Paylaş
Programın bir bölümünde seyirciler bir oyuncuya sorular soruyorlar. Genç oyuncu sorulara anında esprili cevaplar vererek seyircileri güldürüyor. Geçenlerde bir çocuk şu soruyu sordu:
“Zaman nedir?” Dondum kaldım. Bu köşeyi zerre kadar takip edenler bilirler ki kafayı taktığım sorulardan birisi de budur: Zaman nedir?
Bana göre zaman “yoktur”, sadece zihinlerde vardır. Örneğin en son 31.12.09’da yazdığım “Yeni Yıl Yeni midir?” ve 03.01.10’da yazdığım “Kedim Hangi Yıla Girdi?” başlıklı yazılarım yine “zaman” kavramını işliyordu.
“Çok Güzel Hareketler Bunlar”da zaman kavramı tartışılırken galiba felsefe öğretmeni olan bir beyefendi zaman kavramı çerçevesinde mealen “Öleceğini bilen tek canlı insandır” deyiverdi. Bu saptama zihnimde yepyeni bir kapı açtı. Ben 03.01.10’da yazdığım yazıda kedimin zaman kavramı ile ilgisi olmadığını anlatmıştım ama zamandan kopuk yaşamın kedimin bir gün öleceğini bilmemesinden kaynaklanabileceğini hiç düşünmemiştim.
* * *
Kedim öleceğini bilmediği gibi, doğduğunu da bilmiyor. Bir gün “yok olacağının”, daha evvel de “olmadığının” farkında değil. O hep bu dünyada olduğunu zannediyor. Onun için yaşam sonsuz! “Sonsuzluk”ta ise zamana ihtiyaç yok. Nitekim, inanışa göre, kıyametten sonra da zaman olmayacak. Zira, kıyametten sonra “sonsuzluk” başlayacak.
Kedim doğduğunu bilmiyor, öleceğini de bilmiyor. Doğduktan sonra büyüdüğünü de herhalde bilmiyor. Onun için her şey hep tekrar ediliyor. Zaten hayattan tek beklediği de yaşamını sürdürmek.
Kedim öleceğini bilmiyor ama varlığını tehdit eden her türlü olgudan kaçıyor. Hatta hayatını kaybetmemek için gereğinde kavga da veriyor. Kedim öleceğini bilmiyor ama hayatta kalabilmek için devamlı mücadele veriyor. Sağlıklı kalabilmek için devamlı yiyecek arıyor, su içiyor, bol bol dinlenerek vücudunu koruyor.
Hatta, o kadar tembel ki, bu dünyada varlığını daha çok uyuyarak geçiriyor.
Gençken de öleceğini bilmiyordu ama çoğalmak için “mücadele” de verdi.
Bütün bunları yapıyor ama neden yaptığını bilmiyor.
* * *
Kedim bu dünyadaki eylemlerini, daha doğrusu “varlık mücadelesi”ni aklı ile sürdürmüyor. O güdüleri ile yönlendiriliyor, mücadelesini güdüleri ile veriyor. Güdüleri o kadar belirleyici ki bir diğer kedi ile kıt kaynak gıda maddeleri uğruna kavga ediyor ama karnı doyduğu an kavga da bitiyor. Biraz evvel dövüştüğü kedi ile pekâlâ oynaşmaya başlıyor.
Kedim öleceğini bilmediği için zaman kavramına ihtiyaç duymuyor. Pekâlâ gündüz uyuyup, gece haşır haşır sesler çıkararak evin içinde dolanıp duruyor.
Biz doğduğumuzu, yokken var olduğumuzu, öleceğimizi, varken yok olacağımızı biliyoruz. Bizim için “başlangıç” ve “son” var. Bunun içindir ki, zihnimize “süre” kavramı yerleşmiş.
“Süre”yi ölçmek için de zihnimizde “zaman”ı yaratmak zorundayız.
Kedimin zamana ihtiyacı yok. Zira, onun için “süre” yok.
Onun için ölüm korkusu yok, gidenlerin ardından gözyaşı dökmüyor.
Kedim için “endişe” hiç yok! Sadece tehlike baş gösterdiğinde tedbir almak zorunda. Güdüleri böyle söylüyor.
Acaba vesvese küpü ben zaman kavramını bilmeseydim, endişesiz ve huzur içinde bir hayat sürer miydim?
Karnı doyup, temizlendikten sonra evin en sıcak köşesinde uyurken kedimin suratındaki ifadeye bakıyor ve onu kıskanıyorum.
Paylaş