KASIM Cindemir’in Washington’dan bildirdiğine göre, eski ABD Başkanı Bill Clinton kitapçı raflarına yeni çıkan ‘My Life’ (Hayatım) adlı kitabında diyormuş ki:
‘Türkiye, 21. yüzyıl dünyasında büyük etkisi olacak bir avuç ülkeden biriydi. Kıbrıs sorununu çözebilseler, bazen rahatsız bazen baskı altındaki Kürt azınlık ile uzlaşmaya varabilseler ve laik Müslüman demokrasi kimliğini koruyabilseler, Türkiye, Batı’nın Ortadoğu’ya açılan kapısı olabilirdi. Ortadoğu, yükselen radikal İslam dalgasına kurban düşerse, istikrar içindeki demokratik Türkiye, bu dalganın Batı’ya yayılmasını önlerdi.’
* * *
Clinton’ın ifadesi hem Türkiye için bazı öngörüler taşıyor, hem de ‘ele geçen fırsat kullanılmadı’ mealli bir olumsuzluk taşıyor.
Clinton’ın sözleri 2000’lere giden yıllar için geçerlidir. Ancak, Clinton’ın başkanlık döneminin bittiği yıllarda ve önemle 3 Kasım sonrası, Türkiye Clinton’ın ortaya koyduğu şartları birer birer yerine getirmeye başlamıştır.
Kimse inkár edemez ki, daha önce el yakan, kimsenin dokunmaya dahi cesaret edemediği Kıbrıs barışı ve Kürt realitesi konularındaki tabuları bu hükümet yıkmış, demokratikleşme konusunda dev adımlar atmıştır.
Nitekim; kendi ifadeleri ile ‘baş döndürücü hızla gerçekleştirilen reformlar’ çerçevesinde Avrupa Konseyi 1996’dan beri Türkiye’ye uygulanan ‘denetim süreci’ni büyük bir çoğunluk oyu ile nihayet kaldırmıştır.
Geriye ne kalıyor?
Bence geriye kalan en önemli mesele, Clinton’ın zamanlama nedeniyle doğrudan göremediği, ABD’nin Irak işgali ile ortaya çıkan Kuzey Irak meselesidir.
Türkiye; de facto haline gelen Kuzey Irak’ta bir Kürt federe devleti kurulmasını destekleyecek mi, yoksa hálá kırmızı çizgilerden mi dem vuracaktır?
* * *
Fikret Bila’nın zamanında detaylarını açıkladığı gibi; 1 Mart tezkeresini TBMM’den geçiremeyen Türkiye, bölgede tarihi bir fırsatı elleriyle yıkmıştır.
Şimdi Kürtler bölgede ABD için daha fazla güvenilir bir unsurdur.
İsrail’in bölgedeki faaliyetlerini ise bize bulaşır mı zehabı ile kuşkuyla karşılayabiliriz, ama İsrail’in İran ve Suriye politikaları nedeniyle, bizim kendi ellerimizle ittiğimiz bölgede faaliyet göstermesini reel politika açısından yadırgayamayız.
* * *
Veri koşullar altında Türkiye; güvenilir-güvenilmez diye papatya falı açmak yerine Kürtler için Şii ve Sünni Arap hasımlarla çevrelenmiş bir coğrafyada en önemli müttefikin Türkiye olacağını, Kürtlerin Batı’ya açılacak en önemli ayağının da yine ülkemiz olacağını görerek hareket etmelidir.
Son günlerde Abdullah Gül’ün Kuzey Irak’taki Kürt Federasyonu kurulmasına yeşil ışık yakan sözleri, Türkiye koşulları içinde hem çok cesur hem de çok doğru sözlerdir.
Türkiye bu kaçınılmaz gelişmenin mızıkçı bir seyircisi değil, aktif aktörü olmalıdır.