan’ın müzakerelerin 10 Şubat’ta başlamasını öngören mektubunun daha önceki Kıbrıs planı ile herhangi bir farkı yok. Annan önce ne diyorsa hiç değişmeden, değiştirmeden yine aynı şeyi söylüyor.
2- Müzakerelerde anlaşılmayan boşlukların annan tarafından doldurulacağı belirtiliyor. Bu kimilerine göre 7 bin sayfalık bir boşluk anlamına geliyor. Bu boşluk bir iki gün içinde dolamayacağına göre zaten önceden hazırlanmış anlamına geliyor.
Planın ne olacağı nereye çıkacağı başından bu yana az çok biliniyor. Bu nedenle de Eğer hem Türk hem de Rum tarafı masaya oturursa görüşmeler sonrasında planın referanduma götürülmesi de kesinleşecek.
Türkiye’nin oynadığı tehlikeli kumar da buada ortaya çıkıyor. Kıbrıs karşılığında AB üyeliği için müzakere takvimi. Ama Kıbrıs’ta razı olduğumuz/olacağımız bu sonuç ya müzakere takvimini getirmezse? Risk bu.
Kimse ortada kalmış bir ülkenin riskinin ortağı olmak istemez. Yaşadığımız şey de tam anlamıyla bu. Unutmayın piyasalar da siyaseti yakından izliyor. Üselik onların kabedeceği şey daha reel: Para!