23 Temmuz 2007
70’li yıllarda tüm dünyada fırtına gibi esen Blondie grubunun solisti Deborah (Debby) Harry tekrar sahnelerde. "Desperately Seeking Susan" adlı şovun müziklerini hazırlayan Harry, çıkık elmacık kemikleri ve melankolik bakışlarıyla eski güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. 62 yaşındaki yıldız, gençlik sırlarını Defne Barak’a anlattı.
İnanılmaz genç görünüyorsunuz, sırrınız nedir?- Genetik gelişmeleri takip ediyorum. Ayrıca uzun bir dönem yogayla uğraştım. Çok şükür kızarmış yemekleri de sevmiyorum, yine de defalarca diyet yaptım. Makrobiyotikleri denedim, DNA/RNA’dan zengin diyetler uyguladım. Hatta bir ara vejetaryen bile oldum, sonra balık tüketimine döndüm. Sağlıklı beslenmek genç kalmama çok yardımcı oldu. Tam tarihi hatırlamıyorum, 32-35 yaşları arasındayken Vogue dergisinde Montreux-Clarins’deki hücre yenilenmesiyle ilgilenen özel bir kliniğin reklamını gördüm ve hemen oraya gitmeye karar verdim. O zamana kadar oraya yatan en genç hasta bendim.
Peki orada ne yaptırdınız?- Siyah koyun embriyonundan elde edilen enjeksiyonlar yaptılar. Embriyonun salgı bezlerinden, karaciğerinden, kemiklerinden alınan maddeler özel maddelerdi. 11 kez enjeksiyon yaptılar ve bence çok harikaydı.
Bu uygulama kaç defa yaptırılmalı?- İstediğiniz kadar... Ben sadece bir kere gittim. Sonradan duyduğuma göre bir doktor da Alzheimer hastalarına büyüme hormonu enjekte ediyormuş. Diğer kürden farklıydı ama yine de yaptırdım. Çok şükür kötü deneyimlerim olmadı hayatta. Tabii bir de yüzümde estetik operasyonlar var. Hem kendinizi iyi hissettiriyorlar hem de genç gösteriyorlar. Gerekirse yine yaptırırım. Bir de kozmetikler var tabi. Cildime uyacak kozmetikleri bulmam zaman aldı, ancak deneme yanılma yoluyla bulabildim. Ayrıca büyüme hormonu enjeksiyonunu da kesmedim.
Hormonların gündüz bir dozu mu var, nasıl alıyorsunuz?- Ben çok çalışıyorum ve sürekli stres altındayım. Bu yüzden mümkün olduğunca sık almaya çalışıyorum. Zaten etkisi de çabuk geçmiyor. Üstümde çok etkili olduklarını düşünüyorum.
Kendi kendinize mi enjekte ediyorsunuz?- Evet bazen de doktora gidiyorum. Çok sık seyahat ettiğim için kendi kendime yapmayı öğrendim. İnsanların yanlış bir kanıya kapılmalarını istemem. Bu aynı bir diyabet hastasının kendine insülin enjekte etmesi gibi. Çok küçük dozlarda alıyorsunuz, öyle büyük bir operasyon değil.
Bu hormonlar, vücudun yaşlanma dolayısıyla artık üretmediği birtakım kimyasalları dengeliyor, değil mi?- Evet aynen öyle. Bunun için bir de vitamin alıyorum. Ayrıca başka hormon ilaçlarım da var. Benim şansım vücudumun bu tür tedavilere ve ilaçlara cevap veriyor olması. Bir de ben vücudumu dinlerim, neye ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışırım. Bence birçok insan aceleden bunu yapmıyor.
Şu sıralar 50-60 yaşları arasındaki güzel kadınlar trendi var. People dergisi Sophia Loren’i 65 yaşındayken dünyanın en güzel kadını seçti. Bir de 30’unu aşmayan kadınların Holywood’da iyi roller kapamadığı söyleniyor. - Yaşlanmak hayatın sonuyla yüz yüze gelmek demek. Bu yüzden de ürkütücü. Aslında artık insan ömrü uzadı, hayat standartları da yükseldi bu iyi bir şey tabii ki. Ama bir zamanlar yaşlılık, bilgelik ve prestij sembolüyken bugün bence asıl önemli olan gençlik ve enerji.
Hayranlarımla beraber büyüdüm- Peki, bir şarkıcı olarak yaşınız ilerlediği için bazı fırsatları kaçırdığınızı düşünüyor musunuz?
Bazı yönlerden evet... Ama ben şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü dinleyicilerim ve ben beraber büyüdük. Blondie çıktığında çok fazla bu işi yapan yoktu çünkü. Yine de bir genelleme yapamam, yani birinin yaşlandığını izlemek, bir de güzel biriyse, hem dramatik hem ürkütücü. Ayrıca dediğiniz gibi Sophia Loren, Jeanne Moreau o kadar güzeller ki, nefesim kesiliyor.
- Ama Sophia Loren de yeni roller almıyor?
Her şeyin cevabı bende değil. Mesela Lauren Bacall gibi film sektöründe büyük bir kariyeri olan biri sizi konuyla ilgili daha çok aydınlatabilir. Hollywood’da herkes genç. Orada kalıp çalışmaya devam edenler de var elbet, gerçekten büyük starlar. Gelenek böyle, benim yapabileceğim bir şey yok.Yazının Devamını Oku 12 Nisan 2006
Milyonlara kendini sevdiren Prenses Diana’nın ömrünün son döneminde niyahet aşkta mutluluğu bulduğu sanılıyordu. Acaba gerçekten öyle miydi? Defne Barak, Prenses Diana’nın son gerçek aşkını gizleyen sır perdesini aralamak amacıyla onu ve büyük aşkı olduğu ileri sürülen Pakistanlı kalp cerrahı Dr. Hasnat Khan’ı yakından tanıyan kişilerle görüştü ve birbiriyle çelişen açıklamalarla karşılaştı. 1997 yılında geçirdikleri trafik kazasında Prenses Diana’yla birlikte hayatını kaybeden sevgilisi Dodi El Fayed’in babası Muhammed El Fayed ise bu iddiaların saçma olduğunu söyledi.
Adam reklam peşindeydi
- Siz her şeyin Dodi’nin müslüman olmasından kaynaklandığını söylüyorsunuz. Ama prensesin hayatında iki yıl süreyle bir başka müslüman erkek, Dr. Hasnat Khan vardı.
Muhammed El Fayed: Bunların hepsi saçmalık. Diana onunla bir bağış toplantısında tanıştı. Adam açıkçası reklam peşindeydi. Diana, yılda ancak 30-40 bin kazanan bir adamı ne yapsın? Böyle biri Diana’yı nasıl geçindirir?
- Siz ona bu iddiaları sordunuz mu?
M. El Fayed: Diana’nın pek çok erkek arkadaşı vardı, o alçakların hepsi de birer hikaye uydurdular. Diana’nın Dodi’yle gerçek bir ilişkisinin olmadığını, bu beraberliğin basit bir yaz macerası niteliği taşıdığını yaymak istediler. Saçma!
- Ama Diana, Dodi’yle ilişkisi başlamadan kısa bir süre önce Pakistan’a gitti ve Hasnat’ın ailesini ziyaret etti.
M. El Fayed: Diana, Imran Khan ile o zamanlar evli olduğu Jemima’nın dostuydu. Pakistan’a turist olarak gitti. Oraya hiç gitmemişti. Hepsi bu kadar.
Hasnat Khan’a gerçekten aşıktı
- Bir sabah bir büroda Prenses Diana’yı karşınızda bulunca şaşırdınız mı?
Claudia Van Platten: Evet, ama şaşkınlığım sadece üç dakika sürdü. Hiç makyaj yapmamıştı. Tıpkı bugün benim olduğum gibi gayet normal görünüyordu.
- O sabah odada siz, Dr. Magdi Yacoop ve Dr. Hasnat Khan vardı değil mi?
C. Van Platten: Evet.
- Prensesi hastanede çocuk hastaları bölümüne götürdüğünüz zaman başka bir şey oldu, yani normal sayılmayan birşey değil mi?
C. Van Platten: Diana, fazla konuşmadan insanların kendilerini çok farklı hissetmelerini sağlıyordu. Kalp ameliyatı geçirmesi gereken küçük bir çocuk bizi, yani Umut Zinciri kurumunu yakından ilgilendirmişti. O sabah Diana hastaneye gelmişti ve kalp ameliyatıyla özel olarak ilgileniyordu.
- Kuşkusuz prensesin ameliyatı izlemesi bütün dünyada heyecan yaratmıştı.
C. Van Platten: Açık konuşmak gerekirse, insanlar onun Dr. Hasnat Khan’a aşık olduğu için küçük kalp hastalarıyla ilgilendiğini düşünmüşlerdi.
- Acaba prenses için sosyal yardım mı, yoksa Hasnat Khan mı öncelik taşıyordu?
C. Van Platten: Dürüst olmak gerekirse, sosyal yardım öncelikliydi. Hasnat ile de sosyal yardım çalışmaları sayesinde tanışmıştı. Birlikte çok hoş bir serüven yaşadılar. Bunun sosyal yardım konusundan ayrı tutulması gerekir.
- Prenses size bu ilişkiden sözetti mi?
C. Van Platten: Bu, çok ayrı bir meseleydi.
- Ama siz olanları biliyordunuz değil mi?
C. Van Platten: Evet, elbette. Sosyal yardım çalışmaları ayrı bir konuydu, yaşadığı aşk hikayesi de ayrı bir konuydu. Zaten Hasnat Khan’dan ayrıldıktan sonra da prensesin çalışmaları sürdü.
- Ama Hasnat Khan, prensesin gerçekten aşık olduğu kişiydi değil mi?
C. Van Platten: Evet, kesinlikle doğru. Prenses, Hasnat Khan’a gerçekten aşıktı.
- Bu ilişki pek gizli kapaklı devam etmişti öyle değil mi?
C. Van Platten: Evet, ama bu beraberliğin güzel yanı da gizli kalmasıydı.
Hasnat’la evlenmeyi planlıyordu
- Prenses Diana, ölümünden kısa bir süre önce sizi ziyaret etmek için Pakistan’a gelmişti değil mi?
Imran Khan: Prenses eski kayınvaldemin yakın dostuydu. Benim hastane açmaya hazırlandığımı öğrenince Pakistan’a gelmek istedi. İkinci ziyareti ise hastanenin bombalanmasından sonra gerçekleşti.
- O sıralar Dr. Hasnat Khan’a aşıktı.
I. Khan: Evet, siz de biliyorsunuz; o sıralar prenses Dr.Hasnat Khan’la evlenmeyi düşünüyordu. Ayrıca doktorun ailesiyle de tanışmıştı ama...
- Bu konuda sizden yardım istedi değil mi?
I. Khan: Kesinlikle hayır.
- Prensesin aileyle tanışması için yardımcı oldunuz mu?
I. Khan: Bakın, ben prensesle o kadar samimi değildim.
- Siz Londralı bir güzelle evlendiğiniz için prenses sizden akıl almak istemiş olabilir mi?
I. Khan: Bu ilişkinin bizimle bir ilgisi yoktu.
- Diana, Jemima’dan sizinle Dr. Hasnat konusunu görüşmesini istemiş olabilir mi?
I. Khan: Ben Hasnat’la görüşüp meselenin içyüzünü öğrenmeye çalışacağımı söylemiş olabilirim. Ama ben İngiltere’ye gittiğimde sahnede Dodi vardı.
Kimseyle evlenmeyi düşünmüyordu
- Prenses Diana’nın son doğum gününde Chrysanthe Lemos ve Prenses Diana’yla öğle yemeğinde buluştunuz.
Gabriela Basatne: Evet, doğru. Onunla Kensington Sarayı’nda öğle yemeği yedik.
- Kuşkusuz prenses için güzel bir doğum günü değildi bu. Olaylar onun istediği şekilde gelişmemişti.
G. Basatne: Hayır, hayır. Prensesin kesinlikle çaresizlik içinde kıvrandığı sanmıyorum. Prenses kendini yenileme çabası içindeydi ve bunu bir erkeğin yardımıyla, bir aşk sayesinde yapmayı düşünmüyordu.
- Prenses mayıs ayında Pakistan’da evlenmek istiyordu. Evlenmek istediği kişinin ailesini ziyaret etti. Ama bu iş yürümedi.
G. Basatne: Elbette yürümedi, çünkü onlar bu tür ilişkilerden hoşlanmazlar. Sanırım yabancılarla evlenmeyi prensip olarak benimsemiyorlar. Ve hiç kuşkusuz prenses de reddedilmeyi pek kolay kabullenemedi. Ben şahsen onun ikinci kez evlenmeyi düşündüğünü hiç sanmıyorum. Özellikle de o adamla...
- Dodi ile mi yoksa Hasnat ile mi? Ya da hiçbiriyle mi?
G. Basatne: Belirttiğim gibi hiç kimse gerçeği bilmiyor. Ama ben böyle bir izlenim edindim. Oğulları, Diana için çok önemliydi.
- Onun Hasnat’a gerçekten aşık olduğunu biliyorsunuz. Ayrılık sonrası durumu nasıldı?
C. Lemos: Anladığım kadarıyla çok acı çekiyordu. Ve sevdiği adama aşık olduğunu ve onunla ilgilenen başkalarının bulunabileceğini göstermek için Dodi’yle beraberdi.
Yazının Devamını Oku 22 Temmuz 2005
Amerikalı aktör Tom Hanks, yeni filminde Sovyet işgali döneminde Afgan mücahitlere gizlice silah yardımı yaparak, işgalin başarısız olmasına katkıda bulunan Teksaslı bir parlamenteri oynayacak. Hanks, George Crile adlı yazarın Charlie Wilson's War kitabından aynı adla uyarlanacak filmin başrolü için, Universal Pictures şirketiyle sözleşme imzaladığı belirtildi.
Senaryosu, CIA'nin Afgan direnişine mali destek ve silah verme konusundaki gizli çalışmalarına destek veren, alkol ve kadınlara düşkünlüğüyle tanınan bu parlamenterin gerçek hikayesine dayanacak filmin çekimlerine, gelecek ilkbaharda başlanacağı kaydedildi.
Yazının Devamını Oku 24 Ağustos 2004
Michael Jackson’ın sayısız ameliyat geçirdikten sonra sabitleştirilmekte zorluk çekilen burnu, son olarak ünlü plastik cerrah Dr. Werner Mang’ın ellerine teslim edildi. Mang, Jackson’ın burnunun ucuna koyduğu kulak kıkırdağını, beyazlaşmasına neden olan vitiligo hastalığını ve cildinin nasıl bir parşömen kağıdına döndüğünü Defne Barak’a anlattı.
Dr. Werner Mang, dünyadaki en iyi plastik cerrahlardan biri. Almanya’daki kliniğinde günde yaklaşık 10 ameliyat yapan Mang, özellikle burun estetiğinde uzman. Mang, aynı zamanda Michael Jackson’ın sayısız estetik ameliyat yaptırmaktan iyice küçülen ve cildi parşömen kağıdına döndüğü için sabitleştirmekte güçlük çekilen burnunu düzeltme ameliyatını yapan doktorlardan biri. Dr. Werner Mang, ünlü sanatçının artık estetik ameliyatlara dur demesi gerektiğini düşünüyor.
- Michael Jackson’la nasıl tanıştınız?
Michael Jackson’ın plastik cerrahı Stephen Hoefflin’i 10 senedir tanıyorum ve onu birçok kez Santa Monica’daki kliniğinde ziyaret ettim. Michael Jackson, onun kliniğinde 10’dan fazla operasyon geçirdiği için Jackson’ın problemlerini birlikte çok tartıştık.
- Ne gibi problemler?
Michael Jackson’ın ‘Thriller’ albümüne kadar çok iyi gözüken bir yüzü vardı. 90’ların sonunda, 1997 ve 1998’de cildiyle ilgili problemler ortaya çıktı. Deri ve yüzde ortaya çıkan problemler estetikte en önemli problemdir. Michael Jackson’ın burnuna ve yüzüne 10’dan fazla estetik yapıldığı için, cildi giderek incelmişti.
- Bütün problemlerin nedeni ameliyatlar o zaman...
Evet, ama başka nedenler de var. Burna enjekte edilen kortizon da cildin incelmesine neden oluyor. Bir de şarkıcının vitiligo hastalığı var. Bu hastalık yüzünden yüzünde ve vücudunda beyaz lekeler var. Lazerle cildi daha da beyaz yapabiliyorsunuz. Şarkıcının üç tane problemi var, ama estetik cerrahide en önemli problem derinin giderek incelmesi.
- Arkadaşınız Dr. Hoefflin bir gün sizi Jackson’la ilgili aradı ve...
Çok uzun zaman önceydi. Stephen Hoefflin’le bir konferans sırasında tanıştım ve başka problemlerden konuştuk. Ben burun konusunda uzman olduğum için söz dönüp dolaşıp şarkıcının burnuna da geldi. Burnu sabitleştirmek problem teşkil ediyordu. Sabitleştirmenin en iyi yolu benim geliştirdiğim bir yöntem olan burnun ucuna kulaktan alınan kıkırdağın konmasıydı. Şu anda Jackson’ın burnunda bir sorun yok. Silikon yerine kulak kıkırdağı var.
BEYAZ BİR KADINA DÖNMEK İSTİYOR
- Sizce neden bu kadar ameliyat oldu?
Benim estetik cerrahi felsefeme göre, doktor ‘Thriller’ albümünden sonra ameliyatlara son vermeliydi. O albümden sonra Michael Jackson’ın iyi bir görünüşü vardı. Bence ameliyat işini abarttı. Bundan sonra kesinlikle yüzüne estetik yaptırmaması gerekiyor, çünkü cildi için çok tehlikeli.
- Bunu Michael’a söylediniz mi?
Evet, bunu Stephen Hoefflin’e de söyledim. Estetik ameliyatlara bir son vermesi gerektiğini belirttim. Ama sanırım Michael Jackson zenci bir erkekten beyaz bir kadına dönüşmek istiyor. Stephen Hoefflin’e sık sık gidip ‘Dövme yaptırabilir miyim?’, ‘Daha ince bir burnum olamaz mı?’ diye sorduğunu biliyorum. Yüzünü sevdiğini düşünüyorum, ama şu anda problemli çünkü cildi oldukça ince, tıpkı parşömen kağıdı gibi. Güneşle ilgili problemleri de var.
- O yüzden mi güneş gözlükleri ve şemsiye kullanıyor?
Evet, güneş ve rüzgarın neden olacağı komplikasyonlara karşı güneş gözlükleri ve şemsiyeyle korunuyor.
- Michael’a ameliyatlara son vermesini söylediğinizde tepkisi ne oldu?
Sanırım Stephen Hoefflin sadece Michael ısrar ettiği için ameliyatlara devam etti. Michael’a cildinin durumu ve bütün komplikasyonlar ciddi bir şekilde anlatılsaydı, belki de dinlerdi.
- Kortizonun problemlerden biri olduğunu söylüyorsunuz. Öyleyse neden yapıldı?
Zenci burnunda cilt çok kalın oluyor ve cildi kortizon enjekte ederek inceltebiliyorsunuz. Michael Jackson’ın 20 sene önceki haliyle bugünkü hali arasında büyük bir fark var. Burnun ne hale geldiğine inanamıyorsunuz. En büyük sorun tabii ki çok sayıda operasyon. Ben her zaman söylerim, eğer yüzünüzü üç kereden fazla gerdirirseniz doğallıktan uzak bir yüze sahip olursunuz. Burun estetiğinde de aynı şey söz konusu.
- Şarkıcı vitiligo hastalığıyla mı doğmuş?
Hiçkimse bilmiyor. Bu, az rastlanan bir hastalık ama Michael bundan pek rahatsız değil çünkü giderek beyazlaşıyor.
- Zenci bir adamdan beyaz bir kadına dönüşmek istiyor dediniz...
Bu, benim düşüncem. Bence onun çocukluğundan gelen bir şey. Zenci bir adamdan beyaz bir kadına dönüşmek istiyor. Ben onun çocuklarla ilişkiye girdiğini düşünmüyorum. O bana göre eğlendirmeyi en iyi bilen insanlardan biri. Umarım estetiklere bir son verir ve yeni bir albümle müziğe geri döner.
- Michael’ın burnunu düzeltmek için Los Angeles’a mı gittiniz?
Estetik burun ameliyatları konusunda oldukça tanınmış biriyim. Bir konferansta Dr. Hoefflin’le Michael Jackson’ın problemlerini tartıştık. Burnu düzeltmenin en iyi yolu kulak kıkırdağıyla düzeltmek. Ben bu fikrimi Dr. Hoefflin’le paylaştım ve o da bu işlemi uyguladı. Ben tavsiye verdim, o uyguladı yani. Stephen Hoefflin çok iyi bir cerrahtır.
- Bu işlem ne zaman yapıldı?
1998 ya da 1999’un sonuydu.
- Bu ameliyatta Dr. Hoefflin’in yanında mıydınız?
Evet, ameliyat yaklaşık iki saat sürdü.
HER ALBÜM SONRASI ESTETİK YAPTIRIRMIŞ
- Michael Jackson’ın estetik takıntısı var diyebilir misiniz?
Estetik cerrahi takıntısı olduğunu düşünüyorum. Stephen Hoefflin, bana her albümden sonra estetik yaptırdığını söylemişti.
- Sadece burun mu?
Burun ve çene estetiği. Ama asıl ameliyatlar burnuna yapıldı, çünkü zenci burnundan nefret ediyor. Daha kadınsı bir burun istiyordu.
- Michael bir röportajda sadece iki estetiği olduğunu söylemişti...
Evet, bunu duyunca çok şaşırmıştım. Sanırım kimse de inanmadı. Eğer zenci burnuna sahipseniz, en az 3 ya da 4 ameliyat yaptırmanız gerekir.
- Michael çocukları taciz etmediğini de söylüyor. Estetikleri konusunda yalan söyleyen birine nasıl güvenebiliriz?
Bana göre Michael Jackson çocuklarla hiçbir zaman ilişkiye girmedi. Ameliyat sayısı hakkında yalan söylemesi hiç akıllıca değildi. Çünkü çocuklar ve seks hakkında söylediklerinin de yalan olabileceğini düşünüyor birçok kişi.
- Onunla tanıştığınızda daha fazla estetik yaptırmaması gerektiğini anlamadığını, çünkü çocuk gibi olduğunu söylemiştiniz...
Çocuk gibi. Çocuklarla ilişkiye giren bir suçlu değil. İyi bir terapiye ihtiyacı var bence.
Kahvaltıdan sonra burun estetiği öğleden sonra yüz germe yaptım
Dr. Werner Mang’ın Almanya’daki kliniği, Avrupa’nın en büyük estetik plastik cerrahi kliniği. Yılda 3000’e yakın ameliyat yapılıyor. Amerika’dan, Avustralya’dan ve İtalya’dan çok sayıda hasta geliyor. Liposuction, yüz germe ve burun estetiği klinikte en çok yapılan işlemler.
- Günde kaç ameliyat yapıyorsunuz?
Her gün 10’a yakın ameliyat yapıyorum ve çok iyi bir ekibim var. Günde iki burun estetiği, bir yüz germe, iki liposuction, vücut şekillendirme yapmayı seviyorum. Kahvaltıdan sonra burun estetiği, daha sonra liposuction ve sonrasında yüz germe... Bu sıralamayı izlemeyi seviyorum. Şimdiye kadar 30 binin üzerinde ameliyat yaptım ve hálá aynı heyecanı taşıyorum.
- Sizin uzmanlık alanınız burun değil mi?
Burun benim hobim, 14 yaşındayken burun modelleri yapar ve burun resimleri çizerdim. Aslında burun estetiği çok zor bir operasyon, çünkü cilt, kemik, mukoza ve kıkırdak var. Çok iyi hissetmeniz gerekiyor, eğer fazla yaparsanız doğal olmayan bir burun olur. Burun, estetik cerrahinin en etkileyici yanlarından biri. Yine de gözkapağı ameliyatını, yüz germeyi, liposuction yapmayı da seviyorum.
Davası 2005’te
45 yaşındaki Michael Jackson, nisan ayında küçüklere cinsel tacizden 10 ayrı suçla itham edildi. Suçsuz olduğunu söyleyen şarkıcı, 3 milyon dolar kefaletle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Jackson’ın eylül ayında başlaması öngörülen davası 31 Ocak 2005’e ertelendi.
Yazının Devamını Oku 30 Nisan 2004
Uyuşturucu ve alkol sorunlarıyla boğuşan, aşkları ve mutluluk getirmeyen evlilikleriyle gündeme gelen Liza Minelli, üvey kızkardeşi Lorna Luft’la da uzun süredir görüşmüyordu. Defne Barak, Amerikan televizyonuna yaptığı Amerikalı Kardeşler adlı programında Minelli ve kardeşini biraraya getirdi. Program sonrasında da Minelli’yi soru yağmuruna tuttu. Judy Garland, Hollywood’un en başarılı çocuk yıldızlarından biriydi ve ilk gençlik yıllarında da şöhretini müzik dünyasında sürdürdü. Alkol komaları, uyuşturucu tedavileri, peşpeşe yaşadığı özel sorunlar, sevgilileri, kocaları, Garland’ın dramında baş oyunculardı. Garland’ın iki de kızı vardı.
Birincisini tanıyorsunuz: Liza Minelli. Sinema ve müzik dünyasının en başarılı sanatçılarından. Müzik ve sinema ona pek çok ödül kazandırdı. Liza Minelli, annesinin izinden gidiyordu. Ünlü yıldız da tıpkı annesi gibi uyuşturucu ve alkol sorunlarıyla uzun süre boğuştu. Aşkları, evlilikleri, tıpkı annesine olduğu gibi ona da mutluluk getirmedi. Liza Minelli, buluğ çağına geldiği zaman artık küçük kız kardeşi Lorna Luft’a da annelik yapmak zorundaydı.
Sanırım iki yıl kadar önceydi, Lorna Luft ile ablasının kavga ettiklerini ve birbirlerine darıldıklarını öğrendim. Lorna Luft dargınlığın nedenini açıklamıyordu. Ama Liza Minelli’nin son kocası David Gest’in bu dargınlıkta önemli bir rol oynadığından eminim.
- Kızkardeşin ve yeğeninle, iki yıl aradan sonra biraraya geldiniz. Onları yeniden gördüğünde neler hissettin?
- Ah, büyük bir coşkuyla yüreğim kabardı. Ben ailemi çok seviyorum. Kızkardeşime de hayranım. Tabii başka kardeşler gibi biz de ara sıra kavga edip birbirimize küsüyoruz. Barıştığımız zamanlarda da müthiş heyecanlanıyoruz. Birbirimizle her zaman övünürüz. İtiraf edeyim, Lorna çok akıllı ve mantıklı bir kadın. Tabii anne olmasının da etkisi büyük. Belki de suç hep bendeydi.
- Belki sen de değişmeye başladın?
- Ah, evet, kesinlikle öyle. Biz ikimiz de ihtiraslı kadınlarız. Böyle yetiştirildik. Lorna doğduğu zaman ben yedi yaşındaydım. Birden annemle babam boşanınca, çok sevdiğim üvey babamdan ayrılmak bana zor geldi. Annemin alkolik olması bizi birbirimize daha da yakınlaştırmıştı. Üçümüz gerçekten çok kötü günler geçirdik. Ama Lorna her zaman ‘cesur olan’ımızdı.
Yıllarca akvaryumda yaşadık
- İki kardeş karşılıklı oturup annenizin durumunu tartıştınız mı?
- Merakını anlıyorum ama bu konuya girmek istemiyorum. Ben sadece kardeşimden söz etmek istiyorum. Çocukken birbirimizi eğlendirmeye çalışırdık. Biz Amerikalı kardeşlerdik.
- ‘Amerikalı Kardeşler’ derken kastettiğin nedir?
- Şey, Amerikalı kardeşler olmak, İtalyan kardeşler olmaktan farklı değil. Yani pek de sessiz sakin geçen bir ilişki yaşamadık. Bilirsin işte, sık sık kavga edilir, sonra barışılır. Biz ikimiz çocukluk dönemimizde inanılmaz bir varolma savaşı yaşadık. Mutlu değildik belki ama hayata hep gülümsedik.
- Kızkardeşin de başarılı bir şov programı hazırladı. Lorna, ‘Ben Judy’nin öbür kızıyım’ diyor. Müzik dünyasında sen Judy Garland’ın kızı olarak tanınıyorsun. Neden Lorna aynı sıfatı taşımıyor?
- Belki ben çok daha erken bir yaşta sahneye çıktım. Ayrıca babalarımız ayrıydı. Bilmiyorum... Gerçekten bilmiyorum. Lorna, harika bir anne oldu. Bu açıdan onu kıskandığımı itiraf etmeliyim. Gerçek bir aileye kavuştu. Düzenli bir hayatı var. Ona gıpta ediyorum.
- Şu sıralar sen ne yapıyorsun? Şu sıralar sahne alıyor musun?
- Ülke ülke dolaşıp konser veriyorum Yakında Macaristan’a gideceğim.
- Siz iki kardeşin neden insanları büyülediğinizi açıklayabilir misin?
- Hiçbir fikrim yok. Biz ikimiz yıllarca bir akvaryumda yaşadık. Dışarı çıkınca da sanırım herkes bizi merakla izlemeye başladı. Biz hiç kimsenin hayal edemeyeceği sorunlar yaşadık ve bunların üstesinden geldik. Galiba bu özelliğimiz bizi ön plana çıkardı.
- Ailecek hepinizin gay olduğu iddia ediliyor?
- Hiçbir fikrim yok.
Kırmadılar sarıldılar
Amerikan televizyonunda ‘Amerikalı Kardeşler’ isimli bir program hazırlarken, Liza Minelli ile üvey kardeşi Lorna Luft’u biraraya getirmek istedim.
Doğrusu Liza’nın bu teklife nasıl bir cevap vereceğini kestiremiyordum. Ancak Liza’nın kocasından ayrı yaşamaya başladıktan sonra on üç yaşındaki yeğeni Vanessa’yı sık sık aradığını duymuştum. Sonunda Liza, küçük kardeşi Lorna Luft ile kameraların karşısında barışmayı kabul etti. O programdan sonra da Liza ile karşılıklı oturup dertleştik.
Annemin şarkıları
Judy Garland’ın Sidney Luft’tan olan kızı Lorna, hastalıklar ve parasızlıkla boğuşan annesinin yanında kalıyordu. Liza Minelli ve Lorna Luft kelimenin tam anlamıyla zıt kardeştiler. Lorna, annesinin dünyasından uzak kalmış, evlenip düzenli bir hayat kurmuştu. Liza Minelli ise sanat dünyasında annesinin ve babasının adını yaşatmak uğruna belki de kişiliği böyle gerektirdiği için, çılgınca bir yaşamı tercih etmişti.
Liza Minelli ne zaman hastalansa, kızkardeşi Lorna hemen onun yanına koşuyordu. İki yıl süren dargınlıktan sonra Liza Minelli ve Lorna Luft birbirlerine yeniden sarıldı. Lorna Luft bir süre önce de Annemin Öğrettiği Şarkılar adıyla bir albüm çıkardı.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2004
Defne Barak, dünyanın gündemini oluşturan ünlü kişileri Kelebek’teki köşesinde ağırlayacak. Bu hafta Senatör Hillary Clinton, yüreğinin gizli köşelerinde sakladığı sırlarını, Defne Barak’a açıkladı. Siyasetten sinemaya, tıp dünyasından sahnelere, televizyondan Beyaz Saray’a kadar her kesimden pek çok ünlüyü bilinmeyen yönleriyle tanıtacak.
Demokrat Parti New York senatörü Hillary Clinton’ın gelecekte ABD Başkanı seçilmesinden söz edilirken, eski Başkan Bill Clinton’ın eşi, onca işinin, omuzlarına yüklenen onca sorunun arasında, açık yüreklilikle bir özlemini dile getiriyor. Kendini bildi bileli büyük bir mücadelenin içinde olmasına, erkeklerle başa baş savaşmasına rağmen, annelik duygusu zaman zaman ağır basıyor.
Ve de sadece bir çocuk sahibi olduğu için pişmanlık duyduğunu belirtiyor. Hillary Clinton’ı fazla tarife gerek yok derseniz yanılırsınız. Senatodaki özel bürosunda beni kabul eden, turuncu pantolon takımlı orta yaşlı bakımlı kadın, ince bir zevkle seçildiği hemen farkedilen mücevherleri ve yüzüne çok yakışan saç modeliyle, dünyanın tanıdığı ‘eski’ Hillary Clinton’dan çok farklı bir görüntü sergiliyordu.
Sohbetimize, elbette politikayla başladık. Çocukluğundan beri, politikayla yoğrulan bu zarif kadın, yaklaşan ABD Başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayı John Kerry’yi destekleyecek. Peki, ya sonra? ABD’de sonraki Başkanlık seçiminde, Hillary Clinton Başkan adayları arasında yer alabilir mi?
11 EYLÜL’Ü UNUTAMADIM
Hillary Clinton, hayatta ve özellikle siyasette şansa inanıyor. Tabii insanların şanslarını kendilerinin yaratmaları gerektiğini de düşünmüyor değil. Adaylık konusunda ölçülü ve temkinli konuşmaya özen gösteriyor.
Sohbetimizin adaylık sorularıyla çıkmaza girmesini önlemek için de hemen Senato’daki çalışmalarından söz etmeye başlıyor. Senatör arkadaşlarının ona yabancılık çektirmediklerini, herkesle çok kısa sürede kaynaştığını söylüyor. Senatör Hillary Clinton’ın siyasi hayatında hiç unutamayacağı gün de 11 Eylül. O gün yaşananları hatırladıkça, hálá dehşet içinde ürperiyor.
Bir yandan New York halkına olan görevlerini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da o gün Manhattan’da olan kızından haber alamamak onu çok üzmüş. Bir anne olarak endişelenirken, bir senatör olarak da halkı teselli etmeye çalışmak elbette kolay değil. Ama Hillary Clinton zor olanı da başarmış.
DAVETLERE BAYILIYOR
Siyasetten, Senato’nun resmiyet kokan havasından biraz uzaklaşıp, Hillary Clinton’ın kendi dünyasından söz etmek istiyorum. Clinton’ların Washington’da, New York’ta birer evleri ve İrlanda’da bir apartman daireleri var.
Hillary Clinton, ‘Senato toplantılarının sürdüğü dönemde pazartesi gecesinden perşembeye kadar Washington’daki evde kalıyorum. Bazen cuma sabahı New York’a gidiyorum. Haftasonlarını, Chappaqua’daki evimizde geçiriyoruz.
Bill de bu evi çok seviyor. Senato’nun kapalı olduğu dönemlerde New York’u bir baştan bir başa dolaşıyorum. Benim için gerçek anlamda yuvam diyebileceğim yer Chappaqua’daki evimiz. Karı koca burada çok güzel günler geçiriyoruz’ diyor.
Hillary Clinton başarılı bir siyasetçi ama o aynı zamanda bir kadın. Kendine ayırdığı özel zamanlarında kadınlık duyguları ağır basıyor. Evinde dolaplarını temizleyip yeniden düzenlemeye, davet planları yapmaya bayılıyor.
Yorucu bir günün sonunda ‘Ben bugün elimden geleni yaptım’ diyebilirse, kendini mutlu hissediyor ve yorgunluğunu unutuyor.
Bill ve Hillary Clinton, sadece birbirlerine ayırdıkları zamanı nasıl geçiriyor dersiniz?
Ünlü karı kocanın bir köpeği var. Bir araba kazasında kaybettikleri köpekleri Buddy’nin yerini, onun bir akrabası olan Seamus almış. Hillary Clinton ve eşi sıradan bir orta yaşlı çift gibi, fırsat buldukça, köpekleriyle birlikte uzun yürüyüşlere çıkıyor. Hillary, sinema tutkunu. Bill Clinton da öyle. Karı koca sinemaya gidiyorlar. Evde oturup güzel yemekler pişirmek, kağıt oynamak, TV’de film izlemek.. İşte Clinton’ların başkalarıyla paylaşmadıkları gizli dünyalarındaki yaşantıları böyle.
GİZLİ DÜNYASI ÇOK SAKİN
Hillary Clinton, tepeden tırnağa siyasete bulaşmış durumda. Oysa Bill Clinton genç yaşta emekli oldu. Çalışan bir kadının emekliye ayrılmış bir kocayla uyum sağlaması zor olmuyor mu? Hillary Clinton, eşinin emekli sayılamayacağını söylüyor. ABD’nin eski Başkanı Bill Clinton, dünyanın dört bir yanında konferanslar veriyor. Eskisi kadar ağır sorumluluklar taşımasa da emekli olduğunu düşünmeye bile zamanı yok. Eski Başkan, ayrıca eşine en iyi bildiği konuda yani siyasette danışmanlık yapıyor.
Her kadının içinde kalmış bazı istekleri vardır. Bunları her zaman dışa vurmaz, kendine saklar. Hillary Clinton’ın da böyle bir isteği olmuş. Tek çocukla yetinmek yerine birkaç çocuk dünyaya getirmeyi düşlemiş.
Ama kocasının ve kendisinin çalışma koşulları buna imkan vermemiş. Bu nedenle de Hillary Clinton, annelik duygularını sevgili kızı Chelsea’da yoğunlaştırıyor. Ellili yaşlarının ortasına gelen Hillary Clinton acaba şu yaş meselesi hakkında neler düşünüyor? ‘Ellili yaşlar, gerçekten harika. Tarihin bu döneminde yaşayan bir kadın, bir Amerikalı kadın olduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum.
Sağlığım yerinde. Maddi açıdan benim ve ailemin hiçbir sıkıntısı yok. Bu arada kadınları hesaba katmayan toplumların kendilerine zarar verdikleri gibi, dünya için de tehlike oluşturduklarını iyi anladım. Bu nedenle zamanımın büyük bir bölümünü tüm dünyadaki kadınlara destek vermeye ayırıyorum’ diyor.
Hillary Clinton, kendini çok iyi yetiştirmiş, başarılı bir siyasetçi ve de tüm dünyada hayranlık uyandıran fedakar bir eş.
Bu özelliklerini kime ya da kimlere borçlu olduğunu merak etmeyin. O, her şeyi annesiyle babasına borçlu olduğunu kelimelerin üzerine basa basa söylüyor.
Oyunculuk hayali
Bu başarılı kadın da çocukluk yıllarında diğer yaşıtları gibi geleceğe dönük hayaller kurmuş. Önce astronot, daha sonra gazeteci olmak istemiş. Bir ara oyunculuğu da aklından geçirmiş. Sonunda avukat olmuş. Bugün 85 yaşında olan annesi, Hillary Clinton’a zaman zaman öğütler veriyor. Ailenin üç kuşak kadın temsilcilerinin uyumu herkesi kıskandırıyor.
Yazının Devamını Oku